Kendimden Biri Değilim: Kendine aidiyeti reddetmek…
Veysi Erdoğan'ın ikinci şiir kitabı 'Kendimden Biri Değilim', Ve Yayınevi tarafından yayımlandı. Erdoğan’ın 2008-2020 yılları arasında on iki yıllık çalışmasını bir araya getiren yüz dört sayfalık kitabı, beş bölüm ve yirmi şiirden oluşuyor. “Perdeler”, “Levhalar”, “Zamirler”, “Defterler” ve “Nokta” kitabın bölüm başlıkları…
Son yirmi yılın şiirine ilişkin galiba artık daha rahat konuşulabilir. Olup biteni anlamak, değerlendirmek için yirmi yıllık aralık, modern Türkçe şiirde hayli uzun bir zaman…
İki binli yıllarla başlayan dönemde ortaya çıkan şiirle ilgili yaygın görüş, aynı anda birçok anlayışın, eğilimin bir arada bulunduğu saptamasına dayanıyor. Gerçekten de modern Türkçe şiirin bir asırlık birikimine bakıldığında, son yirmi yılda oluşan tabloya benzer bir dönem yok diyebiliriz. Geçen yüzyılda her yeni şiir anlayışı yerleşik olanı tasfiye etmeyi hedeflemiş ve öyle gelişmiş. Modern Türkçe şiirin hem yıkım sürecinde, hem restorasyon dönemindeki açık hedefi eskiyi, eskimişi yürürlükten kaldırmak olmuş.
İki binli yıllardaysa durum ne eskiyen eskidiği için olması gereken yerde ne de yeninin, yeni olarak hükmü var. Deyim yerindeyse ölüler diriler bir arada… Çok katmanlılık, çok seslilik denilen aslında biraz bu oluyor. Ama gerçek sanki biraz farklı. Aslında durum, ölenler gerektiği gibi gömülmediği için yaşayanları da yarı ölü durumuna getirmiş gibi. Bir yanda hececi taklitleri, bir yanda aruz imitasyonları, bir yanda modern şiirin avangard çıkışlarından habersiz Amerika’nın yeniden keşfi diyebileceğimiz girişimler söz konusu… Ortam çok katmanlılık, çok seslilikten başka her şeye, daha çok da bir zamanların Unkapanı Plakçılar Çarşısı'na benziyor…
Şiirin, aynı zamanda şiiri öldürmek isteyenlerin arayışı, deneyimi olduğunu da söyleyebilir miyiz? Bu virgülden çok, noktadan az yani noktalı virgül olan sorumuz şimdilik burada kalsın, konuyu değiştirelim.
Yayımlanan her şiir kitabıyla; şairin sesinin, sözünün matbaa görmesi, oradan okurla buluşacak aşamaya gelmesini sevindirici bulduğumuzu birçok kez dile getirdik. Tekrarda sorun yok. Tekrarın marazileşmesidir sorun. Yine söyleyelim: Okurla buluşan, o aşamaya gelen her şiire, her şiir kitabına seviniyoruz. Çünkü şiir arayışının, uğraşının sürmesini, var olanla yetinilmemesini hayat adına, gelecek adına umut vaat edici buluyoruz.
Bu arada umut gereksiniminin, yalnızca şiirin geleceğiyle ilgili olmadığını da belirtelim.
Şiir çevrelerinde adını 2008’de, Yaşar Nabi Gençlik Ödülü alan dosyası 'Şimdi Terk Edin Çadırımı' ile duyuran Veysi Erdoğan (1982), Ve yayınlarından çıkan ikinci şiir kitabı 'Kendimden Biri Değilim'le bir kez daha okurun karşısında. Erdoğan da muhtemelen düşünmüştür, kitabın adının okuru önce şöyle bir duraklatacağını ve okuduğunu tekrarlamaya mecbur bırakacağını…
Ne demektir “Kendimden Biri Değilim”? İnsan nasıl kendinden biri olmaz? Şair burada ne demek istemiştir?
Şair ne demek ister? Aslında şiirin taşıyıcısı olan her birim, dize, imge ve benzeri öğe, okura en yalın haliyle bu soruyu sordurur: Şair ne demek istiyor? Bu şiir ne demek istiyor? Bu sorular, metnin sesini, sözünü anlamak içindir elbette. Bu aynı zamanda okurun, şiir okurken imtihandan geçtiği andır. Evet, doğru okudunuz; şiirler ya da metinler okurunu imtihan eder. Okurun, şiirin sağladığı akışkan yorum aralığında sağlam basabileceği bir zemin bulabilmesi metnin talep ettiği yeterli bilgi ve birikimle mümkündür.
Öte yandan yorum, okurun olduğu kadar şiirin de özgürleşmesini sağlar. Şiir, okurun yorumuyla şair tarafından kapatıldığı daireden çıkarılır, kurtulur.
Veysi Erdoğan’ın 2008-2020 yılları arasında on iki yıllık çalışmasını bir araya getiren yüz dört sayfalık kitabı, beş bölüm ve yirmi şiirden oluşuyor. “Perdeler”, “Levhalar”, “Zamirler”, “Defterler” ve “Nokta” kitabın bölüm başlıkları… “Perdeler” bölümünde “Kendine Gecikmiş” adlı tek ve uzun bir şiir yer alıyor. Kitabın yarısı bu şiirden oluşuyor da diyebiliriz… Sözü daha fazla uzatmadan “Perdeler”i aralayalım ve “Kendine Gecikmiş”e bakalım… Alıntıladığımız dizeler şiirin ilk bölümünden:
yazdıkça silinen kendimin değiliyim ben
cümlemi kurduğum zamanın kapısı yok
kâğıdın tozunu uyandıran bu çatlak ellerimle
bu çatlak, eskimiş ve paslı ellerimle
nicedir suyu ters tutuyorum eğri bir bahçede
kelimelerin göğsünde çarpışan atlarla koşuyorum
elbet düşeceğim bir çukur bulursam gölgeme
bulursam elbet üzerini kapattığım mürekkeple
yıkandığım mananın ağzında belki bir leke
belki beni sürdüren kendim için bir kuyu
ya da şöyle diyeyim bir vaşağın sesiyle
savaş çıkmış bu göğsümde yıllardır
kalamam kusura boğulmuş bu gövdede
bu yarılan aklımın kapısında duramam
yürüyorum şimdi beni dürten o şeye
ne olmadığımın kanıtıyla yürüyorum
Biz her şeyden önce, bir okuruz. Şair bir yürüyüşten söz ediyor, “yürüyorum” diyorsa bizim de yapacağımız bu yürüyüşe eşlik etmek… “Ben ayaklarımla düşünürüm” diyor Lacan. Başımız, gözümüz üstüne bir söz. Biz de yürüyelim ve düşünmeyi sürdürelim. Yazmayı da tabii ki bir tür yürüme sayabiliriz.
Kitabın ilk şiirinden yaptığımız alıntıyla aslında bir mesafe kat etmiş olduk. Öyleyse bir şiir daha okuyarak sürsün yolculuğumuz. “Güllerin Akşamı” şiirini paylaşıyoruz:
o gözler ki benim baktığım bir zamanda kalmıştır
güllerin akşamına konuk olduğum bir vakit
çok üşümüş bir yarayla geldiğinde bana
kalbin kirasını vermekle geçecekmiş ömrüm
katran dökecekmişim gözlerimin çukuruna
elem edecekmişim gövdeme verdiğim dilimi
dünya denilen girdap kök salacakmış ruhuma
bu defter bu yokluk bu boynumdaki bela
bu bıçak banadır: imzanı attığın ölümün sahibi benim
olamam sana el açamam senin için gülü kapat
Veysi Erdoğan, ses, söz ve kalıptan oluşan geleneksel şiirin biçimsel araçlarına hâkimiyet konusunda ehil kişi olduğu yönünde şüpheye yer bırakmıyor. Ama şairin on iki yıl süresince yalnızca buna çalıştığını düşünmek yetersiz olacaktır.
Kanımızca şair bu süreçte “Doğu”nun (yalnızca Kürdistan coğrafyasının değil) kültürel mirasını da enine boyuna tavaf etmiş. Okuyacağımız betik “Siyah Bir Akrep Uluyor İçimde Şimdi” başlıklı şiirden:
kendimi sonsuz bir elemle seyreden ben
bir daha bulunmamak için varlığın teninde
bir daha olmamak üzere yalınayak şimdi
çıkıyorum işte yürüdüğüm bu gövdeden
çıkıyorum işte toza bulanmış bir ruhla
boşluğu bozdum zamanı yırttım gölgem yok
kendimden biri değilim
'Kendimden Biri Değilim'de yer alan şiirlerin Şamanizmden Zerdüştçülükten, İslam tasavvufundan, Yahudi mitolojisinden oluşan geniş bir geleneğe, kültürel arka plana yaslandığını söyleyebiliriz. 'Kendimden Biri Değilim' için hamuru Yunus Emre’nin, Hallacı Mansur’un, Hafız’ın, Nesimi’nin, Nabi’nin, Veysel Karani’nin düşünce ve şiirleriyle mayalanmış ve tutmuş demek de mümkün. Okuduğumuz dizelere, betiklere sanki tekke şiiriymiş havasını veren de bu mistik yönelim olabilir diye düşünüyoruz. Bu defa alıntımız “Kendinin Çırağı” başlıklı şiirden:
dedim üzerimde taşıdığım bu ten benim değil
dedim değilim kendimin içinde bir kimse
(…)
dedim sen kendinin çırağısın bu gövdede
istesen de olmayacaksın istemesen de
Veysi Erdoğan’ın kitabı değişik açılardan okunabilir. Örneğin mistik açıdan bir tür “enel hak” şiirleri olarak okumak...
Başka bir bakış açısıyla, seküler açıdan değerlendirerek modern yaşantının, kültürün biçim ve anlam verdiği, içerik kazandırdığı insanın varlık ve varoluşuna yönelik hesaplaşmasını sorunsallaştırdığını düşünebiliriz. Bunu, kendini reddetme kertesine indirerek dile getirdiği sonucunu çıkarabiliriz.
Bu arada; modern Türkçe şiirde kendini arama, kendini bulma izleği bir hayli işlektir. Buna karşın Erdoğan’ın kendinden kurtulmaya dönük, kendini reddetme izleğinin bilhassa modern Türkçe şiir için yeni olduğunu kaydedelim. Şunu da söylemeden geçmeyelim: Geleneksel şiirin ses, ölçü, uyak ve dil kalıplarına yaslanan şiirde şairin sözcük dağarcığı da son derece önemli. Sözcük, simge, hatta imge tekrarları şiire zarar veriyor diye düşünüyoruz. Aktaracağımız son şiirin başlığı “Ruhumun Tersiyle”:
denilir ki çare yok gözlerde tuz birikir
kabuk çığlık atar hata söylenir: hafıza yoktur
söze makas verilir suya kılıç kâğıda zambak
bilinir elbet: insanın ikiye bölündüğü birdir
dilin kenarında duran hakikat böyle söyler
elimin ucunu tutan bir cümle: burası fazladır
Hangi bakış açısıyla sorarsa sorsun; insan ben “kendimden biri değilim” dediğinde geriye ne kalır? Kendisinin kalmayacağı açık. Daha fazlası için ipucu olarak söyleyelim: Eğer şair “kendimden biri değilim” demişse geriye anlıyoruz ki bir kitap ve içindeki şiirler kalıyor. Bundan sonrası da şiire meraklı okura kalıyor…