Dünya Kupası, futboldan çok etrafındaki tartışmalarla konuşuluyor. Gidişata itiraz eden çok. Özellikle bir süredir Batı ülkelerinden epey ses yükseldi. Bu seslere karşı da bir itiraz var: Çifte standart itirazı. “Katar’la iş yaparken iyi de Dünya Kupası'na gelince mi mesele oluyor” diye soruluyor. Peki eleştirenler Katar’la iş yapmıyorsa?
Hollanda’da Trouw gazetesi haftalarca Katar’daki Dünya Kupası’na dair yayın yaptı. Katar’a gidip insafsız koşullarda çalışanların, hayatlarını kaybedenlerin, cenazesi bile ülkelerine güç bela dönen insanların hikâyeleri…
Gazete Bangladeş’e gitmiş ve Katar’da çalışanların akrabalarıyla konuşmuştu. Yazı dizisinin adı“Katar’ın Köleleri”ydi
Kötü koşulları zaten tahmin edersiniz; Chagaya kasabasından Katar’a giden ve geri dönemeyen Sujan Miah’ın hikâyesinde şu akla sığmaz detayı da öğreniyordunuz. Katar’a giden bu işçiler (en azından bu kasabadan gidenler) bir de para ödemek zorunda kalmıştı. Sujan Miah, 5350 euro ödemişti. Oraya gittiğinde de vize uzatmak için ayrıca para ödeniyordu (700 euro). Aldıkları para ise bu rakamlara yaklaşmıyordu ve zaten konaklama yemek gibi harcamalara gidiyordu. Sujan Miah’ın abisi Jamal Mollah, “o bize değil biz ona para gönderiyorduk” diye üzüntüyle anlatıyordu.
Bir şey daha söylüyordu Jamal Mollah: “Dünya bizim hikâyemizi duysun” diyordu.
Ben onun hikâyesini Trouw sayesinde duydum. Bu konuya ilgi gösterip Bangladeş’e giden gazetecilerin sayesinde.
*
2022 Dünya Kupası’nın sıkıntıları hakkında başka yayınlar da yapıldı.
Birçok gazete, birçok gazeteci yıllardır Katar’ın Dünya Kupası’nı nasıl aldığı, bu işe yolsuzluk bulaşıp bulaşmadığı üzerine çalışıyor. The Times (ve Sunday Times) mesela, bu konuda sayısız haber yaptı; bu haberler üzerine birçok skandal patladı.
Konu hakkında yazılmış kitaplar var. Mesela iki gazetecinin, Jonathan Calvert (o da Sunday Times’dan) ve Heidi Blake’in beraberceyazdığı“The Ugly Game - The Corruption of FIFA and Qatari Plot to Buy the World Cup” (Türkçesi yok ama şöyle çevrilebilir: Çirkin Oyun - FIFA’nın Yolsuzluğu ve Katar’ın Dünya Kupası’nı Satın Almak İçin Çevirdiği Dolaplar) isimli yankı uyandıran eseri.
2022 Dünya Kupası organizasyonunu Katar’a kaybeden ülkelerde, özellikle de ABD’de, bu konular üzerinde (diğer adaylar Japonya, Güney Kore ve Avustralya idi) yıllardır epey yazıldı çizildi.
Katar’daki vaziyeti uzun süredir yakından inceleyen ve raporlaştıran sivil toplum kuruluşları var. Uluslararası Af Örgütü bu konu üzerinde yıllardır çalışıyor. Örneğin daha 2016’da işçilerin koşullarını inceleyen “Ugly Side of the Beautiful Game” (Güzel Oyunun Çirkin Yüzü) isimli bir rapor hazırladılar.
Bunlar benim bildiklerim, görebildiklerim… Eminim daha sayısız başka yayın da vardır. Neticede önemli bir konu bu. Bugün önemli olmadı; yıllardır önemini koruyor.
Önemli olduğu için de araştırmacılar, gazeteciler, hukukçular inceledi.
Ama…
*
Ama yetmiyor.
Bizde sosyal medyada veya futbol konuşulan televizyon/internet yayınlarında sıkça geçen bir iki cümle var.
Mesela şu cümle: “Batı bu meseleyi Dünya Kupası gelince mi anladı, bugüne kadar neredeydi?”
Ya da:
“Bu Batı’nın çifte standardından başka bir şey değildir.”
Yani: Katar’la iş yaparken iyi de Dünya Kupası mı mesele oluyor?
Benim bu cümlelere iki itirazım var.
Birincisi, en çok da bu cümleleri kuran gazetecilere yönelik bir itiraz. Yazının başında sayıp döktüğüm yıllara yayılmış onlarca haberin, araştırmanın, belgenin, kitabın, emeğin önemi yok mu? Sözgelimi FİFA’nın yolsuzluğa battığı sizlere birdenbire malum mu oldu? Yoksa ısrarlı gazetecilik sayesinde mi ortaya çıktı?
Bir konu sizin gündeminize yeni geldiği için, başkaları da yeni mi hatırlamış sayılacak?
*
İkinci itirazım daha temel görünse de pratik bir konu. Bir soru:
İyi de kim bu Batı? Sahiden kim?
Bizde bin yıldır konuşulan ve bir türlü içinden çıkamadığımız Doğu-Batı ikilemine girmeden sormak istiyorum: Batı dediğimiz tek bir kişi midir? Çifte standart uygulayan, işine geldiği gibi davranan, riyakâr, tek bir kişi midir Batı?
Benim de zaman zaman düştüğüm bir genelleme bu. Batı deyip geçiyorum. Ama söz konusu tek tek insanlar olduğu zaman ne yapmalı?
Batı’da gidip Bangladeş’ten hikâye toplayan gazeteciler yok mu?
Katar’a da kendi hükümetlerine de FIFA’ya da içten kızan, temelden yüklenen, hatta Dünya Kupası’nı seyretmekten vazgeçen insanlar Batı’da da yok mu?
Almanya Katar’dan gaz alıyor tamam, o yüzden Almanya İçişleri Bakanı’nın hem gaz antlaşması imzalayıp hem Katar’a yüklenmesi sahiden de çifte standart olarak değerlendirilebilir ama sokaktaki Alman’ın bu konuda bir söz hakkı yok mu?
“Batı bir kişi değildir, bir zihniyettir” desek bile bu kişileri nereye koyacağız?
Dedim ya, ben de çoğu zaman bu genellemeyi yapıyorum (hatta şu yazıda dabu yaklaşımıgörebilirsiniz) ama bu çerçeve gerçekten dar kalıyor; içime sinmiyor.
*
Bu bize özgü bir mesele değil. Batılılar da (yani çokları diyelim) karşılarında tek bir Türkiye, tek bir Doğu, tek bir Afrika, tek bir Latin Amerika görüyorlar.
Hayat genelleştirerek ilerliyor. Basitleştirerek ilerliyor. Kutuplaştırarak, siyah beyaz dışındaki tüm renkleri silerek ilerliyor. Hayat her konuda herkese çifte değil tek standart uygulayarak ilerliyor.