Bir ressam bir tuvale resim yapmaya başlarken tuval bembeyazdır.
Ressam fırça darbelerini tuvale savurmaya başladığında ise resim
başlamıştır. Yani “resim”den çok “resim yapmak” esastır. Çünkü
yolculuk tek adımda gerçekleşen bir şey değildir. Yolculuk, bir
hedef değildir. Hedef, yolculuğun ta kendisidir. Sürecin adı
'resim'dir belki de. O yolda tuvalde birtakım boyalar vardır.
Bakarsınız ve “hiçbir şeye benzememiş” dersiniz. Çünkü o yolculuk
tamamlandığında, o resmin sonuna gelindiğinde bir resme dönüşür o
karmakarışık fırça darbeleri.
Futbol da biraz böyledir. Sezon başlarken herkes 'sıfır'
puandadır. Ressamların ellerindeki boyalara göre bir resim ortaya
çıkacağı beklenir. Halbuki hayal dünyamızda her ağaç yeşil, her
deniz mavi olmak zorunda değil. Yaşananları, süreci şöyle kısaca
bir gözden geçirin elbette. Bugün Galatasaray, Beşiktaş ve
Fenerbahçe 48 puanda. Sezona başlarken sıfır puandalardı, şu an
yine de aynı puandalar. Tuvallerine şöyle bir baktığınızda aynı
resmi yapmış oldukları anlamına gelir mi bu? Üçü de birbirinden
farklı bir çalışma olmuş diyebiliriz. Elinde daha fazla boya ve
malzeme olan ressamın daha bir resim yapamamış olduğunu
görebilirsiniz. Elinde az miktarda boyaları olan ressamın ise
ortaya bir sanat eseri çıkardığını görürsünüz. Erol Bulut ve Sergen
Yalçın. Aralarındaki farkı daha nasıl açıklayabiliriz ki?
Çıkış sıfır noktası ise bugün 48 puanda aynı noktada kesişmiştir
yollar. Ama mesele çıkış ve varış noktaları değildir. Yolculuğun
kendisidir. İnsan hayatı da böyledir. Herkes doğum ile dünyadaki
taksimetresini açar. Varış noktası ise malumunuz. Her yolculuğun
taksimetresi aynı yazmaz. Aynı yazsa bile farklı yolculuklar
içerdiği gerçeğini değiştirmez. Sahil yolundan kaptırıp Boğaz
havası alanlar ve yokuş aşağı ve yokuş yukarı trafiğin içinden
sıyrılanlar. Hapishanede bile; aynı koğuşta gerçek suçlular olduğu
kadar kader mahkumları da şafak saymaktadır.
Şimdi biraz daha futbola dönelim. Hatta önce bir medya
penceresinden durumu gözden geçirelim. Türkiye'de sözde spor
gazetecileri ve spor yorumcuları Türkiye'nin şu anda ne kadar
çekişmeli bir lig olduğunu ve üst sıralarda yer alan ilk takımın
aynı puanda olmasıyla beraber ilk dört takımın şampiyonluk
yarışında olduğunu iddia ediyorlar. Buraya kadar yanlış bir şey
yok. Ama hepsinin hikayesini aynı kelimelerle ve kavramlarla
çizmeye çalışıyor olmaları gerçekten bir rezalet. Spor basınının
bir bölümünün yarattığı algı ve yaptığı manipülasyonları bir kenara
bırakalım ve resmi çıplak gözlerle görelim.
Fenerbahçe bu sezon devre arası transferleri dahil 22 oyuncu
kadrosuna kattı. Sezon başlarken, tuval hâlâ bembeyaz iken
Fenerbahçe'yi şampiyon ilan edenler bile oluyordu. Keza kağıt
üzerinde Fenerbahçe'nin ligin açık ara en iyi ve en kaliteli
kadrosuna sahip olduğunu söyleyebiliriz. Peki tüm bu malzemeleri
veya boyaları kimin eline verdiler? Nasıl bir ressamın elinde bu
tuval ve bu boyalar? Şöyle düşünün: Türkiye şartlarında, sonuç
olarak burası La Liga veya Premier Lig değil. Fenerbahçe tüm bu
transferlere ve yaratılan havaya rağmen şampiyonluğun en büyük
favorisi olarak görülmüyor. Hatta şöyle soralım: Fenerbahçeli
taraftarlardan futbolculara, profesyonel çalışanlardan yöneticilere
hatta çaycısına kadar soralım. Bu sezon “şampiyon oluruz”
diyebiliyor musunuz? Muhtemelen bu sorunun karşılığında alacağımız
cevaplar çok net olmayacaktır. Kaybedilmiş bir şey varmış gibi
ortada bir panik ve manasız bir stres yaşıyor Fenerbahçe camiası.
Bu ise tamamen Erol Bulut'a yansıyor. Erol Bulut'un ressamlığını
ayrıca tartışmak gerek, o da ayrıca bir mesele.
Asıl soru şu: Fenerbahçe bu kadar transfer yaptığı için mi
gergin ve stresli? Yoksa bu gerginlik yüzünden mi bu kadar transfer
yapıldı? Bunu sadece Fenerbahçe camiası değil, genel Türk futbol
kamuoyunun da sorgulaması gerekir. Çünkü genel futbolumuzda ve tüm
kulüplerimizden benzer tuhaflıklar mevcut. Biz şimdilik Fenerbahçe
üzerinden örneklendirdik.
“Futbol bir sonuç oyunudur” denir, doğrudur da. Ama daha önemli
unsurlar vardır futbolda; o da “vaat ve beklenti”dir. Neyi vaat
ettin veya ediyorsun? Nasıl bir beklenti oluşturuldu? Ve sonuç
olarak ne veriyorsun? Tam da bu konuyla beraber Beşiktaş ve Sergen
Yalçın meselesi geliyor.
Beşiktaş'ın bu kadar başarılı olarak algılanması ve
Fenerbahçe'nin inanılmaz başarısız ve kötü gidiyor gibi
algılanmasının sebebi nedir sizce? Az evvel saydığım iki unsur
gerçek çünkü. Sezon başında sadece Beşiktaşlılar değil, tüm futbol
kamuoyu ne bekliyordu Beşiktaş'tan ve Sergen Yalçın'dan? Bugün 31
Ağustos'a ışınlansaydık ve ben burada Beşiktaş'ın 23'üncü haftanın
sonunda Galatasaray ve Fenerbahçe ile 48 puanda olacağını yazsaydım
muhtemelen hiçbiriniz bir daha yazılarımı okumazdınız. O yüzden
Sergen Yalçın'ı boşuna övmüyoruz. Büyük bir başarı söz konusu. O
dönemki resmi de “Beşiktaş'ın
'dikey geçiş' imtihanı” adlı yazımda da gayet iyi tarif
etmiştim sizlere.
Bugün bazı çok bilir kişiler de “siz de çok övüyorsunuz Sergen
Yalçın'ın başarısını, sonuç olarak Fenerbahçe ve Galatasaray ile 48
puanda” diyor. Bu arkadaşlar belli ki hayatlarında çalışmamışlar
veya ticaretin içinde bulunmamışlar. Bir işe 1 milyon dolar yatırıp
yıllık 200 bin dolar kâr etmek var, bir de bir işe 400 bin dolar
yatırıp 200 bin dolar kâr etmek var. Sonuç olarak “ikisinden de 200
bin dolar kâr ettin” diyemezsiniz. Bu ne rasyonaldir, ne de
gerçekçiliktir.
Geçen sezon başarısız geçen bir dönemin ardından Abdullah Avcı
ile yollarını ayıran Beşiktaş, yerine Sergen Yalçın'ı getirmişti.
Abdullah Avcı'nın bundan sonra kariyerinin biteceğini iddia edenler
bugün dibe vuran Trabzonspor'un başına geçip Trabzonspor'u
şampiyonluk yarışına soktuğuna şahit oluyorlar. Futbolu yüzünden
bir zamanlar Fenerbahçe'de istenmeyen adam haline gelen Aykut
Kocaman ise geçen sezonun şampiyonu, bu sezonun küme düşme
potasında yer alan Başakşehir'in başına geçti ve Fenerbahçe'yi
kupadan eledi.
Kesişen yollar ve ayrışan virajlar var bu hayatta. Farklı yollar
ve farklı yolculuklar. Aynı tuvaller ve aynı boyalarla farklı
resimler yapabilen ressamlar. Bu sezon kim şampiyon olur bilinmez.
Ama emin olunması gereken bir şey varsa o da sezon bittiğinde
geriye baktığımızda gerçekten çok enteresan hikayelere tanıklık
edeceğiz ve tartışmalar sürecek...