‘Kayyım uygulaması hukuka ve anayasaya aykırı'
Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılarak yerlerine kayyım atanması, hukuki açıdan tartışma konusu oldu. İdare hukukçusu Prof. Dr. Metin Günday ve Dr. Zülfiye Yılmaz’a göre 674 sayılı KHK’yle yapılan ve sonrasında yasalaşan düzenlemelere dayandırılarak doğrudan valilerin görevlendirilmesi anayasaya ve hukuka aykırı.
ANKARA - İçişleri Bakanlığı’nın Mardin, Diyarbakır ve Van Büyükşehir Belediye Başkanları’nı görevden alması kayyım atamalarının hukuki zeminini yeniden tartışmaya açtı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Hukukun sessiz kalmasını beklemek son derece yanlıştır” sözleriyle savunduğu atamalar Olağanüstü Hal Dönemi’nde (OHAL) yayımlanan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye (KHK) dayanıyor.
İçişleri Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nda ve Belediye Kanunu’nda düzenlemeleri içeren 674 sayılı KHK, terörle ilgili soruşturmalarda ve kovuşturmalarda ayrıma gitti ve illerde İçişleri Bakanlığı’na, ilçelerde ise valiye “atama” yetkisi verdi. OHAL döneminde KHK ile yürürlüğe giren bu düzenlemeler KHK’lerin Meclis’te görüşülüp kabul edilmesiyle yasalaşmış, kalıcı hale gelmiş oldu.
Üç büyükşehir belediyesine atanan kayyımların hukuki zemini üzerine konuştuğumuz idare hukukçusu Prof. Dr. Metin Günday ve Dr. Zülfiye Yılmaz, OHAL döneminde kabul edilen ve sonrasında yasalaşan düzenlemenin bugün uygulanmasının anayasaya aykırı olduğu görüşünü paylaştılar. İki hukukçu da, İçişleri Bakanlığı tarafından atanan valilerin inisiyatifine bırakılan belediye meclisinin çalışmaması sonucunda demokrasinin zarar göreceğini vurguladı.
‘OHAL İŞLEMLERİ OHAL DÖNEMİNDE UYGULANIR’
OHAL KHK’si ile getirilen ve yasalaşan düzenlemeler öncesi, bir belediye başkanı hakkında soruşturma veya kovuşturma açılmışsa İçişleri Bakanlığı’nın tasarrufunda kesin hükme kadar görevden uzaklaştırma kararı alınabiliyordu. Bu geçici “önlem” sürecinde de belediye meclisi toplanıp kendi üyeleri arasından bir başkanvekili seçiyordu.
İdare Hukukçusu Prof. Dr. Metin Günday, KHK ile yapılan düzenleme ile İçişleri Bakanlığına “terör” gerekçesiyle soruşturma açılan belediye başkanlarının yerine doğrudan kayyım atama yetkisi verildiğini belirterek şunları ifade etti:
“OHAL önlemi olarak çıkartılmış bu kararname yasalaşmış ama OHAL önlemi olarak yasalaşmış. Dolayısıyla OHAL kalktıktan sonra böyle bir maddeye istinaden böyle bir işlem yapılamaz. ‘Efendim kanun yürürlükte’ derlerse de bu kanun Anayasa’ya aykırıdır. Çünkü OHAL işlemleri ve önlemleri ancak OHAL döneminde uygulanabilecek önlemlerdir. Bu iki açıdan baktığımızda bu kayyım uygulamasında hukuka ve Anayasa’ya aykırılık söz konusudur.”
'VALİYİ KAYYIM ATAMAK DAHA DA HUKUKA AYKIRI'
“Soruşturma açılabilir ama kayyım atamak tamamen hukuka aykırı” diyen Günday sözlerini şöyle sürdürdü:
“Valiyi göreve atamak daha da hukuka aykırı bir şeydir. Bu mahalli idarelerin özerkliğini tamamen ortadan kaldıran bir sonuç ortaya çıkartır. Diyarbakır’da, Mardin’de ve Van’da mahalli idare olarak büyükşehir belediyesinin varlığından söz edilemez. Çünkü merkezi idare bu yönetimleri devralmıştır. Özerkliğin ortadan kaldırılması suretiyle de hukuka ve Anayasa’ya aykırılık söz konusu olmuştur.”
‘MUHALİF BELEDİYE BAŞKANLARI KAYYIM TEHDİDİ ALTINDA’
Yapılan atamalar sonrası kamu görevlilerinin tek idareci olduğu, ancak atanan kamu görevlisinin inisiyatifinde belediye meclisinin toplanabildiği kayyım sürecine ilişkin konuştuğumuz Günday, “Kayyım atamaları yerel yönetimlerin doğasına aykırı mı” sorumuza şu yanıtı verdi:
“Yerel yönetim özerkliğe dayanır. Özerklik nereden geliyor? Yerel yönetimin organları o bölgede yaşayan insanların seçimleri sonucu belirleniyor. Böyle bir uygulama yapıldığında özerkliğe ve yerel yönetim mantığına aykırı durum ortaya çıkıyor. Seçme ve seçilme hakkı da ortadan kaldırılıyor. O bölgede yaşayan insanların seçme hakkı anlamını yitiriyor. Bugün Diyarbakır, Van ve Mardin üzerine konuşuyoruz. Ama bu uygulamanın tehdidi altında olan büyükşehir idareleri sadece bu üç il ve güney doğudaki bazı belediyelerle sınırlı değil. Bütün muhalif büyükşehir belediye başkanları bu uygulamanın tehdidi altındadır. Yapılır-yapılmaz ama hepsi bu tehdit altında hareket edecektir.”
‘SEÇMENLERİN İRADESİ GASP EDİLMİŞ OLUYOR’
31 Mart seçimleri öncesinde, CHP’den seçilen İstanbul Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi ve Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Haznedar haklarında açılan soruşturmalar nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından görevden uzaklaştırıldı. İki belediye başkanının yerlerine belediye meclisi tarafından seçilen isimler görevi yürüttü.
KHK ile yapılan düzenleme ile “terör” başlığı altında soruşturma açılan belediye başkanlarının yerine ise doğrudan kamu görevlilerinin atanmasına ilişkin Günay şunları söyledi:
“CHP’li görevden alınan belediye başkanının yerine kişiyi belediye meclisi seçti. Terör örgütünün mensubu olmak, üye olmak, irtibatlı ya da iltisaklı olmak gibi başlıkların hepsi suçtur. Anayasa suç istinatları arasında herhangi bir ayrım yapmıyor. Bir belediye başkanı görevi nedeniyle işlediği iddia edilen bir suç hakkında soruşturma açılıyorsa kesin hükme kadar görevden alınır diyor. Bu yolsuzluk, usulsüzlük ya da terörle ilgili bir suçlama olabilir. İçişleri Bakanı görevden alır ve yargılama yapılır. Bugünkü tabloda belediye meclisi görevi yürütecek kişiyi seçemiyor. OHAL KHK’sı ve yasalaşmasıyla bu engelleniyor. Bunun yapılmamasıyla oradaki seçmenlerin iradesi gasp edilmiş oluyor.”
‘OHAL OLAĞANLAŞTI’
OHAL bitmesine rağmen belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmalarına ilişkin düzenlemeleri içeren KHK’nın yasalaşmasını “Olağanüstü halin olağanlaşması” olarak niteleyen ‘Yerel Yönetimler’, ‘Katılımcı Demokrasi ve Sosyal Haklar’ alanında çalışmalar yürüten Doktor Zülfiye Yılmaz kayyım atama yetkisi veren 674 sayılı KHK’nın yasalaşma sürecine dair şunları söyledi:
“Anayasa hukuku açısından OHAL’de yapılan düzenlemeler OHAL ile sınırlıdır. Biz derslerde böyle öğretiyoruz. OHAL ile sınırlı düzenlemelerin yapılması gerekiyor. 674 sayılı KHK ile yapılan düzenleme Meclis tarafından siyasi denetimi yapılmadan olağan dönem kanunu olan Belediye Kanunu’na işlendi. 678 sayılı kanun çıktı ve Meclis sonrasında bunu aynen onayladı. Bunlar türünün ilk örneği olarak kaldı. OHAL sonrasında yürürlükte kalan düzenleme yoktu. Bu OHAL’in sürekliliğini sağlayan düzenleme haline geldi.”
‘MUHALEFET PARTİSİ KAYYIM DÜZENLEMESİNİ AYM’YE GÖTÜRMEDİ’
Anayasa Mahkemesi’nin OHAL KHK’larını denetlemeyeceğine yönelik kararını hatırlatan Yılmaz, “OHAL KHK’larını Meclis’te yasalaştıran kanunlar AYM’ye götürüldü ama kayyımla ilgili düzenlemeler götürülmedi. Bu yüzden AYM bunları denetleyemedi” dedi.
Yılmaz, “Görevden uzaklaştırılan ve hakkında “terör” soruşturması yürütülen belediye başkanlarının yerine doğrudan kamu görevlilerinin getirilmesi yerel yönetimlerin doğasına aykırı mı” sorumuza şu yanıtı verdi:
“Seçilen kişi seçildiği süre boyunca görevde kalır. Bunun istisnaları da net bir şekilde örülmek zorundadır. Anayasa’nın 127’nci maddesi uyarınca görevden almak dışında başka bir istisna hüküm göremezsiniz. Bu da beş yıllık görev ve statü güvencesidir. Bu da kesin görevden alma değildir. Bütün bu olup bitenin kaynağında gösterilen madde 127’nci maddedeki geçici görevden alma hükmü. Ama bunun da koşulları var. Şu anda olan biten durumda geçici görevden almanın koşullarına tam olarak uyulduğunu söylemek mümkün değil. Son olarak uygulanacak çare ilk olarak uygulanıyor. İdari vesayet seçim olgusuyla bağdaşmayan bir şey. Görevden alma meselesinin son aşamada uygulanması gerekiyor. Bunun da bir sınırı yok. 2016’da görevden alınanlar 2019’a kadar görevlerinden uzak kaldılar.”
‘KOLEKTİF BİR CEZALANDIRMAYA DÖNÜŞÜYOR’
Van, Mardin ve Diyarbakır’da İçişleri Bakanlığı tarafından 674 sayılı KHK ve sonrasındaki yasaya dayanarak yapılan merkezi atama sonucu belediye başkanlarının yerine valiler görevlendirildi. “674 sayılı KHK ile yapılan düzenlemeler belediye meclislerini nasıl etkiliyor” sorumuza ise Yılmaz şu yanıtı verdi:
“674 sayılı KHK’nın getirdiği hükümde, eğer belediye başkanı terör nedeniyle görevden uzaklaştırıldıysa neredeyse otomatik olarak belediye meclisi de işlevsiz kalıyor. 674 sayılı KHK belediye meclisleri yeni atanan kişinin çağrısı olmaksızın toplanamaz diyor. Bu kolektif bir tür cezalandırmaya dönüşüyor ve meclis de işleyemiyor. Meclis de işleyemediği zaman seçimle göreve gelmiş organların hiçbiri görev yapamıyor. Yerel yönetimler Anayasa’nın 123 ve 127. maddesine göre yerinden yönetimin simgesidir. Bu uygulamanın yapıldığı belediyelerde merkezi yönetime geçilmiş oluyor. Yani merkezi yönetimin taşra teşkilatı haline gelmiş oluyorlar.”
‘SEÇİMİ İŞLEVSİZ HALE GETİRİYORSUNUZ’
Belediye başkanlarına yönelik görevden uzaklaştırma kararını alırken terör ve diğer suçlar olarak ayırıp, farklı göreve getirme uygulamalarının ortaya çıkmasının hukuki açıdan doğru olup olmadığını sorduğumuz Yılmaz, bu sorumuza ise şu yanıtı verdi:
“674 sayılı KHK öncesi belediye başkanlığı makamı boşaldığında belediye meclisi kendi içerisinden seçilmiş bir kişiyi belediye başkanı yapardı. Ancak meclis bunu yapamıyorsa İçişleri Bakanlığı müdahale ederdi. Olağanı buydu. 674 sayılı KHK ile ‘terör’ nedeniyle görevden uzaklaştırılanların yerine merkezden atama yapılması kararlaştırıldı. Belediyelerin bir kısmına diğer madde bir kısmına da bu uygulanıyor. 674 sayılı KHK ile birlikte hukuk birliği de sarsılmış durumda. Bu düzenlemelerin Anayasa’nın 2’nci maddesindeki hukuk devleti ilkesini de ortadan kaldırıcı etkisi var. Seçim olgusunu işlevsiz hale getiriyorsunuz. Demokratik devlet ilkesi de işlevsizleşiyor. Hukuk birliğini ortadan kaldırarak sarsıyorsunuz.”
‘GEÇİCİ UZAKLAŞTIRMA ANAYASADA YENİDEN DÜZENLENMELİ
Belediye Kanunu’nun 47’nci maddesine göre soruşturma veya kovuşturma açılan belediye organları üyeleri hakkında verilen görevden uzaklaştırma kararı iki ayda bir gözden geçiriliyor. Görevden uzaklaştırma kararının kaldırılıp kaldırılmamasına da yine İçişleri Bakanlığı karar veriyor. Kamu yararı bulunmayan görevden uzaklaştırma kararının kaldırılabileceğini hatırlatan Yılmaz bu sürece ilişkin şunları söyledi:
“Görevden uzaklaştırılan kişilerin iki ayda bir siyasi denetimden geçmesi öngörülüyor. Bunu yapacak kurum da İçişleri Bakanlığı yani görevden alan makam. Bu denetimin yapılması gerekiyor ama bu siyasi bir denetim. Görevden almanın sonuçlarını giderebilecek bir denetim de değil. Geçici olarak görevden uzaklaştırılan kişiler İdare Yargılama Usül Kanunu uyarınca bulundukları şehirdeki idare mahkemesine başvuruda bulunabilecekler. Bu sürecin daha çok siyasi makamlarda değil de yargısal makamlarda olması gerekiyor. Geçici görevden uzaklaştırma yetkisinin Anayasa’da yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Yürütme organının tek başlı hale geldiği yeni bir hükumet sistemindeyiz. Bu sistemde Cumhurbaşkanlığının astı olan İçişleri Bakanlığı görevden almalara karar veriyor. Bu sistemin yeniden düzenlenmesi ve mümkünse bu görevden alma görevinin Danıştay’a verilmesi gerekiyor.”