Sanatçı Toprak Bek'in Galeri Bu'da açılan sergisi Kayıp Çocuk Cinayetleri çocuk istismarı konusu üzerinden yetişkinlerle çocukların ilişkisine bakıyor.
Galata'da yer alan Kayıp Çocuk Cinayetleri sergisi çocuklarla yetişkinlerin sorunlu ilişkisini irdeliyor. Sanatçı Toprak Bek'le sergiye giden süreci ve günümüz toplumunda çocuklara dair algıyı konuştuk.
Seni ilk olarak 2015 yılında Mamut Art Project'teki çalışmalarınla tanımıştık. Boşluk isimli serinde bebek figürlerini işlemiştin. İzleyiciler o dönem nasıl tepki vermişti? O günden bu yana nelere yoğunlaştın? Bu sergiye giden süreç nasıl işledi?
O döneme kadar çalışmalarım daha fantastik göründüğü için Mamut Art Project'teki çalışmalarımı görenler şaşırmıştı. Çünkü hem önceki çalışmalarıma hiç benzemiyordu hem de daha keskin ve özgün bir dili vardı. Sanırım bu nedenle insanlardan aldığım tepkiler çok güzeldi. Beni tanıyan insanlar bu anlamda bir nevi işlerimin evrim sürecini görmüş oldular. “Boşluk” teması benim için bir insanlık meselesiydi ve ‘Kayıp Çocuk Cinayetleri’ bu meselenin ikinci aşaması. Bu sergiye hazırlık aşamasında bol bol gözlem yaptım. Gözlem ve içsel analiz yapmak benim için en önemli yöntemlerdir. İzlediğim filmler, okuduğum kitaplar ve yeni keşfettiğim müzik türleri en iyi dostlarım oldu. İnsanın varlığını anlamaya çalışması ve onun sonsuz yolculuğunda bir öğrenci olması benim için yaşamın en büyük gizemi. Bu sergiye yönelik üretim süreci kendi içinde bazen karmaşık, bazen düzenli, bazen hissiz, bazen sevgi dolu ama hep öğretici bir şekilde işledi.
Uzun yıllardır oyuncak bebek biriktiriyorsun. Mamut'taki çalışmanda da, bu serginde de oyuncak bebekleri kullanıyorsun. Bu ilgin nereden geliyor? Senin sanatında nasıl bir anlam ifade ediyor bu oyuncaklar?
Aslında bu ilgi tamamen kendi içsel yolculuğumla alakalı. Yaptığım her çalışmada üretimi gerçekleştirirken kendi varlık durumumu anlamaya çalıştım ve kendimden korkmadan okuduğum, izlediğim, konuştuğum şeyleri ve insanları kendime bir ayna olarak gördüm. İnsan bir arzu makinesidir ve arzu doyumsuzdur. Arzularımız için isteriz, alırız, tüketir, yok ederiz. Başkalarında sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeyler aslında tamamen bizle alakalıdır. İnsan kendini bilmekten korkar bu yüzden kendimizden çok başkalarının ne yaptığıyla daha çok ilgiliyizdir. Çünkü içimizde doymak bilmeyen ve adlandıramadığımız bir boşluk vardır. Bebekler bu nokta da kendimle bağ kurduğum bir nesne. Bir çocuk nasıl ki bir oyuncakla varlığını farkında olmadan şekillendiriyorsa, kişiler de başkaları üzerinden benliklerini yaşamaya çalışıyor. Altını çiziyorum yaşamaya çalışıyorlar. Her şey etki tepki meselesidir. Ben kendime ancak başkalarının üzerinden anlam verebilirim. Çok ince bir çizgi söz konusu olan, benliklerimizi başkalarının ne yapıp yapmadığı üzerinden yaşamak yerine, onu tanımaya çalışmalıyız. En azından ben öyle yapıyorum. O yüzden bebekler işlerimi ifade etme biçimi olarak benim için en uygun malzeme oldu bu süreçte.
Bu sergiye gelelim. Serginin hazırlık aşaması nasıl geçti? Nelerden etkilendin? Neler okudun?
Bu sergiye üç yıldır hazırlanıyorum. Mamut'tan sonra Kayıp Çocuk Cinayetleri çalışmalarına başlamaya karar verdim. Hazırlık aşaması çetrefilli ama zevkli idi. İnsan sevdiği şeyi yapıyorsa bazı şeyler görünürde olmasa da sizin içinizde çok daha anlamlı oluyor. Burada önemli olan insanların hakkımda ne düşündüğü değil benim kendimde neleri değiştirip geliştirebildiğim. Çünkü başkalarının düşüncelerine göre hareket edersem ortaya çıkan şeyin samimiyeti tartışılır. Bu temayı belirlememde en büyük etki yönetmen Lukas Moodysson’un filmleri ve onun kendine has sinema dilidir. Ele aldığı konular kesinlikle toplumsal anlamda vurucu noktalara dokunuyor. Onun dışında, Çocuk ve Suç, Çocuk Odaklı Habercilik, Çocuk ve Ruh Sağlığı, Çuvallamanın Queer Sanatı gibi kitaplar da bakış açımı etkileyen eserlerdir. Bu nedenle ben de kendi içsel yolculuğumda beni etkileyen değerler üzerine çalışmalarımla bir yorumlama getirmek istedim. En çok etkilendiğim şey ise gözlemlediğim insan davranışları oldu.
Serginin ismini neden Kayıp Çocuk Cinayetleri olarak belirledin?
Perihan Mağden benim için vazgeçilmez bir yazardır. Onun yıllar önce okuduğum Haberci Çocuk Cinayetleri adlı romanının ismi kitapları kadar çok etkilemişti beni. Çalışmalara başladığımda ve ortaya bir şeyler çıktığında aklıma o romanın adı ve bendeki etkisi geldi. Bu nedenle serginin ismi böyle oldu.
Sergi metninde şöyle bir ifade yer alıyor: "Her yetişkin bilinmeyenden korkan bir çocuktur ve her çocuk zamana karşı korkuyla büyümüş yetişkinlerin kurbanıdır." Sence yetişkinlikle çocukluk arasında nasıl bir ilişki var? Ya da yetişkinlerle çocuklar arasında? Sağlıklı bir ilişki nasıl geliştirilir sence?
Bence çocuk ve yetişkin arasında bedenleri dışında pek bir fark yok. İşlerim her ne kadar çocuk istismarı hakkında gibi görünse de tek o mesele değil. Yetişkinlerin kendi varlıklarını istismar etme durumu da söz konusu. Bu açıdan iki türlü yorumlayabiliriz. Çocuklar ebeveynlerinin kuklasıdır. Herkes çocuğunu, Pinokyo’nun babası Geppetto gibi yetiştiriyor. Ama çocuk masalında bile Pinokyo cezalandırılıyor çünkü ondan beklendiği gibi davranışlar sergilemiyor. Bir eşeğe dönüşüp akıllandıktan sonra gerçek bir çocuk olabiliyor. Yani yetişkinlerin beklentilerine cevap veren davranışları olunca. Bence burada büyük bir sorun var. Olgun yaşa geldikten sonra insanlar birbirleri üzerinde hüküm verebilme gücü bulur kendisinde. Ama aslında kişi birey olarak daha kendi korkularını bile çözümleyemeden büyümüş, büyütülmüş ve büyütür olmuştur. İşte bu bir insanlık sorunudur. Sağlıklı bir ilişki anne sevgisi gibi olmalıdır. Anne nasıl ki çocuğunu her koşulda sevebiliyor ve canım diyebiliyorsa, bizlerin de çocuk, yetişkin, arkadaş, sevgili hiç fark etmez; birbirimize koşulsuz ve beklentisiz bir sevgiyle yaklaşmayı öğrenemediğimiz sürece, sağlıklı bir ilişki yaşamamız mümkün değildir.
Bu sergi için hangi tekniklerle çalıştın? Enstalasyon fikri nasıl oluştu?
Çalışmalarıma bakıldığında kolaj sanılabiliyor ama aslında kolaj değiller. Kağıt üzerine kolaj etkisi verecek şekilde suluboya, akrilik ve teknik kalem kullandım. Kolaj etkisi vermek istememin sebebi kolajın parçalar halinde bir bütünü oluşturması. Kişinin iç dünyası gibi. Hepimizin kendi içinde nefret, sevgi, üzüntü, acı gibi duyguları var ve birbirlerinden farklı da olsa bu duygular bizi oluşturan bir bütündür. İnsanın kendini ifade etmesinin birçok yolu vardır. O yüzden, çalışmaları sadece resim değil aynı zamanda farklı disiplinlerle de desteklemek istedim. Bu nedenle sergide bir GIF ve bir de enstalasyon işi var. Bazen bir duyguyu sadece tek bir şekilde ifade edemeyiz. Tıpkı her duyguyu tek bir yüz ifadesiyle edemeyeceğimiz gibi. Ki, bazen ifadeler bile yetersiz kalabiliyor.