Bu yüzyılda seçme ve seçilme hakkını için mücadele etmek ne
acıdır. Milli irade diye her mitingde bağıranlar Kürtlere gelince
söylediğini unutur oldu.
Ülkenin dört bir yanında yerel seçimler yapıldı. Ne olursa olsun
yıkılmaz, yenilmez, bir yolunu bulur denilen AKP yerel seçimlerde
sarsıldı, oy kaybetti. Birçok belediyeyi kaybetti. Kayyım atanmış
belediyeler tekrar kazanıldı.
Önce seçilmiş Van Belediyesi eş başkanına mazbatasını
vermediler. Hani direne direne kazanacağız sloganı varya tam da
öyle oldu. Bu sefer bu haksızlığa dört bir yandan “yapamazsın”
direnci yükseldi. Mazbata söke söke alındı. Şimdi de Cumhurbaşkanı
normalleşmeden bahsederken yerel seçim yenilgisi derin yaralar
açmış olsa ki Kürt halkını, emekçi halkları cezalandırıyor. Hakkını
yemeyelim tıpkı seçim öncesi tehdit ettiği gibi seçimle olmadı mı o
zaman zorbalıkla yola devam diyor. Ama yine görecekler ki direnen
Kürt halkı, düşman hukuku değil eşit kardeşlik isteyen Türk halkı
ve nice halkların mücadelesi bu dümeni kıracak. Temmuzda asgari
ücrete zam yok diyenlere karşı açlıktan kuyruklarda süründürülen
milyonların örgütlü direnci bu iktidarın dümenini bir kez daha
kıracak.
KİMİN HUKUKU?
Hakkariye kayyım atadılar ve hukuk var, suç var, ceza var
diyorlar. Soruyorum kimin hukuku diye sonra kendim yanıtlıyorum:
Tek adamın hukuku. Seçilebilirsin ama belediye başkanı olamazsın.
Valiyi atarım diktasi seçimli bir demokrasinin ortadan kalktığını
göstermiyor mu? Bugün Hakkari'ye kayyım atayan yarın İzmir’e,
İstanbul’a neden kayyım atamasın ki. Hukuk onların hukuku. Tüm
eleştirilerimize rağmen mevcut Anayasayı bile uygulamayanlar onlar.
Kürt halkı üzerinde hukuk tanımlayanlar, iradesini bastırmaya
çalışanlar öyle bütünsel ki. O sebeple kadınların kazanımlarına da
düşmanlar, patronların kârına da vatandaşının açlığı pahasına
düşkünler.
Maalesef ülkemizin, artık sonlandırmamız gereken bir kayyımlar
tarihi de oluştu. HDP şimdiye kadar 65 belediye kazanmış 48'ine
kayyım atanmıştı. Kayyım politikasının hukuksuzluğu ortada buna
karşı mücadelemiz sürerken sizlere bir de bu kayyım politikalarının
o illerde yaşayan kadınları da nasıl etkilediğini anlatmak isterim.
Ne demiştik çünkü çok bütünseller. Patriyarkal kapitalist sistem
içerisinde bu siyasi iktidar kayyım eliyle de kadın düşmanlığını
derinleştirdi.
Bu kayyım süreçlerinde en başta kadınların eşit temsiliyetinde
önemli bir yeri olan eş başkanlık sistemini hedef aldılar.
Kadınların hakları için mücadele eden Kürt illerindeki kadın
örgütlerini kapattılar, üyelerini yargıladılar ve o mahkemelerinde
ne sordular o kadınlara biliyor musunuz? 8 Mart ve 25 Kasım’da
yaptıkları eylemleri sordular. Basın açıklaması yapmayı kriminalize
ettiler. Bakmayın siz herşeye törörö dediklerine. Hukuk onların
olunca bir gün sen de onlara göre herhangi birşeyle
suçlanabilirsin. Kürt illeriyle de sınırlı kalmadılar kalmazlardı
da. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'na kapatma davası
açtılar. Tüm bunların sonucunda ne yaparlarsa yapsınlar
kazanamadılar. Eşitlik ve özgürlük mücadelemiz sürüyor.
KAYYIMLAR, KADINLAR, KAMU HİZMETLERİ
Kadınların şiddet karşısında korunması için, ihtiyaçlarının kamu
hizmeti olarak karşılanması için yerel yönetimlerin yapabileceği
çok fazla şey var. Kayyımlar atanmadan o illerde önemli deneyimler
ortaya koyuldu. Belki bilmeyenler olabilir diye bazı örneklerini
vermek isterim: Sığınaklar açıldı, Kadın Yaşam Merkezleri kuruldu,
Alo Şiddet Hattı(Mor Hat) işletildi, Kadın Danışma Merkezleri
kuruldu, kadın istihdamı için kooperatifler, ekim alanları ve
pazarları düzenlendi. Bitmedi belediyelerde Kadın Politikaları
Daire Başkanlıkları, kadın müdürlükleri, Kadına Yönelik Şiddetle
Mücadele ve Psikososyal Destek Birimleri kuruldu. Kürtçe ve Türkçe
hizmet veren çocuk kreşleri açıldı. Annelerin kullanımı için hani
bilirsiniz ya anne kart gibi uygulamalar vardır o illerde sadece
anneler için değil ihtiyaç sahibi tüm kadınlar için Jin Kart
uygulaması yapıldı. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele, Mesleki
Eğitim ve Kadın Ekonomisini Güçlendirme Şube Müdürlükleri kuruldu.
Belediye Meclisinde ayrıca her ay kadın grubu toplantısı yapıldı.
İllerde kadınlarla ilgili koordinasyonlar kurulmaya çaba
gösterildi. İşte bu kadar önemli hizmetler ve daha nice
yapılabilecek şey mümkünken kayyım atadılar ve ilk olarak bütün bu
birimler ya kapatıldı, ya adı değişti, ya hizmeti durduruldu.
Belediyeye bağlı taşınmazlar bakanlıklara devredildi.
Düşünmenizi isterim. Batıda belediyelerin bu ve benzeri
hizmetlerini ne kadar önemsiyoruz değil mi? CHP’li belediyelerde
kreşler açılıyor, sığınaklar yetersiz ama açılsın diyoruz, alo
şiddet hattını devreye sokan belediyeler var. Psikososyal destek
hizmetlerinden, danışma merkezlerine, kent lokantalarından, halk
marketlere kadar nice hizmet ne kadar iyi diyoruz. Ama görün ki
Kürt illerinde kayyımla birlikte sanki kadınların, oradaki halkın
ihtiyaçları ortadan kalkmışcasına, hunharca önce kamu hizmetlerini
bitiriyorlar. O yüzden orada bir köy var uzakta diye düşünmeyelim
asla. Kadınların, emekçilerin, Kürtlerin, LGBTİQ+’ların kamu
hizmeti almaya sonuna kadar hakkı vardır. Kayyım siyaseti işte bunu
da ortadan kaldırıyor. O köyde kaldıran bu köye de gelecek
demektir.
Atamıştın kayyımı, hani nerede hizmet! Ey şimdiye kadar ki
kayyımlar hani o suçlu sen suçsuzdun ya, hani nerede hizmet? Hizmet
yok oldu, yandaşlar zengin oldu. Bunu geri kazanılan belediyelerin
çarşaf çarşaf borçlarından görüyoruz.
Kayyım atanan topraklarda yerel yönetim kadınlar için nasıl can
alıcı öneme sahip size Fatma Altınmakas’ın ölümüyle anlatabilirim.
Türkçe bilmiyordu. Karakola gitti ifadesini almadılar, çevirmen de
sağlamadılar. Oysa İstanbul Sözleşmesi çevirmen sağlanmalı da
derdi. Fatma korunabilirdi ama bu sebeple erkek şiddeti ile
öldürüldü. Anadilinde hizmet alma hakkı bu demekti. Yılın 365 günü
başka yollarla türlü haksızlıklara uğrayan Kürt kadınları şiddete
uğradığında 'ben nasıl gideyim karakola' tedirginliği yaşıyordu.
Kadınların başvurabilecekleri, dertlerini güvenle anlatabilecekleri
kadın örgütlerinin olması, yerel yönetimlere bağlı birimlerin
olması işte bu sebeple de hayati. Gültan Kışanak cezaevinden
çıktığında bir konuşmasında "Biz belediyeler ve mücadelemiz
sayesinde toplumun değer yargılarını değiştirmiştik. Kadınlara
bakışlarını değiştirmeye başlamıştık, kadına yönelik şiddet
azalmaya başlamıştı, kadın cinayetleri azalıyordu, erkekler o kadar
kolay cesaret bulamıyordu, önemli bir dönüşüm oluyordu."
demişti.
Mevcut siyasi iktidarın en çok değerlerimize dönelim dediği
dönemde aslında kötü değer yargılarının değişebileceğini anlatmak
ne kadar umut verici. Tıpkı mücadelemizle kadın cinayetlerinin
artık övünülecek birşey olarak bahsedilemiyor oluşu gibi. Bizlere
'yok öyle birşey abartıyorsunuz' diyemedikleri gibi. Toplumun
yerleşik de olsa erkek egemen yaklaşımını mücadelemizle, yerel
yönetim imkanlarıyla, kamusal kaynaklarla dönüştürmek mümkün.
HÜDA-PAR’ın en örgütlü olduğu yerlerden olan Batman’da Gülistan
Sönük yüzde 66’lık oyla kazandıysa, Hakkari kayyımını da geri
göndereceğiz. Hakkari Belediye Meclisi kanuna uygun şekilde
toplanmış, belediye eş başkanı olarak Viyan Tekçe'yi oy birliği ile
seçmiştir. Geriye kalan siyasi iktidarın pes edip bu hukuksuzluğa
son vermesidir.
Seçme seçilme hakkımızın gasp edilmediği, bir parkta dans ettik
diye saldırıya uğrama tedirginliği yaşamadığımız, kıyafetimize
karışılmadığı bayramları gelin beraber getirelim. Kurtuluş yok tek
başına…