Kıbrıs ve Maraş

Bir yap boz oyununa dönen, dış politikanın, yeni parçası Kıbrıs, iktidarı bu sıkıştığı yerden çıkarabilecek mi, hiç sanmıyorum. Adalar her zaman dış politikada, cürümlerinden fazla yer yakarlar.

Metin Yeğin myegin@gazeteduvar.com.tr

Daha önce de yazdığım gibi Türkiye Cumhuriyetinin bugüne kadar en başarılı dış politikası Kıbrıs politikasıdır. Bir hukuksuzluk durumunu yaklaşık 50 yıldır fiili olarak sürdürmektedir. Bazen durumu tam kavrayamayanların, özellikle ekonomik olarak Kıbrıs’ı, Türkiye devletine yük olarak görenler, ne zaman ki hükümet olurlar, Kıbrıs’ın bulunmaz bir nimet olduğunun farkına varırlar. Öncelikle bir hükümet için çok kullanışlı bir konudur. Ne zaman işler yolunda gitmez. Kriz anında camı kırıp, arkasından Kıbrıs’ı çıkartırsınız, olur biter. Cam arkasında davudi sesiyle bizi bekleyen Hasan Mutlucan gibidir Kıbrıs. ‘Kelle koltukta üç gün savaştı’ naraları, polis sınavı kuyruğu bekleyenleri titretip kendine döndürür.

Ya da bu umut edilir, hükümetler tarafından…

Bu politikayı tam olarak tarif eden, Rauf Denktaş’ın ‘Çözümsüzlük çözümdür’ sözüdür. Yani orta sahada sürekli top dolaştırılır. Erdoğan'ın ilk defa, farklı olarak yaptığı, bu oyunu kendi cezasına taşımaktır. Yoksa oyunun sonu aynıdır, çözümsüzlüktür. Geçmişten farklı olarak, belki –‘Belki’nin altını çizerek- Türkiye, Kıbrıs Türk Tarafı devletinin tanınmasını talep edecektir. Yani genel olarak bilinenin aksine, KKTC’nin tanınması için Türkiye bugüne kadar hiçbir çabada bulunmamıştır. Vurgulamak için tekrar edeyim ki Türkiye KKTC’nin tanınmasını gerçekte hiç istememiştir. Çünkü zaten açık bir uluslararası hukuk ihlalidir bu.

2000’li yılların başında Fransa’da, Mısırlı Marksist düşünür Samir Amin’le konuşuyorduk. Ben ona ABD’nin Irak’a müdahalesine ilişkin bir soru sorduğumda, Saddam’ın Kuveyt’i işgali ile Kıbrıs’ı karşılaştırdı. Kuveyt halkı bütünüyle Arap’tı ve bu coğrafyanın sınırları sadece İngilizler tarafından çizilmiş cetvel çizgileriydi. Bu yüzden Türkiye’nin çoğunluğu Rum olan, Kıbrıs’ı işgal etmesine hiç ses çıkarmayan, batının, Saddam’a karşı doğrudan müdahalesinin ardında başka bir niyet vardı.

-Kıbrıslı Türklerin, hatta daha sonra adaya yerleştirilen Türklerin ne kadarının kurtarıcı (!) Türkiye’yi kendi topraklarında istedikleri de kuşkusuz ayrı bir konudur.-

Uluslararası hukuk anlamında, Saddam’ın Kuveyt’i işgalinden hiçbir farkı yoktur, Kıbrıs’a müdahalenin. Bu yüzden bu ‘çözümsüzlük çözümdür’ halinin, iç politikada son çözüm olarak masaya yatırılması, iktidarın istediği birçok şeyi riske sokabilir.

Kendi ceza sahanızda oyunu kabul ederseniz, her an gol yiyebilirsiniz yani.   

Aynı zamanda Maraş’ın çok küçük bir bölümü de olsa, açılacak olması, tam olarak bir hilal uğruna yarab ne güneşler batıyor halidir. Arkasında BM kararları olan bir bölgenin, İsrailvari bir biçimde açılması, belki bir kesimi iktidar lehine likidize edebilir ama uluslararası politika, bir yandan her şeyi yapabileceğiniz ama öte yandan hiçbir şey yapamayacağınız bir şeydir. Yani ‘size hiçbir borcu ödemeyeceğim’ diyebilirsiniz ya da Süleyman Demirel’in dediği gibi ‘hiçbir ülkeye haciz gelmez’ ama bu durumda, alacaklarınızı unutun ve daha büyüğü mesela kredi gelmesi umudunuzu da unutun.

Bir yap boz oyununa dönen, dış politikanın, yeni parçası Kıbrıs, iktidarı bu sıkıştığı yerden çıkarabilecek mi, hiç sanmıyorum. Adalar her zaman dış politikada, cürümlerinden fazla yer yakarlar.

Ve unutulan şudur ki eğer son kozlarınızı da oynarsanız, geriye aşağı atılacak, sizden başka bir şey kalmaz.

Tüm yazılarını göster