Yıllar sonra Şehir Tiyatrolarına gidecektim dün. Kürtçe oyun
izlemek için. Dario Fo edebi zevklerime hiç uygun bir imza olmasa
bile, 45 yıldır İstanbul’da yaşayan bir Kürt olarak, Şehir
Tiyatroları sahnesinde ilk defa bir Kürtçe oyun izlemenin özel
zevkini tadacaktım.
Yola çıktım. Müsahipzade Celal Tiyatrosu’nun önünden geçerken
kendimi gülümser halde buldum. Ortaokul ve lise yıllarımda sayısız
oyun izlemiştim burada; bir gün bir Kürtçe oyun sergilenebileceği o
zamanlar hiç aklıma gelmezdi. Yakın zamana kadar da gelmedi. Oyunu
görme arzumun bir nedende buydu: 106 yılın uzun bir süresi boyunca
Kürtçe oyun oynamayı zaten aklına bile getiremeyecek bir kurum,
bugünkü iktidar partisi tarafından yönetildiği 20 küsur yıl böyle
bir şeyi akıl etmemiş bir kurum, bugün nasıl olmuştu da bu karara
varmıştı?
'KÜRTÇE LAZIMSA ONU DE BİZ KONUŞURUZ'
Üstelik bu karar, anadilime, Kürtçeye yasağı getirmiş olan
cumhuriyetin kurucu partisi tarafından yönetildiği dönemde
alınmıştı. Üsküdar-Gaziosmanpaşa arasındaki mesafe gözümde büyümek
şöyle dursun, tadını çıkaracağım bir düşünme mesafesine
dönüşmüştü.
Yolda, gazeteden arkadaşlar ilk haberi verdi: Polis gelmiş.
“Konuşmalar, tartışmalar var. Oyun oynanmayabilir.” Hemen haber
yapmadık, nedir ne değildir iyice anlayalım, bir uzlaşma imkanı
varsa bozan olmayalım diye. Uzun sürmedi. Kaymakamlık oyunu
yasaklamıştı. Tamam, 45 yıldır görmediğimi öyle kolayca
görebileceğimi zaten bana kimse söylememişti ama devlet
televizyonda 24 saat yayın yaparken, daha önce defalarca Kürtçe
oyun oynanmışken, cumhurbaşkanı başbakanlığı döneminde Kürtçe cümle
kurmuşken, devlet Kürtçe kitap bastım diye övünmüşken, bu yasak
neyin nesi? Tamam, iktidar kimse “tek parti CHP’si” odur, tamam
Tandoğan ilkesi (Komünizm lazımsa onu devlet getirir) Kürtçe için
de geçerlidir, tamam ama niye? İstanbul Şehir Tiyatrolarının Kürtçe
oyuna sahne açması niye devletin zoruna gider?
AÇIK VE YAKIN TEHLİKE: KÜRTÇE
Belki içinde bir cevap vardır diye karara baktım önce. İki kanun
maddesine atıf var, birini “gerekçe” gibi yazmışlar zaten. Metinde
atıf yapılıp yazılmayan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu
madde 17 aynen şöyle:
“Bölge valisi, vali veya kaymakam, millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli
bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç
işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde
yasaklayabilir.”
Madde ile oyunun bağını kim kurabilir? Sadi’nin
“değirmen taşı” ile “yüzük” arasındaki bağ kadar yakın bir
benzerlik değil mi bu da? Kürtçe ile “milli güvenliğin” ilgisi
varsa TRT Kurdî ne? Kürtçe suç işlemeye teşvik mi, suçun
kendisi mi yoksa? Genel sağlık? Kürtçe tiyatro izleyen korona
oluyor da başka dilde bulaşmıyor mu? Ya ahlak? Kürtçe tiyatro
oyunu, ahlak mı bozuyor? Yoksa ahlaksızlığın deşifresini sağlıyor?
Ne? Başkalarının hak ve özgürlüğü? Kürtleri ve Kürtçeyi yok etme
hak ve özgürlüğünden mi bahsediliyor? Erteleme değil de yasak
olduğuna göre, açık ve yakın tehlike nerede?
HUKUK PİRAMİDİ TERSE DÖNMÜŞKEN
Diğer kanun maddesi, İl İdaresi Kanunu madde 32/ç: kaymakam,
orada yazılanlar için tedbir alsın tabii ki, fakat bunların Kürtçe
ile ya da Kürtçe tiyatro ile bağı ne?
İki maddede de herhangi bir tiyatro oyununun yasaklanabilmesini
mümkün kılacak hiçbir şey yok, dille ilgili zaten hiçbir şey yok.
Zaten tebliğ edilen yasak kararında da Kürtçeden filan
bahsedilmiyor. Başka hiçbir şeyden de bahsedilmiyor. Sadece tiyatro
grubunun oyunun adı yazılmaya çalışılmış. Çalışılmış diyorum ama
Türkçesi bile bozuk metinde Kürtçeyi düzgün yazmadıklarından
şikayet etsek ne çıkar?
Hasılı, karar
Kürtçe oyunu yasaklıyor, bir ağır ceza mahkemesinin Anayasa
Mahkemesi kararını tanımadığını açıkça ilan ettiği ülkede
kaymakamlığın emredersin diye oluru bastığı emniyet müdürünün
yazısında mı makul, anlaşılır, hukuki gerekçe olacak? Yok gerekçe.
Hukuk piramidinin terse döndüğü yerde gerekçe mi olurmuş?
Peki ne var? Çok şey var. Karar çünkü sadece bir oyunu yasaklama
kararından ibaret değil.
GİZLİ ANAYASANIN AÇIK HEDEFİ: KÜRTÇE
İBB Şehir Tiyatroları, niye bir Kürtçe oyun oynamaya karar
verdi? Aynı belediye (pandemiye kurban gitti biraz) Kürtçe dil
kursları da açmıştı. Niye? Sebebi malum: Çünkü Belediye Başkanı
Ekrem İmamoğlu seçilirken, Kürtlerin oyunu da aldı. Rakibine attığı
800 bin farkın altındaki herkesin bildiği sırlardan biri bu.
Herkesin bildiği bir sır da Kürt diye bir şey varsa Kürtçe diye bir
şeyin de var olduğu. İstanbul, milyonlarca Kürdün yaşadığı bir
şehir, Kürtçe şehrin ikinci çok konuşulan dili. Fakat “resmi”yette
hiç yok ve “kamusal alan”da da herkes yokmuş gibi yapıyor. İBB,
önce Kürtçe kursları ile sonra da Şehir Tiyatrolarında sahne açarak
hem “resmi” hem “kamusal alan”da Kürtçeye davetiye çıkarmış oldu.
Kürtçe-kamusal alan-resmiyet bağı söz konusu olunca, devletin
yazısız aşikar anayasasından bir madde devreye girdi: Valiler,
kaymakamlar, ilk hedefiniz Kürtçedir!
Elbette İmamoğlu, “Hayır, oy vermeseler de yapardım” diyebilir,
hemşerilik hukukunun gereği olarak. Fakat her halükarda seçimi
kaybeden iktidar için rahatsız edici bir şey var, Kürtlerin kendi
rakiplerine oy vermesi. O halde bu yasak öncelikle bir ceza.
Ama sadece bir ceza değil, biliyoruz ki bu iktidar bir taş attı
mı üç-beş kuş insin ister. Kürtçeyi yasağı ile kendi ruhunu da
tatmin eder: Erdoğan-Bahçeli ikilisinin milliyetçi-muhafazakar
tabanı ve yeni ortakları ırkçı-ulusalcılar için de güzel bir
kurtbaşı selamı bu karar. Selamla da bitmez bu iş, belediyeyi
yöneten CHP’li heyeti bir kararla karşı karşıya bırakır: Ya parti
içinde etkili olan Kürt düşmanı ulusalcı hassasiyetleri hiç hesaba
katmadan yasağa karşı durur, parti içinde sıkıntı çıkar. Yahut da
hiç sesini etmez, Kürt seçmenin (zaten pamuk ipliğiyle bağlı)
saygısını kaybeder. Her durum aynı kapıya çıkar: Kürtçe yasaktır.
Devletin istediği yerde (mesele TRT Kurdi) devletin
istediği kadar, devletin istediği kişilerle bazı Kürtçe işler
yapılabilir, o kadar. Tandoğan ilkesi yürürlüktedir: “Kürtçe
lazımsa onu da devlet konuşur.”
DARIO FO UYUR BAKANLIK UYUMAZ
Bir de İçişleri Bakanlığı lafı geldi, Bakan Yardımcısı
İsmail Çataklı, sosyal medyadan şunları paylaştı:
“Bir yalan ve provokasyon daha. Kürtçe tiyatro elbetteki
(imla kendisine ait) serbesttir. Ancak PKK terör örgütünün
propagandasını içeren tiyatro Kürtçe de olsa, Türkçe de olsa,
Arapça da olsa müsaade edilemez. Buna izin verenlerle ilgili de
gerekli yasal işlemler başlatılmıştır.”
Şimdi, ekte tam metni olan tebliğde diyor ki “açık kaynaklardan
edinilen bilgiler” nedeniyle yasak kararı alındı. Hangi açık
kaynakta Dario Fo’nun “PKK propagandası yaptığı” bilgisi var peki?
Dari Fo, Derikli mi ki huylandınız? Oyunu gösterilmeden mi
izlediniz?
Bu açıklama, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve CHP’nin “PKK
propagandası” salvosu altında tutulacağını gösteriyor, başka bir
şeyi değil.
HEMŞERİ DEĞİLSİN!
Dönüş yolunda yine Musahipzade Celal Sahnesi’nin önünden geçtim.
Bu sefer gülümseyemedim. İyi bir İstanbulluyum ben, kıyısını
köşesini, gecesini gündüzünü bilirim, göğüne sokulan kazıklara,
denizini çalan betonlara içerlerim. Fakat karar bana “Hayır, sen
İstanbullu değilsin” dedi. “İstanbul’da oturuyorsun sadece ama
hemşerimiz değilsin.”
Bütün Kürtlere, mükerreren “hemşeri değilsiniz” dedi karar. Hemşeri
olsak, milyonlarca Kürdün yaşadığı şehirde bir Kürtçe tabela olur,
iki üç dilde sık sık duyulan anonslar arasında Kürtçe de kulağa
çarpar, beş-on dilde hazırlanmış kent rehberleri arasında Kürtçe de
yer alır. Yok. Çünkü “Kürt olarak” hemşeri değiliz. Türk olmayı
kabul edersek tamam, ne var ki o zamana kadar en fazla “hemşo”
filan oluruz.
NOT
Tebliğ edilen karar metni: