Katliamdan kurtulup teslim olanları 'konu mankeni' yaptılar!
Dünyanın ilk üniversitesinin, ilk yatılı kız okulunun kurulduğu, beyaz gülleriyle ünlü Nusaybin bugün iyileştirilmesi güç bir yara almış. Onca acıdan sonra kentte gözaltılar, tutuklamalar ve avukatların ifadesiyle 'hukuk cinayetleri' sürüyor.
"Kendinizi kurtarın, ailenizi kurtarın, hayatınızı kurtarın.
Bize güvenin. Son bir dakika..."
Sonra görüntüye teslim olan PKK'liler giriyor. Önde sedyede
yatan bir yaralı var. Arkasına yüzükoyun uzanmış genç kadınlar ve
erkekler. Hepsi de silahsız.
Bu çarpıcı görüntünün eşliğinde verilen mesaj şu; çağrı yapıldı,
PKK'liler de gelip teslim oldu.
Bütün medyaya servis ediliyor bu görüntü. "PKK'liler teslim
oldu", "Örgütte büyük çözülme" başlıklarıyla ekranlara taşınıyor
haber olarak. Yandaş ve biat etmiş merkez medyanın
birinci sayfalarında kocaman fotoğraflarla yer alıyor. Teslim
olan çoğu Nusaybinli gencin görüntüleri yayınlanıyor bolca;
güvenlik güçlerinin ikram ettiği meyve suyunu içerken, kekleri
yerken...
Ancak birkaç gün geçmeden You Tube'a bir görüntü düşüyor. Bir
çeşit "kamera arkası" çekimi.
Zırhlı araçtan anons yapılırken teslim olanların yanındaki
askerler herkese yatması gereken yeri gösteriyor. Arkasından bir
asker sedyede yatan yaralının üzerini örtüp "çekime hazır" hale
getiriyor.
Yaratılan imaj Nusaybin'de PKK'lilerin artık başka çaresi
kalmadığı için teslim olmasıyla güvenlik güçlerinin çok büyük bir
zafer kazandığı yönündeydi.
Ama gerçekten öyle miydi? Bu sorunun yanıtını verebilmek ve
Nusaybin'deki 82 gün süren operasyonun bazı ayrıntılarına
dikkatlice bakmak belki de burada yaşanılan gerçeğe ilişkin başka
ipuçları verebilir.
Gerçekten de MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin söylediği yapılmaya
çalışılmıştı Nusaybin'de.
"Onlara üç gün mühlet verin ve şehirleri tahliye etmelerini
sağlayarak herkesi emniyetli yerlere alın. Arkasından da
Nusaybin'de taş üstünde taş, baş üstünde baş koymayın" demişti
partisinin grup toplantısında Bahçeli.
Gerçi bu sözün aslı "baş üstünde baş koymayın" değil, "omuz
üstünde baş koymayın" olacaktı ama biz yine de Türk milliyetçisi
bir parti liderinin Türkçe'yi bu kadar yanlış kullanmasına
takılmayalım.
NUSAYBİN'DEKİ DERİN 'ÇATLAK'
25 Mayıs'ta kentteki savaşı sürdüren taraflardan Halk Savunma
Birlikleri (YPS) Genel Koordinatörlüğü Nusaybin'den çekildiğini
açıklamıştı ama operasyonu yürüten askerlere göre çatışmalar hala
sürüyordu.
İşte o günlerde 25'er, 42'şer teslim olmaya başladı "PKK'li"
denilenler. Bu görüntüler de öyle ortaya çıktı. Bir gün sonra YPS
bir açıklama daha yapacaktı.
"Şu anda Nusaybin şehrinde herhangi bir silahlı birimimiz
kalmamıştır. Bu durumda AKP devletinin şehri daha fazla yakıp yıkma
faaliyetini sürdürme gerekçesi de ortadan kaldırılmıştır. Bu
saatten itibaren Türk devlet güçlerinin Nusaybin’de sıkacağı her
mermi, silahsız-sivil insanlara sıkılmış olacaktır. Bununla
birlikte Alika (Tunç) Mahallesi’nde kalan sivil analar ve çocuklar
vardır. Onlarla birlikte yerel ve sivil gençlerden bazı yaralılar
da bulunmaktadır. Silahsız olarak bulunan bu insanların yaşamı şu
anda tehlike altındadır.” (Cumhuriyet, 27 Mayıs 2016)
O günlerde ve sonrasında kentte konuşulanlara göre bodrum
katlarında insanların katledildiği bir ikinci Cizre olayı
yaşanmasın diye çıkmışlardı Nusaybin'den. İşte bu teslim olma
görüntüleri de bundan sonra ortaya çıkmıştı.
Bir "kazanılan zafer" öyküsü anlatılıyordu ama süreç güvenlik
güçlerinin kendi aralarındaki sorunlar nedeniyle çok sancılı
geçmişti.
Bu konudaki "çatlağı" ilk duyuran gazetecilerden biri Sözcü
yazarı Saygı Öztürk'tü. 29 Mart 2016 tarihli yazısı "Nusaybin'de
vali-asker uyuşmazlığı" başlığını taşıyordu.
Öztürk'ün, yaklaşık 10 gün sonra yazdığı 8 Nisan 2016 tarihli
köşesinde ilginç bir bilgi yer alıyordu:
"Nusaybin İlçe Emniyet Müdürlüğü, terör örgütüyle ilgili önemli
bilgilere sahipti. Bunları operasyonu yöneten komutana teslim
ettiler. İlginç bir durum da, operasyonlar başlamadan 5 gün önce
İlçe Emniyet Müdürü Kadir Baş’ın istememesine rağmen 5 gün izne
gönderilmesiydi. Baş, operasyon başladıktan bir gün sonra görevinin
başındaydı ama ilçeyi bilen müdür, 10 gün brifinglere hiç
çağrılmadı."
Son operasyonda askerin ve polisin çok kaybı oldu. Sinirler
iyice gerilmişti. Nusaybin'de yolunda gitmeyen birşeyler vardı.
Nitekim bu yazıdan iki gün sonra "Nusaybin'de komutayı değiştiren
güvenlik raporu" haberleri çıkmaya başladı yandaş medyada.
"Nusaybin’de şehit sayısının artması ve güvenlik birimlerinin
hazırladığı rapor sonucunda komuta validen alınarak askere
verildi."
Nusaybin'de teslim
olanların görüntüleri "PKK'liler teslim oldu" şeklinde
aktarılmıştı.
YANDAŞ MEDYAYA GÖRE İHANET EDEN GENERAL
Tam sorunun burada çözüldüğünü zannederken, 15 Temmuz darbe
girişiminin yaklaşık bir ay sonrasında, 17 Ağustos'ta yine yandaş
medyada yayınlanan bir haber herkesin tüylerini diken diken etti.
Hatta, "Ya bu darbe girişimi olmasaydı, 60 askerin ölüme
gönderilmesi gizli mi kalacaktı" sorusunu gündeme getirdi.
"Mardin Nusaybin'de terör örgütü PKK'lılara yönelik yürütülen
operasyonlarda FETÖ'nün darbe girişiminde rol oynayan ve tutuklanan
Tuğgenaral Salih Kırhan'ın askerleri bile bile ölüme gönderdiği
ortaya çıktı. Sadece iki ayda teröristlerin EYP ile tuzakladığı
sokaklara zırhlı araçlar yerine Kırhan'ın emriyle yaya gönderilen
60 asker şehit oldu."
Haberin sonunda bir bilgi notu da var:
"Hükümeti terörle mücadelede zayıf göstermeyi ve artan şehit
cenazeleriyle toplumsal kavgayı körüklemeyi amaçlayan hain, darbe
sonrası tutuklanmış."
Habere göre, şikayetler artınca Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar
Nusaybin'e gitmiş ve incelemesinin ardından görev değişikliği
yapılıp Kırhan'ın yerine başka bir general atanmış.
Bu sürece bakınca zaten neden bir "kahramanlık ve zafer
öyküsü"ne ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkıyor.
82 gün süren operasyonlar bittikten sonra Mardin Valiliği 3
Haziran'da bir açıklama yapıyor. "496 terörist etkisiz hale
getirilmiş, 70 güvenlik görevlisi şehit olmuş." Yukarıdaki haberde
ölüme gönderilen asker sayısının 60 olduğunu dikkate alırsak, geri
kalan 10 "şehit"in de polis olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Ama gerçekten öyle mi?
Bir süre sonra kayıplar hakkında açıklama yapan YPS'ye göre ise
durum tam tersidir:
"Nusaybin'de 548 asker ya da polis, 51 HPG/YPS/ YPS JİN
savaşçısı yaşamını yitirdi."
İki açıklamada da, operasyonlar sırasında yaşamını yitiren
sivillerle ilgili bir veri yoktu. Ancak TİHV Dokümantasyon
Merkezi'nin yaptığı çalışmaya göre Nusaybin'de en az 22 sivil
yaşamını yitirmişti.
Nusaybin'in yerel yöneticilerine göre de kentte ilan edilen tüm
yasaklar boyunca 97 cenazeye ulaşılmış. Ancak şu anda çevresi tel
örgülerle çevrili yasaklı mahallelerde kaç cenaze olup olmadığı
bilinmiyor.
KAMERALARIN ÖNÜNDE KEK İKRAMI, SONRA...
Belediye Eş Başkanı Sara Kaya, çatışmalar bittikten sonra teslim
olan 75 kişinin tutuklandığını anlatırken başka ayrıntılar da
veriyor.
"Teslim olmalarına biz çok sevindik, Nusaybin'de ikinci bir
Cizre yaşanmadı diye. Ancak önce kameralar önünde su, kek
vermişler. Ancak sonra gördükleri işkenceden tanınmayacak hale
getirilmiş gözaltına alınanlar."
Teslim olduktan sonra "samimi itirafta" bulunanların yüzde
95'inin ifadelerini reddettiğini anlatıyor Nusaybinli bir
avukat.
"İfadelerin çoğu avukatsız alınmış. Sonra da sanki CMUK
avukatları yanlarındaymış gibi tutanaklar imzalatılmış. Teslim
olduklarında kameralar önünde verilen meyve suları, kekler, sular
toplatılmış kameralar gidince, dayak başlamış. Teslim olduktan
sonra 1,5 gün bir okulun bahçesinde bekletilmişler. Sonra Mardin
TEM'e götürülmüşler. Burada ağır işkence görmüşler. İnsan teşhiste
bile zorlanıyordu. Büyük bölümü verdikleri ifadeleri kabul etmiyor.
Ancak içlerinde 205 kişinin ismini tek tek verenler de var."
Bugünlerde büyük bir gözaltı dalgası yaşanıyor kentte. "Aynı
zamanda büyük hukuk cinayetleri de işleniyor" diyen Nusaybinli
avukat kentin girişinde güvenlik güçlerinin elinde gördüğümüz bir
tür okul yıllığı ya da fotoğraflı kataloğun da "sırrı"nı
anlatıyor:
"Bir gayri resmi defter yapılmış. Kimine göre 800, kimine göre
de iki bin kişinin fotoğraflı nüfus bilgileri var. Buna 'GBT faal
dışı olmasından kaynaklı resim benzerliği uygulaması' diyorlar. Bu
deftere bakarak insanları gözaltına alıyorlar. Sonra savcıya haber
veriyorlar. Ancak OHAL'in 30 günlük gözaltı süresi burada pek
kullanılmıyor. Her gün yoğun biçimde gözaltı olduğu için bir günde
savcılığa çıkartıyorlar. Nusaybin açıldığından bu yana 100'ü,
150'yi geçti gözaltı sayısı. Ancak ellerindeki defterde sekiz
aydır, bir yıldır cezaevinde olanların da adları var."
Nusaybin'de teslim
olanlar, toplu olarak bir spor salonuna götürüldüler.
SERBEST BIRAKAN HAKİM TUTUKLAMIŞ
Nusaybin'in hendekli, barikatlı, çatışmalı, ölümlü bir sürece
girmesinde de kentte yaşanan büyük gözaltı dalgalarının, ev
baskınlarının etkili olduğu ortaya çıkıyor insanlarla konuşurken.
Belediye Eş Başkanı Sara Kaya o süreci bire bir yaşayanlardan:
"Hendekler, barikatlar yokken büyük gözaltı dalgası vardı
kentte. Her gece en az beş altı kişi gözaltına alınıyor, çoğu
tutuklanıyordu. Daha 'özyönetim' ya da 'özsavunma' ilan edilmeden
iki de yargısız infaz oldu. Biz gece sabaha kadar basılan evlere
gidiyorduk. Gittiğimiz her yerde altı üstüne getirilmiş, dağıtılmış
evlerle, dayak yemiş insanlarla karşılaşıyorduk. Sonunda 9
Ağustos'ta Halk Meclisi özyönetim ilan etti."
Burada ilginç birkaç nokta var. Bu özyönetim ilan edilen basın
açıklaması okunurken Belediye Eş Başkanı Sara Kaya da orada
bulunuyor. Bu nedenle gözaltına alınıp yargıç karşısına
çıkartılıyor. Suçlamalar arasında "Kandil'in talimatı doğrultusunda
özyönetim ilan etmek" de var. Ancak Kandil'in özyönetim çağrısı 12
Ağustos'ta yapılmış. Nusaybin Halk Meclisi ise özyönetim ilanını
Kandil'den üç gün önce, yani 9 Ağustos'ta yapmış. Kaya'nın
savunmasında bu unsur da yer alıyor. Mahkeme hakimi serbest
bırakılmasına karar veriyor. Ancak itiraz üzerine tutuklanması
istemiyle yine aynı hakimin karşısına çıkıyor Kaya. Bu kez hakim
"Özyönetim ilanıyla ilgili basın açıklamasını okuyan kişiye yakın
durduğu ve delillerin karartılması şüphesi olduğu" gerekçesiyle
tutuklanmasına karar veriyor. "Delil" denilen de bir tek basın
açıklaması, o da zaten dosyada duruyor.
Üç ay tutuklu kalmış. Sonrasındaki yargılama sürecinde altı yıl
hapis cezası almış. Şu anda dosyası Yargıtay'da. Ancak anlamakta
zorlandığı birşey var Kaya'nın:
"Biz, özyönetimi şimdi gündeme getirmedik ki. Zaten parti
programında var. Buradaki bütün seçimlerde Türkçesiyle de,
Kürtçesiyle de 'Özyönetim ve özgür kimliğe' sloganını kullandık.
Her seçimde bangır bangır bağırdık."
Spor salonuna
götürülenlere asker kek ve su verdi. Fakat gazetecileri gittikten
sonra ikram yerini şiddete bıraktı.
ÖLÜM DEĞİL YAŞAM EKMEK
Bugünkü kan revan içerisinde, bombalanmış, yıkılmış Nusaybin'de
insanların başka hayalleri varmış oysa.
Nusaybin'in karşısı Kamışlı. Tam yüz yıl önce aralarından geçen
Berlin-Bağdat demiryoluyla ayrılmış aileler, akrabalar, aşiretler.
Yarısı Türkiye'de, diğer yarısı Suriye'de kalmış. Bugün Kamışlı,
Rojava yönetiminde.
Tarihi açıdan kentin zenginliklerini anlatırken, dünyanın ilk
kız okulundan, Zeynel Abidin'den, dünyanın ilk üniversitesinden,
Mor Yakup'tan söz ediyor Kaya.
Daha "çözüm süreci" yaşanırken 2015'te Dünya Kadın Yürüyüşü'nün
startı Nusaybin'den verilmiş.
Bir proje başlatmış Nusaybin Belediyesi. Kent bir zamanlar beyaz
gülleriyle ünlüymüş. Fidanlıkta beyaz gül yetiştirip
dağıtıyorlarmış, "Mayın değil gül, ölüm değil yaşam ekiyoruz"
sloganıyla. Ancak ne "beyaz gül projesi" kalmış, ne fidanlık.
Kentin merkezindeki Musa Anter Parkı'ndaki her biri 17 yaşında olan
yedi bin ağaç da operasyonlar sırasında yok olmuş.
Tel örgüler arkasında kalan evlerinin yıkılıp yıkılmadığına
bakan insanlar, altına sığınacak bir çatı bulabilmek için çevre
köylere, ilçelere dağılmışlar. Ailelerin çoğu ancak gıda
yardımlarıyla ayakta kalabiliyor. Yitirdikleri canlarının ardından
yakmaya başladıkları ağıt hala sürüyor. Önümüzdeki günlerde okullar
açılacak, eğitim büyük sorun. Yakında kış geliyor, evsiz kalmak
daha da büyük bir sorun.
Bu günlerde Nusaybinliler, bir devlet hizmetinden en fazla
yararlanan yurttaşların başında geliyor. Tam gün, kesintisiz
"zırhlı araç" hizmeti alıyorlar; devletin "Akrep"lerinden,
"Kobra"larından, "Ural"larından, "Kirpi"lerinden,
"Ejder"lerinden!