İktidar dediğiniz sadece ordusu, polisi, ellerindeki otomatik silahları, cübbeli-cübbesiz memurları, hilesiz ya da hileli seçimlerle gelmiş başkanlardan ibaret değildir. Her yere sızmış köpek bokudur. Dışlar ve yok sayar. Kategorize eder, aşağılar, üstüne çıkar.
İki kaydırak vardı. Saçma bir mavi, kırmızıya benzemeyen bir
kırmızı, plastik ve eğimi dengesizdi ama yine de vardı. Bir
salıncak, iki oturma yeri olan, yine plastik, pencere tarafındaki
güneşten biraz erimiş, sallanırken garip bir gıcırtısı olan ama
salıncak işte ve bir kaç şey daha. Marakeş havaalanının içinde bir
çocuk parkı. En azından çocukların olduğu birilerinin aklına
gelmişti. Çocukları yok saymak sıradan bir şey değil, klasik bir
iktidar tavrı. İktidarı inşa eden ideoloji bu. İktidar dediğiniz
sadece ordusu, polisi, ellerindeki otomatik silahları,
cübbeli-cübbesiz memurları, hilesiz ya da hileli seçimlerle gelmiş
başkanlardan ibaret değildir. Her yere sızmış köpek bokudur. Dışlar
ve yok sayar. Kategorize eder, aşağılar, üstüne çıkar. Salkım
salkım hiyerarşiler toplamıdır yani.
Günlük hayatın içine sızmış iktidardır bu ve sadece çocuklar
için değildir bu dışlanma. Ve mesela her yere çocuk parkı yapılınca
da ortadan kalkmaz. Erkek şehirlerin erkek havaalanları ya da
otogarları, otobanları, viyadükleri, köprüleri ve her şeyleri buna
dahidir. Şehir genç, hızlı, güçlü olanlarındır. Sokaklar
otomobillerindir her zaman. Trafik lambalarından bile koşarak
geçmek zorundasınızdır. Mesela siz otobanın yanında ya da geniş bir
yol kenarında hatta yol kenarında yürüyebilen bir kadın
gördünüz mü? Veyahut otobanda bekleyen bir kadın gördüğünüzde
aklınıza ne geliyor? Yaşlılar, çocuklar, engelliler, hastalar da
aynı durumdadır. Erkek kentlerin otomotiv dünyası, otomobil
kullanarak aynı hıza ulaşabilen çok küçük bir yüzdeye dahil
kadınlar dışında herkesi kenara süpürür. Sadece bazen çocuklar
için, burada olduğu gibi açık cezaevi kılıklı parklar vardır.
Yaşlılar içinse ölmeyi beklemek için televizyon...
Ah ama belki bizimkiler havaalanlarına, otogarlara, sokaklara
çocuk parkı yapmayarak Hollandalı mimar Van Eyck’in düşüncesini
devam ettirmek istiyorlar! Van Eyck’e göre çocuk, oyun
alanlarındaki nesneler değildi, çocuklar hareket
etmeliydi.* Çocukların yaratıcılığını ortaya
çıkaracak basit, mesela bir kum havuzu içinde dört silindir taş,
çocuklar asılsın diye borulardan basit dörtgenler, birbirleriyle
ilişkili ama hiyerarşik olmayan bir şekilde yerleştirilmiş
nesnelerden ibaretti onun yaptığı oyun alanları. Kendilerini sağa
sola ya da yukarı aşağı sallayacak yani sallabaş oyun parkı
aletleri yerine, çocuklar her zaman bu yerleri tercih ediyorlardı.
Bunun doğru olduğunu anlamak için mutlaka bir Van Heyk parkı
görmeniz gerekmez. Çocukları parkta çok kısa bir süre
gözlemleyerek anlayabilirsiniz. Mesela çocukların
neredeyse hepsi kaydıraktan birkaç kez kaydıktan sonra sıkılıp
tersine tırmanmaya çalışırlar ve salıncaklara ilk fırsatta binmeye
çalışanlar çocuklardan çok annelerdir. -Bu yazıyı yazdığım Dalaman
havaalanında Zeyno bu ne olduğunu anlayamadığım şeylerin üstünde
Van Eyck’ı haklı çıkarıyordu.-
.
Çocukları, kadınları, yaşlıları ve belki tek kişi dışında
herkesi yok sayan bir iktidar gölgesinde böyle bir incelik latife
tabii ki. Baksanıza her yer leş gibi iktidar kokuyor…