Kıbrıs'ta konfederal çözüm seçeneği
KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Cumhurbaşkanı-hükümet anlaşmazlığı ve Kıbrıs'taki gelişmeler hakkında açıklamalarda bulundu.
Nikolaos Stelya
LEFKOŞA - Kıbrıs Adası tarihi gelişmelerle karşı karşıya. Adanın açıklarında doğalgaz araştırmaları tam hızla devam ederken, Lefkoşa’da Kıbrıs Sorunu’nun çözümüne yönelik yeni hamleler gündeme geliyor. İki lider arasındaki yoğunlaştırılmış müzakereler son safhalarına doğru evrilirken, Yeşil Hattın her iki tarafında da adanın geleceğine yönelik yeni fikirler ön plana taşınıyor.
Son dönemde adanın kuzeyinde Mustafa Akıncı liderliğiyle, geçtiğimiz aylarda kurulan sağ azınlık hükümet arasında Kıbrıs Sorunu eksenli büyük bir çekişme yaşanıyor. İki taraf sert demeçlerle birbirlerine yükleniyor. Ankara bu gelişmeyi kaygıyla takip ederken, Kıbrıs Türk tarafına diyalog çağrısında bulunuyor.
Böylesi önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde Gazete Duvar, Akıncı-Hükümet çekişmesinin ana aktörlerinden bir tanesi olan Kuzey Kıbrıslı Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile Kıbrıs’ın geleceğini ve adadaki son gelişmeleri masaya yatırıyor. Mülakatımız çerçevesinde, geçmişte Rauf Denktaş liderliğinin gündemleştirdiği ‘konfederasyon’ fikrini tekrardan ön plana çıkaran deneyimli siyasetçi birçok önemli gelişme ile ilgili görüşlerini okuyucularımızla paylaşıyor.
- İzninizle mülakatımıza ‘provakatörce’ bir sualle başlamış olalım. Kuzey Kıbrıs’ın yeni Dışişleri Bakanı Kıbrıs Sorunu’nda federal çözümün karşısında mı duruyor?
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki ‘federal çözümün karşısında duruyor’ suçlamasını hiçbir zaman kabul etmedim. ‘Federal’ sözcüğü sadece ‘federasyonu’ işaret etmiyor. ‘Federasyon’ ana başlığının alt başlıkları federasyonlar ve konfederasyonlardır. Tahsin Ertuğruloğlu federal çözümü destekliyor. Ama onun desteklediği federasyon değil, konfederasyondur. Niye bu ayrımı yapıyorum? 60 ortaklığı tecrübesinden geliyoruz bugünlere. Bu ortaklık tecrübesinden ders çıkarmadan bugün hâlâ iki bölgeli, iki toplumlu bir siyasi eşitlik diyerek bir aldatmacaya kendimizi kaptırırsak hata yapmış oluruz. 63’ten beri gündemde olan gelişmeler siyasi eşitliğin Kıbrıslı Türkler açısından yeterli olmadığını gözler önüne serdi. Şayet adada yeni bir ortaklık kuracaksak bu ortaklık daha sağlam temeller üzerine inşa edilmeli.
- İşaret ettiğiniz bu ‘sağlam temeller’ neler?
Yeni ortaklıkta egemen eşitlik olmalı. İki ayrı egemenlikten hareketle, konfederal temelde tek bir uluslararası yapı oluşturma, bu yapının egemenliğinin kurucu iki egemen devletin belirleyeceği, egemenliklerinin bir kısmının merkezi idareye devredileceği bir sistemden bahsediyoruz. Ayrıca, bizler Kıbrıs Sorununda nihai anlaşmayı noktasına, virgülüne dokunulmayacak bir anlaşma olarak görmemekteyiz. Tam tersine evrimsel bir süreç içerisinde anlaşmaya gidilmeli. Zaman içerisinde yeni konfederasyonda taraflar arasındaki güven artacaktır. O zaman iki founding state (constituent state, yani eyalet değil) daha fazla egemenlik unsurlarını merkezi hükümete devrederler. Böylelikle, evrimsel bir süreç içerisinde, katı bir konfederasyon olarak ortaya çıkan Kıbrıs birlikteliği farklı bir noktaya evrilebilir. Bu noktada İsviçre Konfederasyonu’nu hatırlamakta yarar var. Bu devlet yapısı bugünlerde federasyona evrilmiş durumdadır.
- Bugün konfederasyon fikrini tekrardan ön plana taşıyan sizler ve partiniz bundan iki yıl evvel federal çözümün temelini oluşturan 2014 Ortak Açıklamasına destek vermiştiniz. Bu durumda bir tezatlıkla karşı karşıya kalmıyor muyuz?
O dönemde de çekincelerimizi açıklamıştık. O çekincelere rağmen neden onay verdik? Anastasiadis’in müzakere sürecinin başlangıcını en az 6 ay geciktirdiğini hatırlayın. Daha fazla zaman kaybetmemek için, rezervlerimize rağmen onay verdik. ‘Anlaşmanın noktasına virgülüne dokunulmayacak’ kaidesi bizim açımızdan yanlıştı. Ayrıca metinde ‘egemenlik Kıbrıslı Türklerden ve Kıbrıslı Rumlardan eşit kaynaklanacak’ ifade vardı. Bu noktada şunu vurgulamak lazım: ‘Ben egemensem, ortaklığa girmek için egemenlik hakkımı kullanacaksam, günü gelir koşullar değişir, ortaklıktan çıkmam gerekirse, sen bana ‘buradan çıkış yok’ diyemezsin. ‘Ortaklığa girene kadar egemen, sonrasında değil’ şeklinde bir aldatmaca kabul edemeyiz. Diğer yandan siyasi eşitlik eğer egemenliğe dayalıysa geçerlidir. Şunu da unutmamak gerekir ki, bugün Rumların öne sürdüğü tezleri kabul edersek ne siyasi eşitlik, ne iki bölgelilik ne de iki toplumlu bir çerçeve kalır ortada. Avrupa Birliği normlarını kabul ettiğiniz takdirde ve bu normlar serbest yerleşim ve mülk edinme hakkını da içeriyorsa siz iki bölgelilikten ve iki topluluktan bahsedemezsiniz. Kaldı ki bu anlaşma Kıbrıs’taki iki devlet arasında imzalanacak. Siyasi eşitlik yeterli bir güvence değildir. Egemen eşitlik esas kaidedir. Bu kaide ile beraber bizim açımızdan vazgeçilmezlerimiz anavatanımızın garantörlüğü, Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkı ve nihai anlaşmanın Avrupa Birliği’nin birincil hukuku olmasıdır.
AKINCI LİDERLİĞİYLE ÇEKİŞME
- Anlattıklarınızdan Mustafa Akıncı liderliğinizle aranızda Kıbrıs Sorunu temelinde büyük bir uçurumun var olduğu sonucuna varıyorum. Yanlış mı düşünüyorum?
Cumhurbaşkanı ile farklı dünyaların insanı olduğumuz bilinen bir gerçek. 1999-2001 döneminde aynı hükümette yer aldık. O zaman da Turizmden Sorumlu Başbakan Yardımcısı olmasına rağmen Kıbrıs Sorunu ile ilgili hemfikir olmadığımız mesajlar veriyordu.
- Kabul edersiniz ki şimdiki durum oldukça ciddi. Hükümet ile Cumhurbaşkanlığı arasında anlaşmazlık var.
Cumhurbaşkanının Hükümeti dışlayarak süreci yürütmeye çalışması yanlış bir duruş. Akıncı bilmeli ki adanın kuzeyinde kendi siyasi kimliğiyle hemfikir bir kitlenin yanı sıra o siyasi kulvarın dışında da bir kitle bulunmakta. Bir anlaşmaya varılacaksa Cumhurbaşkanı kendi görüşünden olmayanlarla da beraber hareket etmeli.
- Sizce önümüzdeki süreçte Cumhurbaşkanlığı ile ortak bir zeminde buluşabilecek misiniz? Umutlu musunuz?
Sorunlar aşılmalı. Ama bu sadece bizim hükümet kanadına kalmış bir olay değil. Sayın Cumhurbaşkanı görevinin gereklerini yerine getirecekse kişisel misyon edasından vazgeçmeli. Kıbrıs Meselesi sayın Cumhurbaşkanının ve Tahsin Ertuğruoğlu’nun kişisel meselesi değil. Bu hepimizin sorunu. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı masada müzakere ederken kendi siyasi duruşunu tatmin etme uğraşı içerisinde olmamalı. Kendi siyasi düşüncesinden olmayanları da temsil ettiğini hatırlamalı.
- Akıncı liderliği eleştirilerinizi yersiz buluyor. Örneğin siyasi eşitlik konusunda ‘biz Kıbrıslı Türklerin eşitliğini garanti altına aldık’ mesajı veriyor...
Nereden ve hangi şekilde garanti altına almış?
- Dönüşümlü başkanlık, senatoda eşit temsil gibi konular tartışılmakta bugünlerde...
Bunlar 60 Anayasasında yok muydu? Cumhurbaşkanı Muavinin veto hakkı vardı. Mecliste ve hükümette ayrı çoğunluk sistemi vardı. Bunlar garanti edilmişti. Bunlara ne oldu? Kardeşim siyasi eşitliği bugün nasıl garanti aldın? Bu eşitlik bozulursa ben ne olacağım?
- Akıncı liderliği ‘sulandırılmamış iki kesimlilik’te ısrar ediyor. Sizin bu konudaki rezerviniz nedir?
Rum tarafının bu konuda gündeme getirdiği tezlere karşı Akıncı liderliği açık bir duruş sergileyemiyor. Benim itirazım bu duruşla ilgili. ‘Aman Rum'u masadan kaçırmayalım’ endişesiyle hareket ediliyor. Karşı tarafa ‘benim tek seçeneğim seninle anlaşıp bir anlaşmaya gitmek değil, benim başka seçeneklerim de var’ mesajı verilmeli.
TÜRKİYE'NİN KIBRIS B PLANI
- Türkiye’nin eski Başbakanı Ahmet Davutoğlu da sizin dediğinize benzer bir tezi öne sürmüş ‘anlaşma olmazsa biz yolumuza devam ederiz’ mesajı vermişti...
(Türkiye) o duruşunu hâlâ muhafaza ediyor.
- Bugüne dek bu B ve C planı laflarını çok duyduk. Ama bugünkü konjöktürde bunlar gerçekçi hedefler mi? KKTC başka ülkelerce tanınabilir mi?
KKTC’nin tanınması seçeneklerden sadece bir tanesi. Müzakereler devam ederken kimseden B Planını açıklamasını beklemeyin. Ama hazırlanmak lazım. En az 4 ya da 5 seçeneğimiz var. Bir beyin jimnastiği yapmamız lazım. Bunu yapmaya kalksak buna ilk karşı çıkacak olan Akıncı. Halkın oyuyla seçilen bir cumhurbaşkanı masaya devleti ortadan kaldırmak için oturmamalı.
- Sizce şu aralar Ankara bu türlü bir beyin jimnastiği yapıyor mudur?
Onu bilmiyorum. Olması gerektiğini ifade ediyorum. Bu dönem müzakere sürecine son anına dek şans tanınmalı. Ben bir anlaşma çıkacağına inanmıyorum. Çıkmaması durumunda da hazırlıklı olmalıyız.
ANKARA'NIN KIBRIS POLİTİKASI
- Akıncı liderliği aranızda büyük bir uçurum doğduğu bir süreçte Ankara’nın pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ankara’da sizin temas ettiğiniz noktalar ve endişeler yüksek tonda dinlendirilmiyor.
Dillendirilmesini beklemeyeceksiniz. Benim böyle bir beklentim yok. Ankara yıllardan beri müzakereleri desteklemiştir. Birkaç gün evvel Türkiye Dışişleri Bakanı ülkesinin desteğini yineledi. Bundan doğal bir şey olamaz.
- Ama her durumda siz kaygılarınızı Ankara’ya iletiyorsunuz, öyle değil mi?
Hiç geri durmuyorum.
- Ankara’nın size geri dönüşü nasıl? Altını çizdiğiniz noktaları anlayışla karşılıyorlar mı?
Tabii ki anlayışla karşılıyorlar.
- Hiç ‘aman canım Dışişleri Bakanı bu işleri çok abartıyor’ çıkışıyla karşılaşmadınız mı?
Hayır. Ankara ne Akıncı’nın ne de Hükümetin safını tutuyor. Ankara’nın dileği buradaki anlaşmazlığın bir krize dönüşmemesi.
GARANTİLER DÜĞÜMÜ
- Aslında cevabını önceden tahmin edebildiğim bir soruyu size bu noktada yönelteceğim. Garantiler meselesinde alternatif senaryolar sizin açınızdan bir tabu mu?
Tabu meselesi değil. Garantiler vazgeçilmezdir. Hangi formülü bulacaksanız bulun gerektiği takdirde Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkı bulunmalı. Bunca yıllık tecrübemiz bize kimsenin garantisine güvenemeyeceğimiz gösterdi. Kimse bizim için kendisini tehlikeye atmıyor. Biz bu garantiyi ‘birgün bütün Kıbrıs’ı alırız’ diye düşünmüyoruz. Niye bu garanti sistemi güneydeki komşularımız için bu kadar tehlike arz ediyor? Bunu anlayamıyoruz. Türkiye toprağa ihtiyacı olan küçük bir ülke olsaydı farklı konuşabilirdik. Ancak böyle bir durum yok. Öte yandan 1974’te adaya Türk askerini kimin getirdiğini hatırlamalıyız. Türk askerini buraya Rum komşularımız getirdi. Rumların burada Türklere karşı olumsuz bir tavrı olmayacaksa Türk askeri Rumları niye bu kadar rahatsız ediyor?
- Akıncı liderliğiyle aranızdaki çekişmeye rağmen anladığım kadarıyla garanti meselesinde kendisiyle hemfikirsiniz...
Hayır. Ben Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkı olmazsa olmazımızdır’ dediğini duymadım. Biz Annan Planı’nı yaşadık. O dönem Dışişleri Bakanıydım. O dönem de olmayan bir garanti sistemi Kıbrıslı Türklere varmış gibi sunuldu. Adada kalacak olan Türk askeri garnizondan dışarı çıkmak için Güvenlik Konseyi’nin kararını bekleyecekti. Bu garanti değildi.
- Temas ettiğiniz müdahale hakkı adanın geneli için mi geçerli yoksa sadece Kıbrıs Türk tarafıyla mı sınırlı?
Hayır adanın geneli için. Türkiye adanın genelinde garantörlüğünü korumalıdır. Yunanistan istemezse sistemden çekilebilir.
KIBRIS MÜZAKERELERİNİN GELECEĞİ
- Mülakatımızın sonlarına yaklaşırken bu sürecin akıbetiyle ilgili görüşünüzü almak isterim.
Rum tarafının referandumlara gidilmesini öngördüğünü düşünmüyorum. Rum tarafı krize oynayacak. Ne ‘evet’ ne de ‘hayır’ Rum tarafının işine gelmez. Dolayısıyla referandum gerçekleşmemeli. Bunun için de bir kriz lazım. Bana göre Rum tarafı doğal gaz ve petrol olayını kullanacak. Ayrıca bizlerin söylemlerini, vatandaşlık meselesini kullanacaktır.
- Doğalgaz konusundaki öngörünüz gerginliğin tırmanacağı yönünde mi? Türk gemileri adanın karasularına geri mi dönecek?
Aynen. Doğalgaz konusu gerginliğin tırmandırılması için kullanılacaktır diye düşünüyorum. Rum tarafı yapmaması gereken bir şey yaparsa bunun karşılığını görecektir.
- Türkiye sessiz kalmaz diye düşünüyorsunuz...
Türkiye’nin sessiz kalması beklenemez. Bu mümkün değil.
KUZEYDEKİ AYİNLER MESELESİ
- Göreve geldiğiniz vakit kuzeyde ayinlerin yasaklanması diye bir mesele gündeme geldi. Bana yansıyan son bilgiler yeni dönemde ikonaların kuzeye taşınması noktasında da sıkıntıların var olduğunu gösteriyor. Nedir bu meselenin aslı?
Birilerinin Tahsin Ertuğruloğlu’nu günah keçisi olarak görmelerinden kaynaklanan bir mesele. Ben bu makamdan 2004’te ayrıldım ve 12,5 sene sonra göreve geri döndüm. 12,5 sene boyunca iki üç CTP’li bakan bu makamdaydı. O dönemde de ayinler için izinler verildi. Başpiskopos Hrisostomos’un kendisi senede bir ayin fikrine karşı çıkmıyor. Karpaz Metropoliti olduğunu iddia eden bir papazla da görüştük. Onun da bir itirazı yok. Burada sıkıntı yaratan Mağusa İnisiyatifi denilen grup. Bu grup ayin mazeretiyle bir kiliseyi sosyal aktiviteler için kullanıyor. Biz diyoruz ki ayin gibi dini bir özgürlük siyasi amaçlar için kullanılmamalı. Bunun için üç büyük kilise tespit ettik: Apostolos Andreas, Saint Varnavas ve Saint Mamas. Bu kiliselerde ayinleri serbest bıraktık. Bu kiliselerin dışında, başka amaçlar için kullanılmayan kiliselerde kabul edilebilir bir sıklıkla ayin yapılabilir dedik. Unutmamak için her ayin güvenlik güçlerimiz ve bizler için bir külfet. İkonlar geçiyor. Onların güvenliği önemli. Ayinler hafta sonlarına denk geliyor. Zaten sıkıntılı günler bunlar. Bunun için önceden belirlenen kriterlere bağlı kalınarak ayinler gerçekleştirilmeli. Aksi takdirde KKTC’de her Pazar Rumların ayin yapma hakkı doğar. KKTC Rum devleti değil.
KIBRIS'TAKİ FETÖ OPERASYONLARI
- Son olarak adanın kuzeyinde FETÖ ile ilgili atılacak adımlar hakkında sizden görüş almak isterim.
Gerekli bütün araştırmalar yapılıyor. Gelen bilgiler değerlendiriliyor. Herhangi bir şekilde müsamaha göstermeyeceğimizi açıkladık. Şayet tartışma kaldırmayacak şekilde bir tespit ortaya çıkarsa bunun gereği yapılacak. (DUVAR)