Anna bir anaokulu öğretmeniydi. Sabah gezerken tanışmıştık. 46 öğrencisi olan bir anaokulunun altı hocasından biri. Şimdi el arabasıyla Jose’ye tuğla taşıyordu. Jose ‘Kendi Evini Kendin Yap Kooperatifi’nin koordinatörüydü ve duvar ustası. Bir yandan bize duvarını övüyordu. "Biz tabii ki en güzelini yapıyoruz çünkü kendi evlerimiz’’ diyordu. İki katlı bahçe içinde dubleks evlerdi. Her orta sınıf ailenin rüyası. Yukarıda üç oda, banyo tuvalet, alt katta salon ve mutfak. İstersen iki odayı birleştir tek yap ya da üçünü birleştir, ne de olsa usta, işçi, mimar, mühendis herkes orada.
Marinaleda komün belediyesinin ve kooperatiflerin anaokuluydu, Anna’nın çalıştığı okul. Paralıydı. Aylık 3 euro! Evler için de para ödüyorlardı, hani demin söylediğim üç oda salon dubleks evler için, aylık 15 euro! İki yıl sonra onu da ödemiyorlardı. Belediye başkanı, Marinaleda’nın 40 yıllık belediye başkanı Gordilla’nın da biraz ötede evi vardı. Aynı bu evlerden. O da Anna gibi çalışmıştı burada. Jose’ye tuğla taşımış, harç karmış, çatı tahtalarını sırtında yukarı çıkarmıştı. Herkes gibi yani. ‘Kendi Evini Kendin Yap Kooperatifi’nin kuralıydı bu. Kim ev istiyorsa belli çalışma saati vardı. O çalışma saatini doldurduğunda ev hakkını elde ediyordu. Bu kuralı da birlikte koymuşlardı, birlikte duvar ördükleri gibi.
Gordillo için iş biraz daha zordu. Belediye başkanı maaş almıyordu Marinaleda’da. Belediye meclisi de maaş almıyordu. Sadece belediyede sürekli çalışan işçilerin maaşı vardı. Bu yüzden başka işlerde çalışıyorlardı. Mesela öğretmen olan vardı yine, zeytin kooperatifinin bahçesinde, sebze kooperatifinin enginar tarlasında ya da konserve fabrikasında, eh tabii ki yine kooperatifinde çalışanlar. Sonra gelip belediyede çalışıyorlar ve sonra da eğer ‘Kendi Evini Kendin Yap Kooperatifi’ne de katılmışlarsa gidip orada çalışıyorlardı.
Belki biraz yavaş yürüyordu ev inşaatları ama hayatlarının daha az zamanını alıyordu. Çünkü borçlarını ödemek için mesela 20 yılını bankalara adamıyorlardı. Borcun altına sıkışıp iktidarların ekranları kaplayan bana minnet et suratlarını çekmek zorunda değillerdi. Borçlarını ödeyemeyerek, oturma odası takımları, bir büfe üstünde aile fotoğrafı, vitrininde üç-dört bardak, çekmecesinde ödenmiş borç senetleriyle ve ödenmemiş borçlar, faizleri, icra masrafları, ah bu eve niye girdim pişmanlıklarıyla sokaklara atılmayacaklardı. -Şili’de bir nehir kıyısına çadırlar kurmuşlardı borçlarını ödeyemeyip evlerinden atılanlar. Nehir dediğime bakmayın genişçe bir kanalizasyon akıyordu işte. Onlar oturma odası koltuklarında otururken, bir film şeridi gibi neoliberalizm geçiyordu gözlerinin önünden yani, toplam borç ve bok…-
Anna son el arabası tuğladan sonra eldivenlerini çıkartıp gitti. Jose onun götürdüğü tuğlaları örünce işi bıraktı. İskelenin üzerinden indi belediye meclis üyesi kitapçı, harç makinesini yıkayıp ayrıldı meydandaki barın sahibi… Bir toplantı salonuna gittik sonra. Hepsi oradaydılar. Belediye başkanı, belediye meclisi üyeleri, zeytinlik ve zeytinyağ fabrikası kooperatifinin işçileri ve konserve fabrikası kooperatifi… Marinaleda sakinleri.
Gelecek hafta ekonomik krize karşı nasıl bir eylem yapacaklarını tartışıyorlardı. Herkes söz alıyordu. Ortada çocuklar koşturuyordu. Toplantının koordinatörü, Anna mikrofonla konuşurken kucağında çocuğu ikide bir uzanıp, uzanıp, mikrofondan "Hola, hola" diye herkesi selamlıyordu.
Yani ‘Kendi Demokrasini Kendin Yap’tı Marinaleda…