KHK'ler, imzacı akademisyenleri cezalandırma fırsatçılığına mı dönüşüyor?

Ankara Üniversitesi'nde imzacı akademisyenlere yönelik hak ihlalleri artıyor! Yeni çıkan kanun hükmünde kararname ile 'Fethullahçı örgüt'le hiçbir ilişkisi bulunmayan 8 öğretim görevlisinin işine son verilirken, fiili baskı ve cezalandırmalar da artarak sürüyor...

Abone ol

Bercan Aktaş

Üniversitelerin açılmasına kısa bir süre kala açıklanan 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile birlikte çok sayıda akademisyen kamu görevinden çıkarıldı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 21 Temmuz’da ilan edilen OHAL kapsamında yayınlanan yeni KHK’de 'Fethullahçı Terör Örgütü'yle hiçbir bağı bulunmayan akademisyenlerin de görevlerine son verildiği görülüyor. Bu uygulamanın yaşandığı kurumlardan bir tanesi de Ankara Üniversitesi…

Devlette KHK depremi!

SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARI DA ATILMA GEREKÇESİ

Ankara Üniversitesi’nde işten çıkarılan 21 akademisyenin 8’i “Barış İçin Akademisyenler” bildirisinin imzacısı. Toplam 120 imzacı akademisyenin bulunduğu Ankara Üniversitesi’nde kamu görevinden çıkarılan 8 imzacı akademisyenin bir diğer ortak özelliği ise geçtiğimiz senelerde rektörlüğün tutumunu eleştiren twitter ve e-posta gönderileri nedeniyle haklarında rektörlük soruşturması açılmış olması. Bu durum, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş’in 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında alınan önlemleri aynı zamanda kendi döneminde soruşturulan akademisyenleri cezalandırmak amacıyla da kullanıp kullanmadığı sorusunu akla getiriyor. Zira Ankara Üniversitesi Rektörlüğü bu yılın başından beri imzacı akademisyenlere dönük hak ihlallerini sürdürüyor.

Rektörlüğün “Barış için Akademisyenler” bildirisini imzalayan akademisyenlere ocak ayında açtığı soruşturma sözlü savunmaların alınmasına rağmen halen tamamlanamadı. Böylelikle akademisyenler aylardır “haklarında soruşturma yürütüldüğü” gerekçesiyle hak ihlallerine maruz bırakıldılar. Bu ihlalleri dört başlıkta toplamak mümkün.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş'in, 15 Temmuz darbe girişimi ve OHAL sürecini, 'imzacı akademisyenleri cezalandırmak' için kullandığı iddia ediliyor.
Birincisi; soruşturmanın sonuçlandırılmaması akademisyenlerin yurtdışı görevlendirme taleplerinin geri çevrilmesine zemin oluşturuyor. Böylece akademisyenler yurtdışında ders veremiyor, konferanslara katılamıyor ve araştırmalarını sürdüremiyor. İmzacı akademisyenlerden Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Alev Özkazanç’ın çalışmalarına bir süre yurtdışında devam etmesine fiilen izin verilmemesinin üstüne Özkazanç rektörlüğe bir açık mektup yazmıştı. ABD’de bulunan Northwestern Üniversitesi’nin güz eğitim yılında ders vermesi için davet ettiği Yrd. Doç. Dr. Barış Ünlü’ye de aynı şekilde izin verilmedi.
Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Alev Özkazanç da, çalışmaları 'fiilen' engellenen akademisyenlerden...
İletişim Fakültesi’nde bulunan imzacı akademisyenler ise iletişim alanında dünyanın en prestijli kongrelerinden birisi olarak kabul edilen “Uluslararası Medya ve İletişim Araştırmaları Birliği’nin (IAMCR)” bu yıl İngiltere’de düzenlenen konferansına davet edilmelerine rağmen toplantıya katılamadı. Bu defa gerekçe olarak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kamu görevlilerine getirilen yurtdışı yasağı gösterildi; ancak Türkiye’deki başka üniversitelerden aynı konferansa rektörlük izinleri ile katılım sağlandı. Öte yandan 15 Temmuz sonrasında YÖK’ün yurtdışında halihazırda görevli bulunan akademisyenlerin geri çağrılması yönündeki talimatı da Ankara Üniversitesi Rektörlüğü tarafından sadece imzacı akademisyenler için uygulanmış durumda. Yurtdışı görevlendirmelerle ilgili bu örneklerin çoğaltılabileceği imzacı akademisyenler tarafından ifade ediliyor.

ATAMA VE YÜKSELTİLME BEKLEYENLERE 'FİİLEN' HAK KAYBI

İkinci olarak; yurtdışı görevlendirmelerin yapılmamasına bağlı gelişen kadro ataması ve yükseltilme sorunları açığa çıkıyor. Böylece Ankara Üniversitesi öğretim üyeliğine atanma ve yükseltilme ilkeleri arasında yer alan iki madde yerine getirilemez hale geliyor. Üniversitenin yardımcı doçentliğe atama için akademisyenlere zorunlu kıldığı uluslararası bilimsel toplantılarda sözlü bildiri sunma ve akademisyenin alanı ile ilgili en az 3 ay süreyle yurtdışında çalışma deneyimine sahip olma gereği atama ve yükseltilme bekleyen akademisyenler tarafından yerine getirilemediği için özlük hakları fillen ihlal ediliyor.

Kadroya atanma ve yükseltilmeyle ilgili sorunların bundan ibaret kalmayacağı ve gelecekte imzacı akademisyenlerin yükseltilme, atanma ve yeniden atanmalarına yönelik bir takım fiili engellemelerin gündeme gelebileceği kaygısı da akademisyenler tarafından dile getiriliyor. Geçtiğimiz aylarda Hukuk Fakültesi’nde imzacı bir öğretim üyesinin, daha önce görülmeyen bir biçimde sözleşmesinin uzatılmaması ve görevine son verilmesi bu kaygıların gerçek bir temele dayandığını da gösteriyor.

İNKILÂP TARİHİ DERSİ DE SBF'DEN ALINDI

Üçüncü sorun; hem öğretim görevlilerini hem de Ankara Üniversitesi’nde lisansüstü eğitim görmek isteyen öğrencileri ilgilendiriyor. Temmuz sonunda Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı yüksek lisans programlarının öğrenci kontenjanları açıklandığında Siyasal Bilgiler, İletişim ve Dil Tarih Coğrafya fakültelerindeki bazı programların kabul edebileceği öğrenci sayısının düşürüldüğü ve bazılarına da hiç kontenjan açılmadığı görüldü. Örneğin Siyaset Bilimi, Sosyoloji, İnsan Hakları ve Afrika Çalışmaları programlarına yüksek lisans için kontenjan verilmedi; geçtiğimiz yıl 10 öğrenciyi kabul eden Uluslararası İlişkiler bölümü’de kontenjan 3’e, Kadın Çalışmaları'nda 10’dan 5’e, Gazetecilik bölümünde ise 10’dan 3’e düşürüldü. Gerekçe olarak bu ana bilim dallarında bulunan kayıtlı öğrenci sayısının fazlalığı gösterilmiş olsa da, programların yoğun olarak imzacı akademisyenlerin ders verdiği alanlardan seçilmesi akademisyenlerin fiili olarak cezalandırıldıkları kaygılarına yol açarken aynı zamanda da aday öğrencilerin bu programlardan mahrum kalmasına yol açıyor...

Dördüncü olarak; yıllardır Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin kendi öğretim elemanları tarafından verilen “Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi” dersi geçtiğimiz haftalarda fakültenin elinden alınarak Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü’ne devredildi. 12 Eylül’den beridir üniversitelerde okutulması zorunlu hale getirilen bu dersi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde veren öğretim üyelerinden Yard. Doç. Dr. Barış Ünlü bu uygulamanın asıl gerekçesinin Türkiye tarihine eleştirel yaklaşmaları olduğunu düşünüyor. Ünlü’ye göre Kürt ve Ermeni meselelerinin anlatılması rektörlük tarafından sakıncalı bulunuyor.

4 ÖNEMLİ FAKÜLTENİN BULUNDUĞU CEBECİ KAMPÜSÜ HEDEF OLUYOR

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü Siyasal Bilgiler Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Eğitim Fakültesi ve İletişim Fakültesi’nden oluşuyor. Bu fakülteler Türkiye’de ele aldıkları konular üzerine eleştirel düşünen ve araştırma yapan sayılı kurumlar arasında gösteriliyor. Dolayısıyla özellikle son dönemde Cebeci Kampüsü’nde bulunan fakülteler ve öğretim elemanları nefret söylemi saçan bazı basın organları tarafından hedef haline getiriliyor.

Cebeci Kampüsü’nün bazı basın organlarında bu tür haberlerin konusu olması ve öğretim elemanlarına zaman zaman adli soruşturmaların açılması fakültelerle rektörlük arasındaki gerilimi tırmandırıyor. Bu gerilimin bazı ana bilim dallarında uzun süredir atamaların yapılmaması, yeni kadro verilmemesi, öğretim üyelerine açılan idari soruşturmalar biçiminde yansıdığı ve son dönemde Barış İçin Akademisyenler bildirisine Hükümet’ten gelen tepkilerin de zaten uzun süredir var olan bu uygulamaları meşrulaştırdığı ve nihayetinde soruşturma geçirmiş 8 imzacı akademisyenin kamu görevinden çıkarılmasına kadar işin vardığı düşünülüyor.

Bütün bu sürecin geldiği son aşamada ise Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’nün fakülte dekanları ile görüştüğü; dekanlardan, imzacı akademisyenlere imzalarını geri çekmelerini telkin etmelerini istediği, aksi takdirde kamu görevinden uzaklaştırma cezası ile karşı karşıya olduklarının belirtildiği iddia ediliyordu. Ayrıca Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbiş’in bir senato toplantısında katılımcılara akademisyenler hakkında yürütülen idari soruşturmanın sonuçlandığını, soruşturma dosyalarının kamu görevinden uzaklaştırma talebiyle YÖK’e gönderildiğini söylediği ve YÖK’ün de bu dosyaları Rektör İbiş’e KHK doğrultusunda işlem yapması için iade ettiği iddialar arasındaydı.

'YENİ BİR AŞAMA'

Ancak akademisyenler bu süreçte hiçbir tebligat almadıkları gibi sürecin nasıl ilerletildiği konusunda da bilgilendirilmemiş durumda. Bu nedenle imzacı akademisyenler hem öğrencilerine hem de kendilerine açılan soruşturmaların yeni hak kayıplarına yol açmayacak bir biçimde sonuçlandırılmasını talep eden bir mektubu da geçtiğimiz günlerde rektörlüğe iletti. 672 sayılı KHK’nin ekinde yayınlanan kamu görevinden çıkarılanlar listesinde Ankara Üniversitesi’nden imzacı ve daha önce sosyal medya ve e-posta paylaşımları gerekçeleriyle soruşturma geçiren akademisyenlerin bulunması hak ihlallerinin yeni bir aşamaya girdiğini de gösteriyor.