Ara sıra Gazete Duvar’a Paris’ten yetişip yorumlar yazan sevgili
arkadaşım, iletişim profesörü Mehmet Öztürk, yakınlarda bir
sohbetimizde Türkiye halkının geçmişte “Kemal Sunal izleyip
Demirel’e oy verdiğini” söyleyerek kültür ile politika arasındaki
derin gediği güzelce tanımlamıştı.
Dün bu sayfalarda Metropol Araştırma’nın “Türkiye’nin en
beğenilen sanatçıları”na dair anket sonuçlarını okurken aklıma bu
geldi. Şirketin bu ay içinde yaptığı anketin sonuçları beş ismi öne
çıkarıyor. Buna göre ilk sırada, popülarite-beğeni ölçümlerinde
görülen en yüksek değer olan yüzde 79’la Haluk Levent geliyor. Onu,
yüzde 61’le Tarkan takip ediyor. Üçüncü sıraya oturan Sezen
Aksu’nun beğeni oranı yüzde 58. Sonra yüzde 56 ile Cem Yılmaz ve
nihayet yüzde 51 ile Şahan Gökbakar var. Yani halkımız, siyasal
iktidar ile arası açık olduğu bilinen “muhalif sanatçılar”ı öne
çıkarmış, bu çok net. (Gözler Athena Gökhan’ı da arıyor ama onunla
ilgili bir bilgi yok.)
Muhaliflik, adı geçen sanatçıları tanımlayan ideal ifade olmasa
bile en azından popüler kültür alanını politize ettiklerini
rahatlıkla söyleyebiliriz.
Demokrasiye uzak toplumlarda elitiyle popüleriyle kültür,
neredeyse zorunlu olarak, politize bir alan olmaya yatkındır zaten.
Toplumun demokratik muhalefetiyle söyleyemediği söz, romanlarda,
filmlerde, şarkılarda dile gelir. Hatta bazen beğenmediğimiz
televizyon dizilerinde bile dile gelir. Geçen sezon final yapan
Çukur’un bir sahnesinde grev yapan işçilerin
“Zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz bir şey yok!” dediğini ve
baş karakter Yamaç’ın (Aras Bulut İynemli’nin) bu söz karşısında
saygıyla gülümsediğini görmüş olanlarınız mutlaka vardır.
Dolayısıyla, popüler kültür alanını politize eden bu beşlinin
halkın tercihinde öne çıkması önemli bir hadise sayılmalıdır. Ama
Kemal Sunal izleyip Demirel’e oy veren bu halk, Sezen Aksu dinleyip
Erdoğan’a oy verir mi vermez mi bilinmez… Yüzdelere bakıp “Vermez!”
diyemeyiz. Çünkü kültürel yoğunlaşma aynı hızda politik bir
yoğunlaşmayı getirmiyor; orada işler biraz daha uzun sürüyor, vakit
alıyor.
Ama bu rötar, halkın beğenisini bu beşlide yoğunlaştırmış
olmasını asla değersizleştirmiyor.
Çünkü popüler kültür alanından bazı ürünler ya da olgular
üzerindeki belirgin beğeni yoğunlaşması, toplumsal dünyanın güncel
durumuna ilişkin simgesel bir anlam taşır, yaşadığımız güne ilişkin
bir şeyler söyler. Burada da bu geçerli; bu beğeni yoğunlaşması da
toplumsal dünyamızın güncel durumuna ilişkin bir şey söylüyor;
toplumumuzun politik karamsarlıktan çıkmaya meyyal olduğunu
söylüyor bize.
Burada popüler kültür ürünlerinin protest ve dolayısıyla da
politik bir boyut içerebileceğine ilişkin yaklaşımlar için örnek
bir durum söz konusu olduğu söylenebilir. Fakat şu farkla ki: Bu
beşlinin protest çıkışları, Tarkan’ın “Geççek”i, Sezen Aksu’nun
“Sen beni sezemezsin/ dilimi ezemezsin” çıkışması, ya da Cem
Yılmaz’ın, Şahan Gökbakar’ın mizahi dokundurmaları vs. politik
görüşten ziyade, ahlâksal bir temele oturuyor gibi. Ama bu protest
çıkışlar, ahlâksal bir temele oturuyor olsa da, zorba dünya
karşısında onuru kırılan ve onurunu kıran bu dünya içinde henüz ele
geçirilmemiş küçük hayat alanlarının sahibi olduğuna inanmak
suretiyle bir parça da isyan yaşamak isteyen insanımıza, bize,
hepimize politikmiş gibi geliyor.
Politika ihtiyacıdır bu. Politik karamsarlıktan çıkma arzusunun
işaretidir.
Bu beşlinin birer popüler kültür figürü olarak kitleleri
politize eden çıkışları ahlaki temele otursa da, yoğun olarak
beğenilmeleri, politik bir değişim beklentisinin açığa çıkma
biçimidir. Çünkü hayatın en sıradan ve gündelik haliyle dahi git
gide daha fazla politikaya bağlandığı bir dönemde popüler kültür
alanında ahlâkî temel üzerinde yükselen bu politizasyon,
ahlâksızlığı aşacak bir yenilenmenin soluk soluğa beklenmekte
olduğunu gösteriyor.
Her şey bir yana… Farz edelim ki politik yoğunlaşmayla
tamamlanmayacak olsa bile popüler isimlerin bu çıkışmaları sadece
kültürel alanın kendisi için dikkate değerdir. Bugüne dek “Batsın
bu dünya!” diyen Orhan Gencebay arabeskinden başka doğru düzgün
protest bir tavır bulup çıkartamadığımız popüler kültürümüz kendini
bulmaya çalışıyor.
Kendini arayan bir düşünceye karşı alçakgönüllü olmak
gerekir.