Kelebek kadınlar

Bizler ‘bir tek kadın bile öldürülmeyene dek derdimiz var, o zamana dek mücadelemiz devam edecek’ derken, kadınları eve kapatmaya, kamusal yaşamdan/iş yaşamından soyutlamaya çalışanlar, kendi iktidarlarının bekası için daha çok çocuk doğurmaya teşvik edenler çıkıp çıkıp ‘Kadın cinayetleri azaldı’ diyor, bununla böbürleniyor!

Tuba Torun avtubatorun@gmail.com

Mirabel Kardeşler, namıdiğer “Kelebekler” Dominik Cumhuriyeti’nde faşist Trujillo yönetimine karşı mücadele veriyordu. Trujillo “Ülkenin en büyük iki sorunu kilise ve Mirabel Kardeşlerdir” diyerek Kelebekler’i hedef gösterdi. Akabinde, 25 Kasım 1960 tarihinde, Mirabel Kardeşler, tecavüz edilmiş ve uçurumdan atılmış şekilde bulundu. Katilleri bulunamadı. Daha doğrusu bulunmadı. Bu vahşi cinayet kayıtlara “trafik kazası” olarak geçti. Kısa süre sonra, Trujillo diktatörlüğü de devrildi.

25 Kasım, Mirabel Kardeşler anısına, tüm dünyada, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak anılıyor. Türkiye’de de bu anlamlı gün, şiddete karşı isyanımızı dile getirdiğimiz bir gün olarak, çeşitli etkinliklerle, eylemlerle anılıyor.

Kelebekler…

Kelebeklerin ömrü kısadır, bilirsiniz. Ama onlar öyle doğarlar zaten. Kısa yaşamak üzere dünyaya gelirler. Peki, kadınlar? Onların ömrünün ne kadar olacağına bir erkek nasıl karar verebiliyor?

Hastalık mı? Hayır, hayır kesinlikle değil.

Cinnet mi? Bu da değil.

Aşırı sevgiden mi? Bu hiç değil.

Töre mi? Çoktan kapandı o devir, hiç olmamalıydı.

Haksız tahrik mi? Katiyen değil. Fakat halen indirimi yapılıyor.

Nasıl peki, bir erkek bir kadının ömrüne nasıl zaman biçebiliyor?

Bu sorunun cevabı yok. Olamaz. Çünkü cinayetin bahanesi yok.

Kadın cinayetleri önlenebilir. Bunun türlü yolları var, yasaları var, sözleşmeleri var, yıllar boyu uygulanan, uygulanması planlanan ve henüz üretilmeyi bekleyen politikaları var.

Bu yüzden ne diyoruz? Kadın cinayetleri politiktir.

Peki aylardır siyasi iktidar, sanki hiç durup dururken İstanbul Sözleşmesi'ne saldırmamış gibi, sanki hiç kazanılmış haklarımıza göz dikmemiş gibi, sanki istismar faillerini affeden yasa tekliflerini ortaya atıp atıp kaçmıyormuş gibi, sanki etkin 6284’ü uyguluyormuş da uygulamayan tüm makamları cezalandırıyormuş gibi, niçin kadın cinayetleri yüzde bilmem kaç azaldı deyip duruyor? Nasıl buradan kendine pay çıkarabilecek kadar tutarsız?

Bizler ‘bir tek kadın bile öldürülmeyene dek derdimiz var, o zamana dek mücadelemiz devam edecek’ derken, kadınları eve kapatmaya, kamusal yaşamdan/iş yaşamından soyutlamaya çalışanlar, kendi iktidarlarının bekası için daha çok çocuk doğurmaya teşvik edenler çıkıp çıkıp ‘Kadın cinayetleri azaldı’ diyor, bununla böbürleniyor!

2020 yılının ilk 10 ayında 335 kadın öldürülmüşken bununla böbürlenemezsiniz. Eğer bir azalma varsa da buradan kendine pay çıkarması gerekenler şiddetin her türlüsüne karşı çıkanlar, bu uğurda bir şekilde çaba harcayanlardır, siyasi iktidar asla değildir!

Kaldı ki, cinayetler azaldı demeyi bilen iktidar, niçin somut veriler tutmuyor? Bizler bu verileri bu alanda mücadele veren sivil örgütlerden öğreniyoruz. Oysa, veri toplama yükümlülüğü -bir yasal zorunluluk olarak- devlettedir. Buna rağmen, kendi istediği her şeyi tek gecede yürürlüğe sokmayı çok iyi bilen iktidar, yıllardır söylemekten dilimizde tüy bitmesine rağmen, niçin veri tutmuyor?

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri’nin 25 Kasım adına gerçekleştirdiği eylemde öldürülen Helin Palandöken’in babası Nihat Bey’le ayaküstü yaptığımız konuşmada kendisine ateşli silah kullanımının denetlenmesi ve sınırlandırılmasına ilişkin çalışmalarının nasıl gittiğini sordum. “50 bin imza topladık, bu konuda yasa önerisi götüren bir CHP milletvekili de oldu, fakat araya pandemi girdi” dedi. Pandemi sürecinde, istismar faillerine af getiren öneriyi ortalıkta dolaştıran, aylarca İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmalarına sebebiyet veren, infaz affına ilişkin ilk taslakta cinsel dokunulmazlığa yönelik suçları kapsam içine alıp gelen tepkiler sonucu bu kısmı çıkaran ama yine de şiddet faillerini affeden, şimdilerde nafaka sınırlaması önerisi getiren ve hatta aile arabuluculuğunu da aradan geçirmeye çalışan siyasi iktidar için pandemi bir engel değil ki? Pandemi gariban için engel, siyasi iktidar neyi yapmak istedi de yapamadı pandemide? İstemiyorlar, dedim özetle Nihat Bey’e. Ne desin adam, “Haklısınız” dedi acı bir tebessümle.

Bu ülkenin ana muhalefet liderine açıktan ağır hakaret ve tehditler yağdıran tetikçileri salan siyasi iktidar, kadın cinayetlerinin yüzde 52’sinin ateşli silahlarla işleniyor olması üzerine düşünüp çözüm mü üretecek gerçekten? Yapmak ister mi bunu? Hani milyonuncu keredir, reform falan diyorlar ya, ‘Adalet lazım’ diyor ya hani Adalet Bakanı, kim bilir, belki yaparlar…

Diğer yandan, mevcut veriler üzerinden cinayetlerin azalıyormuş gibi görünmesi bizleri yanıltmasın; çünkü aslında şüpheli ölümler artıyor. Ne demek şüpheli ölüm? Kaza ya da intihar süsü verilmiş cinayetler. Şule Çet, Aleyna Çakır, İpek Er vakaları gibi. Çok yüksek oranda şüpheli ölümler gündemde neredeyse son 2 yıldır. Pandemiyle birlikte ayda 20 civarı şüpheli ölüm vakasıyla karşı karşıyayız. Failler Ümitcan Uygun gibi ‘suçtan yırtmayı’ öğrendiler çünkü. Failler, cezalandırılmıyor ve hatta Musa Orhan gibi korunuyorlar çünkü. Çoğu aramızda geziyor artık çünkü. Bunların hepsi gözümüzün önünde oluyor. Bu yüzden kimse ‘cinayetler azalıyor’ diye gözümüzü boyamaya kalkmasın. Biz her gün, her an, her yerde, türlü şekillerde şiddete maruz bırakılanlar olarak, yaşadığımızı ve gördüğümüzü biliriz.

Sözün özü marifet cinayetler azaldı diye tutarsızca ve kendini bilmezce övünüp durmakta değil, marifet cinayetleri azaltmak için yasalara saldırmamakta, yasaları uygulamakta ve geliştirmekte, şiddeti önlemeye yönelik bütüncül politikalar üretmekte, şiddeti meşrulaştıran beyanatlar vermemekte, verenlere yaptırım uygulamakta, medyayı da yargıyı da özgürleştirmektedir. Marifet, evrensel insan haklarına uygun şekilde davranacak bir zihniyet inşa etmekte ve hatta öncelikle ‘insan hakları’ kavramıyla sorunlarınızı halletmektedir. Ne zaman ki gerçek anlamda cinsiyet eşitliği sağlanır, o zaman övünmeye hakkımız var demektir.

Tüm yazılarını göster