Görünen o ki memlekette yoğun bir nüfus planlama uygulaması başlatılmış bulunuyor.
Bu yeni ve tümüyle bize özgü uygulamada klasik doğum kontrolü yerine ölüm kontrolü öne çıkıyor. Son örneklerden biri Muş’ta gerçekleşti. 12 yaşındaki Kuran kursu öğrencisi dünyada daha fazla yer işgal etmemeye karar vererek camide tuvalet kapısına kemeriyle asılarak hayata veda etti.
Yeni nüfus planlama uygulamasından habersiz birtakım insanlar (hukukçular, çocuğun ailesi vd) çocuğun asılı bulunduğu kapı kolunun yerden mesafesinin bir metre kadar olduğu, kemerin bu mesafeyi daha da kısaltacağı gibi bazı fiziksel gerekçeleri öne sürerek ölümün soruşturulması için harekete geçti.
Dosyaya gizlilik kararı getirildi.
***
Ölüm kontrolü üzerinden nüfus planlaması öncelikle Anadolu’da ve 10 yaş dolayındaki çocuklar üzerinde uygulanıyor. Giresun Eynesil’de evinin önünde yaralı bulunan 11 yaşındaki Rabia Naz da hayata gözlerini yummuştu birkaç yıl önce.
Rabia Naz’ın ölümü uzun süre gündemde kaldı. Duvardan düşme, trafik kazası, intihar... dendi ama bir şey çıkmadı. İşin peşine düşen baba akıl hastanesine yatırıldı. Yetkililere hakaretten yargılandı, hüküm giydi. Onun da yeni uygulamadan haberi yoktu.
Çocuklar üzerinde denenen uygulama süreç içinde yetişkinlere de uzanıyor. Meçhul bir operasyonla çocuğunu yitiren bir babanın hayatından neler eksileceğini düşünün, üstüne Rabia Naz’ın babasının başına gelenleri ekleyin.
Evet, akıl ve ruh sağlığıyla birlikte bedensel sağlığını da kaybediyor; ölüm kontrolüne dayalı nüfus planlamasına o da dahil oluyor. Başkaları da... Örneğin Rabia Naz’ın öldüğü dönemde ilçede mülki amir konumundaki kaymakam, üç yıl sonra özel aracının içinde kafasından vurulmuş halde bulunuyor.
15 Temmuz darbesinde eşi Erol Olçok ve 17 yaşındaki oğlu Abdullah Tayyip Olçok’u kurban veren Nihal Olçok, onların ve diğer şehitlerin hürmetine, ruhları huzura erdirmek için en son Sedat Peker’e seslendi. Sen sor ben söyleyeyim, ben sorayım sen anlat, olanları aydınlatalım, dedi ama... Olmuyor, olmayacak.
***
Öte yandan Sayıştay incelemesi, yetişkinlere yönelik uygulamada aşı kullanımını da denemenin planlandığını ortaya çıkardı.
Öncelik yine Anadolu’da. Bu kez pilot bölge Kahramanmaraş. İlk deney yeri olarak üniversite hastanesi seçilmiş. Yeniçağ gazetesinden Murat Ağırel’in haberine göre son kullanım tarihi 2013 ile 2018 arasında değişen milyonlarca doz aşıya sadece küçük bir etiket operasyonuyla 2020’ye dek “ek ömür” kazandırılmış!
Ömrü uzatılan aşıları uygulamaları için talimat verilen hastane çalışanları, tıbbi sakıncaları belirterek tutanak tutacaklarını söylemişler. Tabii ki yeni sağlık ve nüfus planlamasından habersizler! Rabia Naz’ın babasının karşılaştığı yaptırımlara uğramamışlar henüz. Aşıları kullanmaktan kaçınan ve tutanak tutmak isteyen çalışanlara haklarında işlem yapılacağı bildirilmekle yetinilmiş şimdilik.
SAĞLIKTA YARATICI, DENEYSEL ÇALIŞMALAR
Kahramanmaraş’ta uygulanması planlanan etiket yenileyerek aşı ömrü uzatıp yaşam süresini kısaltarak nüfus kontrolü deneyi şimdilik askıya alınmış gibi görünüyor.
Kaldı ki, bu çok da yenilikçi değil. Özellikle gıda maddeleri üzerinden piyasada uzun zamandır süregelen yaygın bir çalışma. Etiket yenileyerek ürünlerin raf ömrünü, kullanım süresini uzatmanın tüketici sağlığı, yaşam süresi ve kalitesi üzerindeki etkilerine ve nihayet nüfus kontrolüne katkılarına ilişkin henüz bilinen bir araştırma yok.
İlgililerin dikkatine sunulur.
Özellikle bakanlıklarla çalışan sağlık alanındaki bazı ticari kuruluşların inovatif çalışmaları ise hayli dikkat çekici. Örneğin varis tedavisinde yıllardır kullanılan bir ilacı Çin’den ithal eden “ar-ge”ci firma, araştırma-geliştirme, inovasyon çalışmalarında da etiket yenileme yöntemini kullanarak ürünün değerini yükseltiyor, kullanım alanını değiştiriyor, geliştiriyor. Varisten coronaya deneysel ve yaratıcı çalışma, salgına çare arayışı kapsamında ayrıca takdire değer.
KİBAR FAHİŞELERİN İHTİŞAM VE SEFALETİ
Yaşadıklarımız, o klişe deyimi getiriyor önümüze: Her yer suç mahalli. Ama neredeyse kimsenin, hiçbirimizin kılı kıpırdamıyor.
Durum yaklaşık iki yüz yıl öncesi; 1820’ler Paris Hayatından Sahneler’i andırıyor bir yanıyla. Balzac’ın İnsanlık Komedyası adını verdiği roman dizisi içinde hafiften polisiye izler de taşıyan Kibar Fahişeler İhtişam ve Sefaleti’nin ayrı bir yeri vardır. Yazar, romanın hemen başlarında gazetecilikten hareketle kanıksama, kötülüğe ve suça bağışıklık kazanma, ortaklık etme hastalığına değinir:
İnsan, göre göre kötülüklere alışır, yapılanları boş verir; önce yapılan kötülükleri onaylamaya başlar, sonunda kendisi de yapar. Hiç durmadan utanç verici ve sonu gelmeyen uzlaşmalarla lekelenen ruh zamanla pörsür, asil düşüncelerin zembereği paslanır, bayağılığın zıvanaları yıpranır ve kendi kendine dönüp durur. Karakterler gevşer, yetenekler -yozlaşır.
Böylece suç mahalli genişler, herkes işin aktif–pasif bir parçası olurken Balzac romanın ortalarına doğru işin öteki tarafına dikkat çeker: Poliste yaşamları şüphe çeken hemen herkesin dosyası gayet ayrıntılı olarak tutulmaktadır. Aileler dahil. “Her yerde hazır ve nazır not defteri, vicdan muhasebeleri, Fransız Merkez Bankası’nın hesapları kadar titizce korunur” diyor yazar.
Bizim Merkez Bankası, demeyin.
Ödenmemiş borçların kaydı ve takibi ekonominin temeliyse, Balzac’ın işaret ettiği üzere polis de yurttaşların dürüstlüğüne muhafızlık eder. Emniyetteki ihbarlar, notlar, dosyalarla oluşan “bilgi okyanusu hiç hareket etmeden uyuklar, deniz gibi derin ve sakindir… Adalet bunlardan yasal olarak yararlanmaz ama kendi yolunu onların ışığıyla bulur ve onları böyle kullanır - bu kadar.”
Yanlış mı?