'Kaz Dağları'nda çevre katliamı yapan şirket çalışanları robot gibi, resmen eğitilmişler'

Tıraşlanmış, yer yer kazılmış, ormanın içinde bir başka gezegen gibi kalmış bu yere 'Cehennem Çukuru' adı verilmiş. İnandırıcı olmayan karenin fotoğraflarını çekiyor insanlar. Kimileri 'Cehennem Çukuru' denilen yeri arkasına alıyor. Kadraja sığması mümkün değil. Ancak panaromik çekim. Kanadalı Alamos Gold şirketinin Çanakkale’nin Kirazlı köyünde yürüttüğü altın madeni projesi… Yerli ortağı Doğu Biga. Kamp alanında bir afişte ise şu yazılmış: “Biz Halkız, siz”

Abone ol

ÇANAKKALE - Kişisel merak… Şirket CEO’larının gözünü kestirdikleri araziler üzerine konuşmaları misal nasıl olur? Nasıl diyaloglar geçer? Projenin, maden ocağının düşünüldüğü, konuşulduğu o anlar… İmkan olsa dikkatlice izlenebilirdi. Vahşi kapitalizmin hikmetine sual olunmuyor. Zaten çoğu izleniyor.

'NASIL KESTİLER?'

Araçtan inen, Kaz Dağları’nda devasa tıraşlanmış alanı gören insanların ilk söylediği bu. ÇED raporuna göre 45 bin, uydu görüntülerine göre 195 bin, Tarım ve Orman Bakanlığı’na göre 13 bin ağaç kesilmiş. Tablo karşımızda. Akıl alır gibi değil.

Kanadalı Alamos Gold ve yerli ortağı Doğu Biga şirketinin, 600 hektar alanda altın madeni işletmesi için kesilen ağaçların görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından çevreciler ve kimi sivil toplum örgütlerinin nöbeti başlamıştı. Çanakkale merkeze 30 kilometre uzaklıkta olan maden alanı 180 bin insanın tek su kaynağı olan Atikhisar Barajı ile aynı su havzasında yer alıyor.

‘CEHENNEM ÇUKURU’ ADI VERİLMİŞ

Dün bu nöbetteydik. Bugün ise “Su ve vicdan nöbeti” adı verilen bekleyişin sekizinci günü olacak. Şantiye alanının 1 kilometre kadar aşağısında çadırlar kurulmuş. Kimi sivil toplum örgütleri ve çevreciler bu çadırlarda konaklıyor. Sürekli bir insan sirkülasyonu var. Neredeyse 200 binin üstünde ağacın kesildiği alanı görmek isteyenler için araçlar kaldırılıyor. “Araziye gidiyoruz, gelin cehennemi görün” diye bağırıyor bir beyefendi. Konuyu bilmeyen için turistik bir yer gibi. Misal bir grup kalabalık davul, zurnayla geliyor. Gelip gidenlerin bir şeyler yazması için ortaya masa atılıp defter de konulmuş. “ALTIN’cı FİLO ÇANAKKALE’Yİ TERKET” kamp alanının kurallarının yazıldığı liste de asılmış.

Tıraşlanmış, yer yer kazılmış, ormanın içinde bir başka gezegen gibi kalmış bu yere “Cehennem çukuru” adı verilmiş. İnandırıcı olmayan karenin fotoğraflarını çekiyor insanlar. Kimileri “cehennnem çukuru” denilen yeri arkasına alıyor. Kadraja sığması mümkün değil. Ancak panaromik çekim.

CANSIZ MANKEN GİBİ GÜVENLİK

İl il yapılan Adalet ve Vicdan Nöbeti’nin basın açıklaması yapılıyor bir taraftan. İstanbul’dan gelen avukatlar cübbelerini giyiyor. 40-50 kişilik grup maden alanını şaşırarak izlemeye devam ederken ve hatta kimi zaman lanet okurken güvenlik görevlileri hiç istifini bozmuyor. Oralı olmama değil. Sıkı şekilde tembihlenmişler. Kavurucu sıcakta şirket yelekleriyle, baretleriyle cansız manken gibi duruyorlar. Aramızda tabii ki dikenli teller var. Basın açıklaması bitip de kalabalık çadırlı alana inmek üzere dağılmaya başlarken dikenli tellerin arkasındaki üç beyefendiye sesleniyorum. “Bana güvenebilirsiniz, bu tarafa geçebilirsiniz” demeye meyilli saçma bir halim var. Yüz vermiyorlar.

Çadır alanında konuşacağım köylü (Yerel halk da denilen) var mı diye bakınıyorum. Yok. Bir, iki kişiden tevatür olduğu aşikar olan şeyler dinliyorum. Köyde herkesin kafasında şirketin şapkaları varmış. Ücretsiz dağıtılmış. Sıcakta niye takılmasın bir yandan. Bir diğer söylenti, dağ eritildiğinde köylülerin deniz görecek olması. Böyle söylenilmiş. Yahu öyle şey mi olur falan deniliyor ama kimse net “Olmaz” diyemiyor.

‘HAZİN BİR ÇAĞDA YAŞIYORUZ’

Egemen İlkdar, 7 gündür burada olduğunu söylüyor. İçinde olduğu grubu kast ederek, “Herhangi siyasi görüş, kuruluş değiliz, tamamen gönüllülerden oluşuyoruz” diyor. Çanakkale’den geliyorlar. Tepeleri gösteriyorlar bana. Gün be gün ağaçların kesildiğini söylüyorlar.

Burak Çiftçi, “Maden durdurulana kadar buradayız. Gelenlere burada yapılan katliamı anlatıyoruz. Hazin bir çağda yaşıyoruz” diyor ve açıklıyor: “Her iki tarafın da uzmanları ayrı şey söylüyor. Doğanın gerçeği tektir. Gözümüzün önündeki dağ dondurma gibi eriyor. Hızlandırılmış bir kamera koyulsun, 15 gün sonra hep birlikte ağlayalım. Şirket ağaç kesiminin durdurulduğunu söylüyor ama kesimler devam ediyor.”

İlkdar devam ediyor: “Nöbetin ilk günü yemyeşildi. Tepelere bakın şimdi. Kese kese iniyorlar. Sadece ağaçları değil toprağı da alacaklar. 72 milyon ton ayrıştırma yapılacak. Komple dağa dinamit döşeyecekler. Toprakları siyanürle bir havuzda yıkayıp, altın arayacaklar. Siyanür ve diğer ağır metaller yer altı sularına karışacak. Çanakkale’nin tek içme suyu kaynağı olan Atikhisar Barajı’na karışacak. Buraya nasıl ruhsat verildi, gerçekten anlamak mümkün değil.”

‘ÇALIŞANLAR ROBOT GİBİ, RESMEN EĞİTİLMİŞLER’

Şu notu ekleyelim: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, altın aramalarında siyanür ve türevi kimyasal kullanılmadığı şeklinde açıklama yaptı. Ayrıca maden alanının Kaz Dağları sınırları içinde olmadığını da savundu. Amiyane tabirle, yerseniz… TEMA Vakfı’na göre, maden alanının yüzde 98,7’si orman alanında bulunuyor.

M.Y. emekli memur. Çanakkale merkezden geliyor. “Sarayın medyasından mısın?” diye soruyor. “Daha sabah biz orada bağırıp çağırırken bir tarafta kepçe çalışıyordu. Bu yapılan hainlik. Sesim kısılana kadar bağırdım” diyor. Hakikaten ses gitmiş.

M.Y.’ye görevlileri soruyorum. Size yanıt verdiler mi diye. “Çalışanlar robot gibi. Resmen eğitilmişler. Senin çocukların için de buradayız dedim. Tepkisizdiler” diyor.

Ağaçlar peyderpey kesilmeye devam ediliyor. “Şu eylemi gereksiz görüyorlar hatta kamçılıyor bu onları. Bu kadarla bir şey olmaz. ‘Biz devam edelim’ diyorlar” diyor M.Y.

Kanadalı Alamos Gold şirketinin Çanakkale’nin Kirazlı köyünde yürüttüğü altın madeni projesi… Yerli ortağı Doğu Biga. Kamp alanında “Biz Halkız, siz” diye sorulan afişle yazıyı bitireyim.