KHK ile ihraç edilen barış akademisyenlerinin hikâyesi: Buluştuğumuz Yer Hakikat Bahçeleri

Öykü Arin'in annesi Eylem Şen'in yönetmenliğini yaptığı ve KHK ile ihraç edilen barış akademisyenlerini anlatan belgesel “Buluştuğumuz Yer Hakikat Bahçeleri’nin gösterimi yapıldı. Yönetmen Şen, "Bu süreçte büyük bir dayanışma gösterildi. İyi ki örgütlüymüşüz. Örgütlü olmak ne kadar önemliymiş. Barış akademisyenlerinin ne kadar zor süreçlerden geçtiğine ben bizzat tanık oldum. Fakat onlarla birlikte olmak ve bu sürecin bir parçası olmak benim ve kızım için bir dayanışma sürecine dönüştü," diye konuştu.

Abone ol

İZMİR - Yönetmen Eylem Şen imzalı “Buluştuğumuz Yer Hakikat Bahçeleri" isimli belgesel film izleyicisiyle buluştu. İzmir Mimarlar Odası, Alsancak Mimarlık Merkezi’nde yönetmen Şen’in katılımıyla ilk gösterimi gerçekleştirilen filmin yapımcılığını Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) üstlendi.

Gösterime çok sayıda akademisyen ve öğrencilerin yanı sıra İnsan Hakları Savunucusu Akın Birdal da katıldı. Film, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildirinin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından üniversitelerinden KHK ile ihraç edilen barış akademisyenlerinin ardı arkası gelmeyen bir cezalandırma ile karşı karşıya kalmalarını anlatıyor. Filmin gösterimine geçilmeden önce, KHK ile açığa alındıktan sonra yaşamına son veren Mehmet Fatih Tıraş nezdinde, OHAL ve sonraki süreçte yaşamını yitirenler bir dakika boyunca ayakta alkışlandı.

Veli Lök

Gösterimin açılış konuşmasını yapan Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Temsilcisi Prof. Dr. Veli Lök, “Bugün sizleri güler yüzünüzle görmekten gerçekten çok mutluyum. Herkeste bu güler yüzü fark ediyorum. Çok üzüntülü dönemlerden geçtiniz, yılmayıp gerekli nizamınızı yaptınız. Ve bu bilinçli çalışmalar, barış ruhu içerisinde devam eden gayretler, iyimser dönüşlerle sürdürülen çalışmalarla, bu güzel güne, sevinçli güne ulaştınız. Bu sıkıntılı dönemi yaratan kişileri aşağı yukarı her dönemde tanıyoruz ve onların mutlaka günün birinde kaybedeceklerini biliyoruz. Bu da işte onların kaybettiği günün kutlamasıdır. Böyle düşünmekteyim” dedi.

'BİZ DE BU ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ YERDEYİZ'

1990 yılında vakfın oluşumu sırasında “Ateş düştüğü yeri yakar” sözünün kurucu ilke olarak kabul edildiğini hatırlatarak konuşmasına başlayan Türkiye İnsan Hakları Vakfı yöneticisi  Coşkun Üsterci sözlerini şöyle sürdürdü:

Coşkun Üsterci

“2016 yılında başarısız bir darbe girişimi oldu. Siyasal iktidar, bu darbe girişimini demokrasi ve hukuk tahayyülünden vazgeçilmesinin bir fırsatı olarak değerlendirdi. Akademisyenlere, sivil toplum örgütlerine, insan hakları savunucularına, Kürtlere, Alevilere, kadınlara, herkese acımasızca saldırdı. İlan ettiği OHAL hukuksuzluğu, kuralsızlaşmanın, demokrasiden uzaklaşmanın her türlü gerekçesi oldu ve pek çok STK kapatıldı. Barış akademisyenleri başta olmak üzere kamudan 100 binin üzerinde insan ihraç edildi. İşte biz de bu ateşin düştüğü yerdeyiz. Bu ilkeyi hatırlayarak yarı yolda kalan çalışmaları durdurulan STK’lara dayanışma elimizi uzattık. “Madem biz faaliyetlerimizi sürdürebiliyoruz; Onların yarım kalan çalışmalarını devam ettirebilecek bir şeyler yapabiliriz” dedik. Bu amaçla ortak projeler denedik. Tabii ki biz bu çalışmaları birikimimiz, gücümüz ve olanaklarımız çerçevesinde sürdürüyoruz. Dolayısıyla eksik bir şeylerin kaldığını biliyoruz. Bu nedenle ulaşamadığımız dostlara yardım edemediğimiz STK’lara gerekli desteği veremediğimiz için özür diliyoruz.”

Eylem Şen'in filminin de bu projenin bir ürünü olarak ortaya çıktığını aktaran Üsterci, “Projenin adı 'Zor Koşullar Altında Akademisyenlerin Desteklenmesi' idi. Eylem Şen zor koşullar yaşadı ve yaşamakta. Bu zor koşullar altında, bu proje için çalışma yapması, belgesel film üretmesi, onun yaşama tutunmasına, direnişi ve dayanışmayı büyütmesine vesile oldu. İnanıyorum ki bir başkası olsaydı bu ağır koşullarda, bu tarz çalışmayı sürdüremez, başladığı projeyi bitiremezdi. Dolayısıyla iyi bir örnek oldu, hepimiz için motivasyon kaynağı oldu” ifadelerini kullandı.

'BİZİM HİKÂYEMİZ DE BU NOKTADA BAŞLAMIŞTI'

Feride Aksu Tanık

Barış akademisyenleri adına söz alan Feride Aksu Tanık, “2015 yazında başlayan ve tırmalanan şiddet ortamı bizleri çok olumsuz etkilemiş, hayal kırıklığına uğratmıştı. “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiri de bu koşullarda ortaya cıkmış, iki bini aşkın akademisyen tarafından imzalanmış, deyim yerindeyse kıyamet de burada kopmuş, bizim hikayemizde bu noktada başlamıştı. Hedef gösterilmeler, açığa alınmalar, hak ihlalleri, ihraçlar, ayrımcılık, baskı ve ötekileştirmenin türlü tezahürleri… Bunlar sadece iktidarın türlü temsilcileri tarafından değil akademinin içindeki idareciler, memurlar, güvenlik görevlileri, akran akademisyenler tırnak içinde “arkadaşlar” gibi yaygın bir sosyal coğrafyayı kapsayan bir biçimde gerçekleşti” diye konuştu.

'ONLAR NE YAZIK Kİ ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KARARINI GÖREMEDİ'

Tanık, iki kez açığa alındıktan sonra kanserden yaşamını yitiren Eren Deniz Tol’u ve yaşamına son veren Mehmet Fatih Traş’ı anarak konuşmasına devam etti. “Onlar ne yazık ki Anayasa Mahkemesi’nin kararını göremediler. Angelopulos’un filmi 'Leyleğin Geciken Adımı'nda olduğu gibi Anayasa Mahkemesi’nin kararı da ne yazık ki gecikti. Akademisyenler, işlerini ailelerini, yaşadıkları kentleri, oturdukları evi, bankadaki hesaplarını, kredi kartlarını sosyal çevrelerini, mesleki ilişkilerini, yürüttükleri işlerini, derslerini, öğrencilerini kaybettiler, kaybettik. Ama umudumuzu kaybetmedik. Bu umut, geride kalan ve çölleşen akademiye geri dönme umudu değil. Kuşkusuz gün gelecek o da gerçekleşecek. Bir gün mutlaka felsefenin beton dökülen bahçesini yeşerteceğiz” diyen Tanık, konuşmasını filmin yapımcılığını üstlenen Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na teşekkür ederek sonlandırdı.

'BU BELGESEL ARKA PLANDA BAŞKA BİR DAYANIŞMANIN HİKÂYESİ'

Eylem Şen

Filmin gösteriminden sonra söz alan yönetmen Eylem Şen, konuşmasına kızı Öykü Arin’in sağlık durumu hakkında bilgi vererek başladı. Önümüzdeki bir yılın Öykü için çok kritik olduğunu belirten Şen, sonraki süreçte her şeyin iyi gideceğinden umutlu olduklarını söyledi. Barış akademisyenleri için çıktığı yolda kızının sağlık durumu nedeniyle onların kendisi için daha fazla çalıştıklarını ifade eden Şen, "Sadece barış akademisyenleri değil üyesi olduğum sendika, diğer sendikalar, mücadele örgütleri çok büyük destek oldular. Ben yıllarca bütün dünyayı kurtarmaya çalışırken meğer kendi kızım için çalışmışım. Elimizin değdiği ne çok insan varmış. Bu süreçte büyük bir dayanışma gösterildi. İyi ki örgütlüymüşüz. Örgütlü olmak ne kadar önemliymiş. Barış akademisyenlerinin ne kadar zor süreçlerden geçtiğine ben bizzat tanık oldum. Fakat onlarla birlikte olmak ve bu sürecin bir parçası olmak benim ve kızım için bir dayanışma sürecine dönüştü. Bu belgesel arka planda başka bir dayanışmanın hikayesi” diye konuştu.

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı Bölümü mezunu olan Eylem Şen'in “Asfur”, “Portakalın Uykusu”, “Metropolis”, “Bir Varmış, Bir Yok” isimli belgeselleri yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda festivalde gösterildi.