Kendi duende'sinin peşinde bir doktor

Ercan Kesal, Cin Aynası'nda Türkiye'nin yaşadığı acılara parmak basarak kendi bakış açısını yansıtıyor. Unutmamak, bellek oluşturmak, hatırlamak için yazıyor.

Abone ol

Esra Karataş  esrakaratas1@gmail.com

Ortega y Gasset, insanın en büyük yeteneğinin hayal kurmak olduğunu söyler. Ona göre her insan kendi yaşam biçimini yaratır. Her insan kendi romanını yazar. Yaşam edebiyattır ve insan kendisiyle çevresinin toplamıdır... Ercan Kesal için yaşam edebiyatın yanı sıra sinemadır. Yazdıklarıyla ve yaptıklarıyla kendi romanını yazar. İnsanlığın acısını ta derinlerinde hisseder. İnsanoğlunun tüm zaaflarıyla görecek ve bu çirkinliği sevgiye dönüştürecek bir bakışa sahiptir. Gördüklerinin gözlerindeki yansıması hazindir. Yazdıklarıyla, çizdikleriyle bize bir gerçeği işaret eder. Onun göstermeye çalıştığını gören her insanoğlunun yüreğinde, insanlığa sevgiden, iyiden, güzellikten başka bir şey zuhur etmeyecektir.

Ercan Kesal'in yeni kitabı Cin Aynası'nı okurken bundan dolayı Ortega y Gasset’yi hatırladım sanırım. Bir de 1983 yapımı Rembetiko filminin Marika'sı geldi aklıma. Daha önce hiç şarkı söylememiş Marika yaşamak için şarkı söylemek zorundadır. Marika'nın içinden fışkıran acıyla söylediği “Kaigomai” büyüleyicidir. Ercan Kesal'ın Cin Aynası'nda bahsettiği 'duende'nin bu olduğunu düşünüyorum. Marika’nın içine yöneldiğinde bulduğu, ona o şarkıyı söyleten her ne ise Cin Aynası'nı Kesal’a yazdıran da o. Kendisiyle yüzleşme cesaretini gösterebilenler için yapıyor her ne yapıyorsa Ercan Kesal.

İyi bir okur, iyi bir dinleyici ya da izleyici duendesi olmayan sanatçıları bilir. Sakil bir yarım kalmışlık hissi havada öylece asılı durur çünkü.

“'Sazın büyüsü yarasındadır. Ancak yaralı bir gövdeden çıkan ses içli ve ezik olabilir.' Bu hikaye, bana hep Lorca'nın 'Duende'sini hatırlatır. İçimizdeki yaranın bize bahşettiği şey. Yaşadıklarımızdan kalan ve hiç kapanmayacak olan yaralarımızın iyileştikleri sırada ruhumuzdan çıkardıkları o saf ve benzersiz yetenek. Büyü ya da cin. Duende yani.” (Cin Aynası, sf. 190)

Ercan Kesal Cin Aynası'nda Türkiye'nin yaşadığı acılara parmak basarak kendi bakış açısını yansıtıyor. Unutmamak, bellek oluşturmak, hatırlamak için yazıyor. Çocukluk yıllarından itibaren Kesal’da iz bırakan anlatımların bugüne geldiğimizde nasıl yer bulduğuna tanıklık ediyoruz. Okuduğu, çizdiği ya da gözlemlediği imlerin hayatta karşılık bulduğu ya da büründüğü yeni şekillerin okumasını yapıyor.

'ADAM' OLMA ÖĞRETİSİ

Kitap beş bölümden oluşuyor: Var Git Ölüm, Prometheus’tan Bugüne, Analardır Adam Eden Adamı, Işıkla Karanlık Arasında, Artistlik Yapmayan Artisttir.

12 Eylül 1980 darbesinden Gezi’ye, Roboski’ye kaybedilen, öldürülen insanları anıyor. İnsanın insana yaptığı kötülüğü açık bir dille anlatırken hafızalarımızı tazeliyor. “Var Git Ölüm” diyerek bu topraklarda ölümü son bulmasını istiyor. Direnme sanatını anlattığı “Prometeheus’tan Bugüne”de inancın gücüne işaret ediyor Kesal. “Analardır Adam Eden Adamı” başlıklı bölümde ise insan olmanın altını kalın kırmızı çizgilerle çiziyor. Kitap, Kesal’ı ‘adam’ yapan alıntılar ve yaşanmışlıkla dolu. Bu aynı zamanda bir ‘adam’ olma öğretisi. Doğduğu büyüdüğü kasabadan mesleğine, sinema yaşamına ve oyunculuğuna dair her tür nüveyi buluyoruz.

Ercan Kesal, İletişim Yayınları, 292 sf

Kitap boyunca karşılaşılan bu nüveler okurla yazar arasında ortak bir nokta dil geliştiriyor. Kimi zaman aynı yazarları, aynı yönetmenleri sevdiğimiz için yakınlaşıyoruz. Fakat bizleri buluşturan en heyecan verici olan, kitaplarda aynı satırların altını çizmek. Ercan Kesal'ın Cin Aynası'nı okurken yazarla aynı paragrafları çizmiş, aynı filmlerden etkilenmiş olmak, bir dostla konuşmak gibi hissettiriyor. Marquez'in babaannesinin anlattığı masallar gibi anlattığı kitabında altını kalın kırmızı kalemlerle çizdiğim Kemal Tahir'in Kurt Kanunu'ndaki Emin bey gibi seslenirken buldum kendimi. Kaçak bir arkadaşının sığınmak için evine geldiğinde onu kapıdan çeviren kızkardeşine kızarak sokaklarda o kaçak arkadaşa seslenen Emin Bey'i: “Arkadaaaş... Arkadaş... Emin'i arayan arkadaş!. Buradayım ben, buradayım!...” Fakat hemen ardından sayfaları çevirdikçe çıktı karşıma Emin Bey. “Ahlak, en olmaz zamanlarda 'Ben buradayım arkadaş' diyebilmek içindir. (sf. 25)

Akira Kurosawa'nın Dersu Uzala filminde Dersu, ormanda tek başına avcılık yaparak yaşar. Hayata ve insana dair bilge duruşuyla zihnimize kazınan Dersu, insanları gözledikten sonra “Sen kötüsün,” der. Ercan Kesal ise yaptıklarıyla “Siz kötüsünüz,” diyor ve iyi olmanın anahtarlarını veriyor satır aralarında.

ZVYAGINTSEV'DEN KEITA'YA...

Cin Aynası Ercan Kesal'la doyum olmaz bir sohbet. Ki bu sohbet sırasında kimi zaman aradığınızı buluyor, kimi zaman bilmediklerinizi öğreniyorsunuz. Andrey Zvyagintsev’in yönettiği 2003 yapımı Return / Dönüş’te büyük çocuğu canlandıran Vladimir Garin’in filmdeki gölde boğularak öldüğünü öğrendim örneğin. Ve Albino hastası Salif Keita'yı keşfettim sayesinde. Keita’yı, dinleyecek yüreği olana öneririm… Kurosawa, kitaptaki alıntıdaki gibi“Hüzünlü bir sahneyi neşeli bir çocuk şarkısıyla anlatırsanız hikâyenin kederini daha çok duyarsınız” der. Ercan Kesal tüm bunları gösterirken neşesini ve sevgisini kaybetmeyenlerden. Ve Tanpınar'ın cümleleriyle soruyor: “Fakirlik ile aşkı, merhamet, kültür ve memleketi kalbimizde birleştiremez miyiz?” (sf. 206)

Cin Aynası’nı herkes okumalı. Unutmamak için, hatırlamak için, ille de adam olmak için. Özellikle zalimler ve gücü elinde bulunduranlar okumalı, özellikle bağnaz zihinlerin kararttığı yüzler okumalı: “Biri Konuşunca Aydınlık Oluyor Çünkü”.

'Oğlum umudumu yeşil tutuyor'

KİTAPTAN:

Bazen, intiharın eşiğindeki birini dikkatle dinleyip ona yol gösterirsin, ki bu hekimlik sanatıdır; bazen başka bir hayatın mümkün olduğu rüyasını yaşadığın bir meydanı terk etmezsin, ki bu direnme sanatıdır; bazen de geçip giden bir zaman parçasını kamerayla mühürleyip kaydedersin, ki bu da herhalde sinema sanatıdır.

Hepsi, “yaşama sanatının” parçası, tamamlayanı ve ona dairdir.

Aslolan hayattır! (Cin Aynası, İletişim Yay., Girizgah sf. 9)

***

Yazılarım, toplumsal hafızamızın mezar taşına bırakılan küçük taşlar kadar olsun yeter. Unutmayı engeller ve bu yüzden iyidir.

“Orada olsaydım, mutlaka morga gider, savcıyı bulurdum. Mermer masanın yanında beklerken, yavaşça uzanır, Ali İsmail’in elinden tutardım. Usulen değil, tüm kalbimle yemin ederek tanıklık yapardım: ‘Gösterdiğiniz genci tanıyorum. Adı Ali İsmail Korkmaz’dır. Kardeşimiz olur. Sıcak bir haziran gecesi eli sopalı ve silahlı katiller tarafından dövülerek öldürülmüştür. Bu durum içimizi yaksa da bizim için anlaşılmaz değildir. Çünkü ‘egemenler iktidarlarını ortak bir öldürme suçunun üzerine inşa ederler.’ Onların bir arada tutan suç ortaklığıdır ve onları bizden ayıran şey bizi birleştirecektir.Her şeyin farkındayız. Çöküş dönemlerinde kurban sayısı artar ve bu yüzden Anadolu’da, ‘Zulmün artsın ki tez zeval bulasın,’ denir.” (Cin Aynası, İletişim Yay., Girizgah sf. 94)