“Bilge bir kişilik, örnek bir lider ve geniş vizyon sahibi bir insan. Onun bölgedeki sorunların çözümüne, özellikle de Filistinli gruplar arasındaki uzlaşıya katkıları ve Arap Baharı sırasındaki diplomatik çabaları övgüye değer.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Time’de yer alan makalesinde bu sözleri dönemin Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Hamad Bin Casim El Sani için yazmıştı. Bu yazının yayınlandığı 18 Nisan 2012 tarihinden iki gün sonra ise Şeyh Hamad Bin Casim Erdoğan’ı, eşi Emine Hanım’ı ve Kızı Sümeyye Hanım'ı El Vecbe Sarayı'nda ağırlamıştı.
Erdoğan’ın “barış getirici” olarak tanımladığı Şeyh Hamad ve Katar hakimi ailesi ile ilişkileri zaman içerisinde “stratejik ortaklığa” dönüştü.
Katar’ın içinde bulunduğu coğrafyada Körfez İşbirliği Konseyi üyesi bazı ülkeler ile yaşamakta olduğu sorunlara rağmen bu ülkeleri ve bu ülkeler ile sıkı ilişki yürüten ABD’yi gözardı edemeyeceği gerçeğini unutmadan şu söylenebilir mi?: Bugün itibari ile Erdoğan’ın Putin de dahil olmak üzere en iyi anlaştığı, en sıkı ilişki içinde olduğu ülke Katar, Katar’ın bölgede en yakın ilişki içinde olduğu ülke Türkiye’dir.
İkiliyi geleceği ile ilgili soru işaretleri barındırmasına rağmen bu kadar sıkı ve neredeyse kader birliği yapma konumuna getiren şartlar ne?
Türkiye’nin daha önce savaş durumuna geldiği Suriye ile ilişkileri 2000 Haziran’ında Hafız Esad’ın cenaze törenine katılan Ahmet Necdet Sezer’in çabalarının Suriye tarafında karşılık bulması ile canlandı. Arap dünyasına daha geniş bir açılım ise AKP’nin stratejik hamlelerinden biriydi ve bir ivme yakalandı.
Arap Baharı sürecinde ve özellikle Suriye krizinin ilk yıllarında Suudi Arabistan, Katar, BAE gibi ülkeler ile ilişkiler, tarihinde hiç olmadığı kadar işlerlik kazanmıştı. Ancak bir sorun öylece duruyordu: Müslüman Kardeşler.
Türkiye ve Katar Tunus ve Mısır’da yönetimlerin devrilmesi sürecinde de sonrasında da Müslüman Kardeşler iktidarının kalıcı olması için çaba gösterdiler. Suriye’de ise aynı örgütün pay alacağı bir iktidarı hedeflediler. Mısır ve Suriye’de durum malum. Ancak bu çaba Türkiye ve Katar’ın Suriye sahasında birlikte savaştıkları Suudi Arabistan ve BAE’nin tehdit olarak gördükleri MKÖ ile birlikte hareket ettikleri anlamına da geliyordu.
Diğer yandan Suudi Arabistan’ın Türkiye ile tarihi bölgesel ve son yıllarda yıldızı yükselen Katar ile küresele uzanan bir rekabeti de vardı. Bu derin rekabet Suriye savaşı sırasında bir süreliğine ertelemiş olsa da sonunda patladı.
Suudi Arabistan ve BAE önce Katar’ı hedeflediler, nihai hedef Türkiye idi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu nedenle BAE, Suud - Katar krizinde derhal Katar’ın yanında yer aldı.
Erdoğan’ın açıkça Katar’ın yanında yer alması sadece bu nedene bağlanamaz elbette. AKP iktidara geldikten sonra sihirli bir el değmiş gibi düzelmeye başlayan ekonomik verileri ve zaman zaman basında yer alan “kaynağı belirsiz para girişi” haberlerini hatırlayalım. Bu kaynağı belirsiz paralar nereden geliyordu, Katar’ın bu paralarda payı var mıydı?
Bazı ekonomi çevreleri son birkaç yıldır “ekonomi patladı, patlayacak” diyorlar ısrarla. Ancak bu tahmin gerçekleşmiyor. Zor zamanlarda bir “kara gün dostunun” devreye girdiği bir “yama ekonomisi mi” devrede? Bunun böyle olup olmadığı ve eğer öyle ise Katar’ın rolünün ne olduğu soru işareti.
Devam etmeden önce son günlerde ÖSO’dan modifiye Milli Ordu’nun masrafları ve militanlarının maaşlarının hangi kaynaktan ödendiği tartışmalarını da hatırlatalım. Katar’ın Suriye savaşındaki hedefleri arasında gazı Humus üzerinden Akdeniz’e ulaştırmak da vardı. Türkiye’nin Suriye üzerinde Katar’ın hedefleri ile örtüşen coğrafi hedefleri var mı? Suudi Arabistan’ın Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki faaliyetlerine karşı çıkması sadece Kürtler ile açıklanabilir mi?
Erdoğan’ın Katar ziyareti sırasında açıklanan işbirliği verileri şu şekilde:
Katar’ın Türkiye’deki yatırımları 23 milyar dolar. Dört yüksek stratejik komite toplantısında imzalanan anlaşma sayısı 45. Katar ile Türkiye arasında 60 ay içerisinde 26 zirve gerçekleştirildi. Türk sermayeli 26 şirket Katar’da iş yapıyor. Katar’da iş yapan Türk şirketlerinin yatırımları 16 milyar dolar. Katar’da iş yapan Katar-Türkiye sermayeli şirketlerin sayısı 242.
Bu resmi verilerin dışında Katar-Türkiye arasında para akışı var mı? Bu sorunun cevabını bilmiyoruz, söyleyebileceğimiz tek şey kendi bölgelerinde yalnız kalan iki ülkenin çok sıkı ilişkiler yürüttükleri.
Müslüman Kardeşler Örgütü konusunda da durum aynı. İkili MKÖ’yü bulundukları her coğrafyada destekliyor. Türkiye MKÖ yöneticilerini barındırıyor, Katar destekli olduğu söylenen MKÖ TV kanalları Türkiye’den yayın yapıyor. Bu faaliyetler sadece gönül birliğinin sonucu değil. MKÖ Suudi Arabistan ve BAE’ye karşı kullanışlı bir enstrüman aynı zamanda.
Öte yandan Türkiye’nin BAE’yi 15 Temmuz ile ilgili suçlaması, Suudi Arabistan’ın özellikle Trump döneminde ABD ile ilişkilerinin farklı bir boyuta taşınması rekabeti daha da kızıştırıyor.
Buna karşılık Suudi Arabistan ve BAE’nin kendisini yutmaya çalıştığı Katar, çıkışı Türkiye ile işbirliğinde görüyor. Türkiye ile askeri işbirliğini üsler de dahil geliştiriyor. Bu durum Suudi Arabistan ve BAE ile Türkiye arasındaki sorunu başka bir boyuta taşıyor. İkili Türkiye’nin Katar’daki askeri varlığını tehdit olarak görüyor.
Türkiye ile Katar arasındaki ilişkide tek sorun Katar’ın hesaplarının bölge ile sınırlı olmaması. Örneğin Katar bir yandan Libya’da da Türkiye ile aynı cephede yer alarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz gaz savaşında alan kazanmak için Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması yaptığı Ulusal Mutabakat Hükümetini destekliyor ancak aynı bölgede Amerikan Exxon Mobil şirketi ile birlikte çalışıyor. Diğer yandan aynı Katar, Körfez ülkeleri ile ilişkilerini düzeltmek için çaba sarf ediyor. Geçtiğimiz günlerde Katar Dışişleri Bakanı'nın Riyad’ı gizli şekilde ziyaret ettiği haberi yalanlanmadı, Suudi Arabistan ulusal futbol takımı ise iki yıldır süren ambargodan sonra Erdoğan’ın ziyaretinin başladığı saatlerde uçakla Katar’a gitti.
Rail Youm gazetesinde yer alan bir yorumda ise Katar Emiri Şeyh Temim’in Erdoğan’ı karşılamak üzere havaalanına gitmemesi ve yerine başbakan yardımcısı ve savunma bakanı olan Halid Atiyye’yi göndermesine vurgu yapılıyor.
Sonuç olarak halihazırdaki konjonktürde çeşitli çıkar ve hedeflerin her iki ülkeyi de birbirine mecbur kıldığı görülüyor. Bu işbirliği şimdilik sıkı gidiyor. Ancak unutmamak lazım bu coğrafya daha önce de çok sayıda sıkı ilişki gördü. Bakalım Türkiye-Katar ilişkisi nasıl gelişecek, neler getirecek?