Ankara’nın Kerkük sonrasında hem Irak’ın hem kendi Kürtlerine söyleyecek tutarlı, esin kaynağı bir sözü olabilecek mi? Bu soru soruluyor mu? “Kerkük’ü size yedirmezler dedik dinlemediniz” derken Kerkük petrolü üzerinde bizim değil İran’ın mı söz sahibi olmasını tercih ettik yoksa? Eli güçlü Bağdat ve Şam, Ankara’nın sarsılmaz müttefikleri mi olacak bölgede? Pek çok kere yazdığım üzere sanki gelecekte geçmişe döndük ve doksanlarda uyandık.
Irak silahlı kuvvetleri bir günden kısa zamanda Kerkük kent merkezini, havaalanını, bitişiğindeki askeri üssü, petrol sahasının orta ve güney kubbeleri Avane ve Baba Gürgür ile küçük ikizi BaiHassan’ı Irak Kürdistan Bölgesi’nden (IKB) geri aldı. IKB’nin KDP ve KYB peşmergeleri tüm bu alanı (daha önce Şengal’de IŞİD’e karşı olduğu gibi) neredeyse tek kurşun atmadan Bağdat’a teslim etti.
(Bu yazı yazılırken Kerkük’ün batı paralelindeki BaiHassan petrol sahası ve Kerkük petrol sahasının KDP bölgesindeki kuzey kubbesi Khurmala’dan Erbil yolu üzerindeki Türkmen yerleşim birimi Altınköprü’de IŞİD saldırısı haberi çıkmıştı. Geçerli ise bu saldırının bertaraf edilmesi için Irak ordusu ile peşmerge işbirliği yapabilecek mi, yoksa Altınköprü dahi IKB elinden çıkacak mı göreceğiz.)
Yeni gerçekliğin her iki parti üzerindeki siyasal etkisi kalıcı ve uzun vadeli olacak. Kerkük olmadan IKB bağımsızlığının da anlamı kalmadı, adeta içi boşaldı. Üstelik Musul’un IŞİD’den kurtarılmasından sonra bir zafer hamlesinde olan Irak ordusunun Kerkük’ten sonra doğuya İran sınırına dönüp Celevle, Hanekin gibi yerleri hedef alması, eş zamanlı olarak Şengal’e (belki Mahmur’a) ve oradan Suriye sınırını IKB’den geri alarak Türkiye sınırına yönelmesi de muhtemel.
Böyle olduğu takdirde film önce 2014’e derken 1992 öncesine kadar geri sarılabilir. KDP ve KYB’nin karşılıklı kendi denetimlerindeki bölgelerindeki şubelerini kapatmaları, KDP’nin de KYB’nin danışıklı geri çekilmesinin ardından peşmergesini Kerkük’ten geri çekmesi, 1990’ların ortasındaki iç savaşı da yeniden başlatabilir. Ankara’nın 2003’te hayalini kurup gerçekleştiremediği Ovaköy’den güneye Telafer’e bir askeri yolla Musul’a yeni bir ulaşım hattı açmak projesini Irak ordusu gerçekleştirebilir. Suriye sınırının denetimi tümüyle Bağdat’a geçebilir.
KDP ve KYB, ne 1992, ne 2003, ne (koalisyon desteğiyle) IŞİD’in Erbil’e saldırısını savuşturup IKB’yi “doğal” sınırlarına eriştirme sonrasında birleşik bir idari yapı, maliye, peşmerge, istihbarat kuramamanın, yaygın ve derin yolsuzlukla mücadele etmemenin bedelini ağır ödedi. Her iki partiden hiçbir önde gelen ismin ortalarda gözükmemesi, yapılan bir iki açıklamanın da karşılıklı suçlamaya dönük olması IKB’nin içine girdiği derin belirsizlik ortamının vahametini anlatıyor.
Anlaşıldığı kadarıyla, Mam Celal’in cenazesinde büyük oğlu Bafil (ve ona bağlı KYB kontrterör biriminin başı yeğeni Lahur) Haşd-ı Şabi milisi komutanı Ebu Mehdi el Mühendis ile bir anlaşmaya varmış. Anlaşmaya Bedir Tugayı komutanı Hadi el Amiri de dahil olmuş. Herhalde Kerkük petrolünden pay karşılığı yapılan pazarlığın ardında İran DMO Kudüs Tugayı komutanı Kasım Süleymani’nin eli olduğunu tahmin etmek de güç değil.
Ardından peşmerge Irak ordusu karşısında Kerkük’ü terk etmeden hemen önce Dukan’da yapılan KDP-KYB zirvesinde bu uzlaşı iki taraf arasında paylaşıldı mı yoksa KDP, KYB’nin Kerkük’ün güney girişinden ve Süleymaniye yolundan çekildiğini görünce kendi kuvvetini hırpalatmadan bulunduğu yerleri boşaltma kararı mı aldı bilemiyoruz. İkincisi doğruysa iç çatışma olasılığı güçlenmiştir denilebilir.
Askeri harekat gelişirken KYB’li Kerkük Valisi Necmettin Kerim’i derdest etmek üzere peşine KYB kontrterör biriminin düştüğü ve adıgeçenin KDP tarafından korumaya alınarak Erbil’e getirildiği duyuldu. Ötesinde, KYB’nin önde gelen peşmerge komutanları Kosrat Resul ve Şeyh Cafer’in de kendi partilerince enterne edildikleri rivayeti çıktı. Kürt ahali uzun araç kuyruklarıyla Kerkük’ten Süleymaniye’ye sığındı. Geride bıraktıkları evlerin Haşd-ı Şabi milislerince yağmalandığı haberleri geldi.
Denge yeniden kurulabilirse, Bafil ve Lahur Talabani’nin ellerine geçirecekleri maddi ve askeri güçle Süleymaniye merkezli KYB’nin yeni efendileri mi olacağı yoksa hayal kırıklığına uğramış kalabalıkların yıkıcı öfkelerini KYB’ye mi yönelteceklerini izleyeceğiz. Vali Kerim’in ortadan kayboluşu, Musul Valisi Asil Nuceyfi’nin IŞİD karşısında önce gece poz kesip ertesi sabah sıvışmasını andırıyor. Buna karşılık bazı KYB önde gelenleri de 2003 sonrası Irak’ı soyup Batı'ya giden kimi eski Iraklı bakanlar gibi tüyerler mi bakacağız.
Ciddi analist Michael Knights’ın rakamlarına göre Kerkük IKB’den ayda 10 milyon ABD doları alırken, Bağdat anılan vilayete 114 milyon ABD doları aktarıyordu. Knights aradaki farkın günde 98 bin varil ham petrole tekabül ettiğine dikkat çekerek Bağdat olmadan IKB’nin Kerkük’ü nasıl yönetebileceğini (askeri harekat henüz başlamamışken) sorguluyordu. Bu ve benzeri soruları zamanında kendine sormaktan ve müzmin sorunlarına yanıt aramaktan kaçınan IKB bu gibi sert gerçekliklerle yüzleşmek zorunda.
Kuşkusuz bu askeri hamle Mart ayındaki seçimde Başbakan Abadi’nin elini güçlendirmiş ve Maliki’nin sertlik söylemini boşa düşürmüş oldu. Ama Irak’ın geleceği bakımından, Sünni Arapların, Musul’un Bağdat’la ilişkilerini nasıl yeniden düzenleyecekleri açısından, bundan sonra Bağdat’ın Kürtlere ne söyleyebileceği yönünden iyimser olmak çok mümkün değil.
ABD, Abadi’nin seçimi kazanmasının yolunu açmaktan memnun olabilir ama öyle yaptığını sanarken Abadi’yi İran’a teslim etmiş de olabilir. Yahut Abadi, Esat’ın İran etkisini Rusya’yla dengelemesi gibi ABD’nin desteğini kendi çıkarına değerlendirebilir. Obama döneminde yeri geldiğinde Başkan Yardımcısı Biden’in kriz çözmede kişisel müdahaleleri olabiliyordu. Şimdi Irak dosyasına ilgi Özel Temsilci McGurk düzeyinde. Dolayısıyla ABD-Abadi ilişkisinin nasıl ilerleyeceği de ayrı bir soru.
Britanya’nın ise Nibras Kazimi’nin tanımlamasıyla kendi ilişkilerini ve sözleşmelerini (“contacts & contracts”) muhafaza etmeyi tercih ettiği, KYB-İran anlaşmasından haberdar olup, göz yumduğu sonucuna varmak mümkün.
Abadi’nin Kerkük hamlesinden ve IKB’nin içe çökmesinden (“implosion”) en büyük kazanan İran gibi. Kasım Süleymani’nin parmak izleri açıkça ortada. Başkan Trump bir yandan İran’ı hedef tahtasına yeniden oturturken, diğer yandan KDP cebi dışında kalan Irak’ı topyekün İran’a mı teslim etmiş oluyor yoksa Abadi’ye mi oynuyor? IŞİD defedilirken ABD, zamanında Başkan Bush’un Saddam’ı devirince “görev tamamlandı” (“mission accomplished”) demesi gibi, Irak işini geride mi bırakacağını sanıyor? Henüz bu sorulara yanıt aramak için erken.
Rusya ise sessiz. Rosneft, bağımsızlık referandumundan hemen önce IKB’nin en önemli ekonomik paydaşı olmuştu. Moskova’nın Tahran’la iletişim sorunu olmadığı malum. Boruhattı faal olduğu müddetçe Rusya sessizliğini korur mu?
PKK, Kerkük’te tuttuğu 300 silahlı militan üzerinden Irak ordusunun M1-Abrams tanklarına karşı bir savunma hattı kurabilecek değil. Ancak Şengal ve Mahmur örneklerindeki gibi sadece bugün için değil yakın gelecek için de IKB’de kendine geniş siyasal alan açmış oldu. IKB’nin genç nüfusu için, özellikle KYB bölgesinde PKK’ye desteğin yaygınlaşacağı öngörülebilir. Bu durumdan, Kerkük’ün Bağdat eline geçmesinden Iraklılardan daha fazla sevinmişe benzeyen Ankara’daki ulusalcı ve milliyetçiler ne sonuç çıkaracak göreceğiz.
Dışişleri Bakanlığı’mızın açıklamasında Kerkük’ün mozaik olduğu belirtildikten sonra “Türkmen soydaşlarımızın anayurdu” vurgusu vardı. MGK açıklamasında ise bu sorunlu ibareden kaçınılmış. Sorunlu dememin nedeni Kerkük’ün Türkmen yurdu (da) olduğunu yadsımak için değil. Bölge siyasetini “soydaşlık” üzerine kurmaktan sonuç alınmayacağını ve Türkiye’nin de ırk temelli bir cumhuriyet olmadığını anımsatmak için.
Başbakan Yıldırım Bağdat’a gidecekti ertelendi. Dışişleri ve enerji bakanlarının da dahil olacağı güçlü bir heyetin Bağdat’a gideceği haberi çıkmıştı. Oysa Kerkük hamlesinin planlanıp, uygulanmasında başı çektiği görülen İran’a bakarsak hem Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in Celal Talabani’nin cenazesine katıldığını, hem Kasım Süleymani’nin Talabani’nin kabrini ziyaret ettiğini görüyoruz.
Irak Kürtlerinin hanedanları, mandarinleri hesap hatası yapmış ve çapsız davranmış olabilir. Irak Kürtleri yine etraflarına bakıp “dağlardan başka dostumuz yokmuş hakikaten” diyor olabilir. Pekiyi bizim Kürtlerden beklentimiz nedir şimdi? Ellerinde dürüp büktükleri kasketleriyle, gözleri yerde kapımıza gelmeleri mi? “Vallah billah Kürtlükten vazgeçtik” demeleri mi?
Ankara’nın Kerkük sonrasında hem Irak’ın hem kendi Kürtlerine söyleyecek tutarlı, esin kaynağı bir sözü olabilecek mi? Bu soru soruluyor mu? “Kerkük’ü size yedirmezler dedik dinlemediniz” derken Kerkük petrolü üzerinde bizim değil İran’ın mı söz sahibi olmasını tercih ettik yoksa? Eli güçlü Bağdat ve Şam, Ankara’nın sarsılmaz müttefikleri mi olacak bölgede? Pek çok kere yazdığım üzere sanki gelecekte geçmişe döndük ve doksanlarda uyandık.