Kürenin yedi gününde bu hafta 2020’de yaşanan salgın ve bunun getirdiği yasaklar, ölümler, vaka sayıları gündemde öncelikli yerini korudu. Benzer biçimde İngiltere’de ortaya çıkan mutasyona uğramış korona virüsünün ABD, Lübnan, Türkiye başta olmak üzere pek çok ülkede görülmeye başlandığı kayıtlara geçti. Bireysel olarak insanlar 2021’e girmenin heyecanından ziyade kötülüklerin sembolü olarak görülen 2020’ye veda ettiği için mutluydu. Takvimler dertlere çare değilse de avunmak herkesin hakkı. Aynı esnada bütçeleri parlamentolardan geçen devletler, bir yandan aşı için kaynak yaratırken bir yandan da ekonomik darboğaz, işsizlik ve belirsizlik nedeniyle toplumlarını teskin etmeye çalıştı.
Temel gündemde 2021’ye hazırlık varken, yaklaşık 10 gün önce ABD Başkanı Donald Trump’ın imza attığı bir başkanlık kararnamesi gündemin alt sıralarında kaldı. Tuhaf bir af kararı olarak ele alınabilecek bu girişim, küresel sistem ve savaştaki dönüşüm konusunda güçlü ipuçları sunuyor. Bu yazıda Trump’ın affı sonrasında tartışılmayı hak eden bir konuyu, özel askeri şirketleri ele alacağız.
TRUMP’TAN GİDERAYAK KATLİAMA AF
20 Ocak’ta başkanlık koltuğunu Joe Biden’a devredecek olan Donald Trump, 23 Aralık’ta 15 kişiye af, 5 kişiye de ceza indirimi sağlayan başkanlık kararını duyurdu. Karar Trump’ın kendi arkasını kollamasına yarayan birkaç indirimin dışında Irak ve BM’den sert açıklamaların gelmesine neden olan bir nitelik de taşıyor. Trump, Irak’ta 14 sivilin öldürülmesinde suçu kesinleşen Amerikan sivil güvenlik şirketi Blackwater’ın 4 çalışanını affetti. Blackwater’ın isim değiştirmesine neden olay şuydu: 16 Eylül 2007’de Blakwater personeli Irak’ın başkenti Bağdat’ın kalabalık Nisor Meydanı’nda herhangi bir provokasyon olmadığı halde ateş açarak aralarında çocukların da olduğu 14 sivili öldürdü. Katliam olarak nitelenen bu olayın üstü örtülemedi ve ABD’de yapılan yargılamalar sonucu olayın baş sorumlusu Nicholas Slatten ömür boyu hapis, Paul Slough, Evan Liberty ve Dustin Heard ise 30’ar yıl hapis cezası aldı. Katliamın ardından Blackwater’ın Irak’taki çalışma izni sonlandırıldı, şirket ise ismini değiştirdi. Trump, işte bu isimlerin bir kısmını affederken bir kısmının cezasında indirime gitti.
Irak’taki Ebu Garip Cezaevi'nde mahkumlara yönelik cinsel, fiziksel, psikolojik işkence, onur kırıcı davranışa zorlama gibi pek çok suç benzer biçimde özel askeri şirketlerce işlendi. Devletlerin işlediği suçlar dağ olmuşken bir de özel şirketlerin boy gösterdiği yeni savaş biçimi Afrika’da yaygın olmak üzere 2003’ten bu yana dikkat çekiyor. Bunun son örnekleri Suriye ve Libya. Peki özel askeri şirketler nedir? Sorumlulukları nasıl tanımlanıyor? Silah endüstrisi için kâr kapısı olan savaş yeni bir özelleştirmeyle mi karşı karşıya?
NEOLİBERAL ÇAĞDA SAVAŞ: ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER
1980’lerde “her şeyi özelleştirin” şiarıyla yola koyulan neoliberal yeniden yapılanmanın uzandığı alanlardan biri güvenlik oldu. Hastaneler, sokaklar, hapishaneler derken Irak işgalinde berraklaştığı gibi savaş da özelleştirildi.
Savaşlarda devletlerin zorunlu hizmete tabi askerlerinin yerine paralı askerlerin kullanılmasının tarihi 13. yüzyıla kadar uzanıyor. 1648 Westphalia Antlaşması ve 1789 Fransız Devrimi ile ulusal ordu kavramı paralı askerliği geriletti. Soğuk Savaş'ın sonlarına doğruysa küresel çatışmalarda paralı askerler yeniden görünür oldu. Basit bir tanımla paralı askerler, serbest çalışan militanlar, belirli bir ücret veya gayrimenkul karşılığında aldığı askeri eğitimin derecesine göre, devletler, örgütler, alt taşeron örgütlerce, ücretini ödediği sürece herkese çalışması mümkün olan çalışanlar. Suriye’de IŞİD’le beraber savaşan, Libya’da yer alan bazı militanlar bu kategoride yer alan örnekler.
1990’lardan itibaren küresel çatışmalarda varlığı yadsınamaz olan bir diğer grup, özel askeri şirketler. Bu şirketler yeni, tarihsel geçmişi son 30 yıla uzanıyor. Ana özelliği savaşmak olan, savaş hattında, ön cephede savaşan gruplarla hareket eden, bazen onların yaptığı işleri yerine getiren şirketlere özel askeri şirket deniyor.
Bu şirketlerin paralı askerlerden farkları, devletlerin anlaşmaları askerlerle değil, şirketlerle yapması. Bir anlamda bu şirketler, devletlerle profesyonel askeri hizmet veren kişiler arasındaki aracı, taşeron. Bu kuruluşlarla devletler arasında yalnızca savaş alanına asker sağlanması değil, yeniden yapılanma, askeri teçhizat tedarik ve lojistik, hapishanede gardiyanlık, konvoylara eskortluk, belirli güvenlik noktalarında devriye ve güvenlik kontrolü, diplomatların, limanların, üst düzey personelin korunmasını içeren geniş spektrumda anlaşmalar yapılıyor.
Özel askeri şirketlerle anlaşma yapan aktörler ABD, Rusya gibi devletler olabileceği gibi NATO, AGİT gibi örgütleri de içerebiliyor, çünkü askeri danışmanlık ve istihbarat da bu şirketlerin faaliyetleri arasında. Yine de bu şirketler daha çok savaş alanlarında boy gösteriyor. Örneğin ABD, 2003 Irak işgalinde 190 bin sözleşmeli personel kullandı. Bu personelin neredeyse tamamı 2003-2008 arasında Irak’ta aktif olan 300 özel şirketten sağlandı. Bu şirketlerin personeli 30 farklı devletin vatandaşlarının toplamından oluşuyor; listede ABD de var, El Salvador da. Benzer biçimde ABD’nin Güney Asya’daki asker sayısı 160 binken, hizmet alımı yoluyla kendisiyle çalışan kişi sayısı 196 bin.
Devletler açısından söz konusu özel askeri şirketlerin kullanılmasının en büyük avantajlarından biri iktidarı, toplumsal baskı ve siyasi maliyetten kurtarması. Toplumsal anlamda savaş karşıtlığını güçlenmesi ve hükümetler üzerinde kurulan baskı, özel askerî şirketleri kullanışlı bir alternatife dönüştürüyor. Şöyle ki ülke dışı askerî harekâtlarda askerlerin ölmesi veya yaralanması, ulusal siyaset açısından hükümetler üzerinde baskı oluşturuyor ve iktidar kaybına kadar uzanan bir bedele neden oluyor. Oysa silahlı bir çatışmada özel askerî şirket adına çalışan bir personelin ölmesi veya yaralanması kişisel bir durum olarak ele alınıyor. Ölenler, öldürülmüş birer şirket personeli olarak kayıtlara geçiyor ya da hiç geçmiyor. Benzer biçimde kullanılan bu şirketler, devletlerin savaş durumunda uyacakları uluslararası sözleşmelerin yükümlülüğünden kurtulmasını sağlıyor. Nasıl olduğuna bakalım.
ANLAŞMALAR VE SİSTEMİN ETRAFINDAN DOLAŞMA
Çatışma bölgelerinde paralı askerlerin giderek daha fazla kullanılmaya başlandığını belirterek, "Bunlar yalnızca savaşlara girip doğal kaynakları sömürmekle kalmıyor, sınır aşırı organize suçları, terörü ve şiddete dayalı aşırılıkçılığı da besliyor."
Bu sözleri Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, BM Güvenlik Konseyi’nde paralı askerlerin Afrika kıtası ve dünyanın diğer bölgelerindeki çatışma alanlarında varlığının artmasının etkilerinin tartışıldığı oturumunda, Şubat 2019’da sarf etti.
Guterres, konuşmasında daha önce olan sözleşmelere vurgu yapıyor. BM Genel Kurulu, Paralı Askerlerin Devşirilmesi, Kullanılması, Finanse Edilmesi ve Eğitilmesine Karşı Uluslararası Sözleşmesi’ni 1989’da kabul etti, sözleşme 2001 yılında yürürlüğe girdi. Söz konusu sözleşmeden önce Cenevre Protokolü, paralı askerlerin statüsüne dönük bazı düzenlemeler getirmişti, ancak burada dikkat edilmesi gereken iki unsur var: En fazla paralı asker kullanan devletlerin anlaşmaya taraf olmaması ve özel askeri şirketlerin statü olarak paralı askerlerden farklı ve geniş iş kollarını kapsayan faaliyetlerinin oluşturduğu karmaşa.
Askeri görev ve hizmetlerin özelleştirilmesini ve özel şirketlerin görevlendirilmesini yasaklayan herhangi bir uluslararası hukuk düzenlemesi bulunmaması, şirketlerin işini kolaylaştırıyor. Dahası kâr odaklı çalışan bu şirketler, bulundukları ülkelerde resmi kayıtlı ticari şirket kategorisinde yer alıyorlar ve oradaki yasalara tabiler.
İşte söz konusu bu durum, Trump gibi bir liderin af üstünden işlenen suçları yok saymasına kapı açıyor. Bu şirketlerin temel amacının kâr olduğu dikkate alındığında süren istikrarsızlık, patlayan bombalar, alenen hedef alınan siviller, şirketlerin sözleşmelerinin uzatılmasını sağlıyor. Şirketler barıştan değil, çatışmadan besleniyor. Üstelik neredeyse mikro ve makro her çatışmada devletler, örgütler, sorumluluk üstlenmek istemediklerinde bu şirketlere başvuruyor. Kâr için bölgede olan bu şirketlerden insan haklarına, savaş hukukuna uymasını beklemek şirketlerin varoluşuna aykırı. Genellikle kurulu düzen ve iktidarlarla yakın ilişkileri olan bu şirketlerin sicili için Afrika, Irak, Afganistan’a bakmak yeterli.
2020 zor bir yıldı, ancak savaşın nicedir özel şirketlerde olduğu dikkate alındığında bazıları 2020’den önce de bir cehennemde yaşıyordu. Zaman ve takvim bizler için yeni umutlara kapı açarken bazılarının yaralarına derman olmuyor, çünkü derman da özel şirketlerin elinde…
Notlar:
Burak Tangör ve Haldun Yalçınkaya,, Haldun, “Güvenlik Yönetişimi Çerçevesinde Özel Askeri Şirketler”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı 25 (Bahar 2010), s.131.
Ahmet Hamdi Topal, Uluslararası Hukuk Açısından Özel Askerı̂ Şirketler Ve Şirket Çalışanlarının Statüsü, AUHFD, 60 (4), 2011, s. 967.