Elbette onun aklının ucundan bile geçmezdi ya, Allah Erdoğan’ın
speechwriter’larından razı olsun. Ağır ekonomik krizin yaşandığı,
hayvan katliamının yasalaştığı, sosyal medyanın kapatıldığı,
Erdoğan’ın muhaliflerine sinkaf ettiği, Deli Dumrul vergilerin
salınarak garsonların aldıkları bahşişlerden dedelerin bayramlarda
torunlarına verdikleri harçlıklara, ayakkabılarını çıkarıp
parklardaki çimenlerde yürüyenlerden, sıcak yaz günlerinde
banklarda güneşlenenlere kadar her şeyden ve herkesten vergi
alınmasına ant içildiği canım ülkemde gündem başka nasıl
değiştirilebilirdi ki?
Erdoğan “Üzül !” emri verince üzülmeyecek, “Yas tutun !” emri
verince yas tutmayacak kadar onurlu, muhterem cibilliyetsiz
dostlarım; yeri gelmişken söyleyeyim ki gündemin değiştirilmesi,
iktidarın “kuşa bak kuşa” misali dikkatimizi başka yöne çekmeye
çalışması pek de kötü bir şey değil. Bu vesile ile artık midemizi
bulandıran, zihnimizi kemiren, kulağımızın arkasını okşayan
gündemden -koftiden de olsa- bir anlığına uzaklaşabiliyoruz. Dedim
ya, böyle bir mevzudan bahsetmek Erdoğan’ın aklının ucundan bile
geçmez, hatta ben onun “ev zencisi” diye bir şeyi bildiğini bile
sanmıyorum. Allah tuttuklarını altın etsin şu metin yazarlarının
-ki Allah değilse de Erdoğan tuttuklarını altın ediyordur
muhtemelen- bu vesile ile hem Erdoğan yeni bir şeyler öğrenmiş oldu
hem de biz daldaki kuşa bakacağız diye kafamızı kaldırıp gökyüzüne
doğru bakma fırsatı elde ettik.
Malum, Erdoğan’ın da prompter’dan okuduğu gibi, “ev zencisi-tarla
zencisi” sözleri “rahmetli Mâlik eş-Şabâz”a ait. Ev
zencisi, bir nevi, Mustafa Denizli’nin “içimizdeki
İrlandalılar”ının tersi. Denizli bu sözü, suret-i haktan görünüp de
arkadan dalavere dubara çevirenleri tarif etmek için söylemişti.
Hah!, Rahmetli El-Hacc Mâlik eş-Şabâz ya da gerçek adıyla Malcom
Little (Malcom- X) da bu sözü beyazdan çok beyazcı olan zencileri
tarif etmek için kullanıyor; harbi zenciler ise -rahmetliye göre-
tarla zencileri. Lafı yine çok dolandırdım değil mi? Şöyle
özetleyeyim tarla zencisi, Maho Ağa’nın şapkasının üzerine oturan,
havuzuna işeyen Kibar Feyzo, ev zencisi ise Maho Ağa’nın yalakası
Bilo.
Türk sinemasındaki Bilo’nun ecnebi
literatürdeki kankisi Tom Amca. Harriet Beecher Stowe’un meşhur
romanının (Uncle Tom's Cabin) kahramanı Tom Amca da bir ev zencisi,
bir Nipper’dır. Muhammed Ali, kendisine “Cassius Clay” diye hitap
eden rakibi Ernie Terrel’i 2 Şubat 1967’deki maçta bir yandan
kelebek gibi uçar arı gibi sokarken diğer yandan da “Benim adım ne
söyle Tom Amca” diye sarakaya alır. Burada Kibar Feyzo Muhammed
Ali, Muhammed Ali’nin “S*çmak da yasak mı gurban?” diye sorduğu
ecnebi Bilo da Ernie Terell’dir. Muhammed Ali, Allah yarattı
demez, 15 round Terell’i hacamat eder.
Harriet Beecher Stowe’un Tom
Amca’nın Klübesi bir Amerikan klasiğidir. En son İletişim
Yayınları, Tom Amca'nın Kulübesi veya Ezilenlerin Hayatı başlığı
ile İsmail Ferhat Çekem’in çevirisiyle yayınladı kitabı. Melodram
eser, ilk olarak, The National Era'da, 5 Haziran 1851
tarihli sayıdan başlamak üzere 40 haftalık bir dizi olarak tefrika
edilir. Hikâye büyük ilgi görünce, yayımcı John P. Jewett, Stowe'a
bu diziyi kitaba dönüştürme teklifi götürür. Rivayet o ki Amerikan İç
Savaşı’nın temellerinin atılmasına da katkıda bulunmuştur. Tom
Amca, hakkını yemeyelim, bir “Maho Ağa’nın çanak yalayıcısı Bilo”
değildir. Her insanın eşit olduğu, köleliğin kötülüğü ve her şeye
rağmen sorumlu olduğumuz kişilere karşı itaatkâr olunması düşüncesi
Tom Amca ve küçük kız Eva üzerinden işlenir.
Nipper da -belki de haksız bir
şekilde- kraldan fazla kralcıları, ev zencilerini, Bilo’ları, Tom
Amca’ları, Ernie Terrel’leri ve siyasi ikballerini Amerikan
yalakalığı üzerine bina edip de Amerikan karşıtı gibi görünen
siyasileri eleştirmek isteyenlerin dillerine doladıkları, ünlü
gramofon markası His Master’s Voice’un logosunda yer alan meraklı
meraklı gramafonu inceleyen sevimli köpektir. Sahibinin Sesi (His
Master’s Voice) olmak tam olarak bir ev zencisinin alâmeti farikası
olarak düşünülebilir.
8 Kasım 1887’de Gramafon’un
patentini alan Emile Berliner, kısa sürede The Berliner Gramophone
Company (1895) The Gramophone Company
(1897), Deutsche Grammophon (1898)
ve Berliner Gram-o-phone Company of
Canada (1899) şirketlerini kurar. Gramofon sistemini
tanıtmaya yardımcı olmak için Berliner ilk olarak, popüler
sanatçıları sistemlerini kullanarak müziklerini kaydetmeye ikna
eder. Berliner'in şirketi ile erken imzalanan iki ünlü sanatçı
Enrico Caruso ve Dame Nellie Melba idi. Berliner’in yaptığı ikinci
akıllı pazarlama hamlesi, 1908’de Francis Barraud’un “His Master’s
Voice(Sahibinin Sesi)” resmini şirketin resmi markası olarak kullanmaktır.
Keyifli günler…