Keşke sarhoş olsalardı. Hiç değilse vazife başında alkollü
olmaktan ceza alırlardı. Sicillerine hiç değilse eksi puan
yazılırdı. Şimdi ceza ne kelime, yargı ne demek isimleri bile
gizli.
Muhammed’i ve Furkan’ı biliyoruz ama. Ceylan’ın bakışlarını
unutmadığımız gibi. Roboski’yi unutmadığımız gibi. Hani şu “her
kürtaj bir cinayettir, her kürtaj bir Uludere’dir” cümlesiyle
gündem değiştirilmek istenirken yanlışlıkla da olsa en yetkili
ağızdan cinayetin itirafını unutmadığımız gibi.
Şimdi de Şırnak Valiliği açıklamasıyla yerleşti akıllara,
Silopi. Valilikten yapılan resmi “alkolsüzlük”açıklaması hatırdan
çıkmayacak. Yaşam İçin Ses Ver İnisiyatifi'nce
yapılan açıklamada yer alan “…polislerin eve bilinçleri
açık olarak çarptığı, valilik tarafından da teyit edilmiş
olundu” cümlesiyle hatırlayacağız artık Silopi’yi.
Yaşam İçin Ses Ver İnisiyatifi'nin basın açıklamasında olayın
özetleniş biçimi de önemli. Özellikle ana akım medyaya bir olayı
haberleştirirken, acıyı hissederek yazma yönünden ders niteliğinde:
“4 Mayıs günü Silopi'de akıllara durgunluk veren ve hepimizi derin
acılara boğan korkunç bir felaket yaşandı. Silopi Karşıyaka
Mahallesi 715’inci sokakta gece 23.50’de meydana gelen olayda,
zırhlı bir polis panzeri Mesut Yıldırım’ın evine çarparak içeri
girdi. Girdiği odanın karşı tarafına kadar giden polis panzeri,
duvar ve kolonları yıkarken, içeride yatakta uyuyan 7 yaşındaki
Muhammet ve 6 yaşındaki Furkan kardeşlerin ölümlerine neden
oldu.”
“Çocuklar ölmesin, barış hemen şimdi” başlıklı basın açıklaması
medyaya sitemi de unutmamış. Ana akım medyada Muhammed ve Furkan’ın
ölümüne yol açan korkunç olayın haberini "kaza sonucu" ve
“talihsizlik” ifadeleriyle verilişini eleştirmiş.
Sivil toplum örgütleri, barış aktivistleri, insan hakları
savunucuları doğal olarak medyadan çok şey bekliyor. Demokratik
hukuk devletinin bariz vasıflarından biri olarak sivil toplum-medya
işbirliğiyle kamu denetlenebilir zira. Demokrasi mi var hukuk mu
var, demeyin. Aslında bu işbirliğinin gücü hem demokrasinin
niteliğini yükseltiyor hem yargı organlarına baskı oluşturarak
hukuk devleti niteliğinin güçlenmesine yardım ediyor. Ama bizde
konvansiyonel medya ve devlet arasındaki göbek bağı ilişkisi
nedeniyle sorumluluk dijital medyaya kalmış halde. Hukuk desteği
olmadan yeterli değil bu işbirliği de… Güçlünün yani devletin
karşısında zayıfın yani vatandaşın haklarını korumakla yükümlü olan
hukuk, bir garip devlet aklını pekiştirmekle meşgul…
O, devlet aklı ki kabul edilemez biçimde çocukların canına mal
olan suçlar karşısında kamu görevlilerini koruyor. Ama devlete
karşı işlenen suçun şüphesiyle bile kamu görevlilerinin tüm
haklarını yok sayabiliyor bir OHAL kararnamesiyle. Düğmesi altı
aydan başlayan o üniformalar kadar değil içindekinin değeri de. O
üniformayla sivil insana karşı işlendiyse suç olmuyor hiçbir fiil
de. Bürokratik mekanizmanın kendisi mühim insan değil.
Dicle kıyısında keçi olmayı arzulatıyor insana bizim devlet
aklı.