Lübnan’da duran ateş, Suriye’de yükseldi. Hiçbir şey tesadüf
değil. Halep 8 yıl sonra yeniden gitti; IŞİD’den gelip, iki yıl El
Kaide’yle kucaklaşan, ardından makyaj operasyonuyla
‘makulleştirilen’ cihatçı örgütlerin eline geçti.
Suriye birkaç farklı eksende gelişen dehşet çakışmalar nedeniyle
yeni bir çökertme planının pençesine düştü.
Çakışmanın bir ekseninde İsrail’in Suriye’yi atış poligonu
haline getirmesi yatıyor.
Diğer ekseninde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Astana
ortaklığını asit kazanına atan yeni oyun planı yer alıyor.
Bir diğer eksen, Ukrayna’daki kızışmaya paralel olarak Rusya’ya
Suriye’den cephe açma planlarına çıkıyor.
Dördüncüsünde Suriye politikasını İsrail’i güvenceye alma,
İran’ın kollarını kesme, Şam’ın stratejik istikametini değiştirme
hedeflerine bağlayan ABD’nin öncelikleri uzanıyor.
Bu çakışmaların gölgesinde BM’nin terör örgütleri listesindeki
Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) liderliğindeki cihatçı koalisyon, 27
Kasım’dan itibaren 4 günde birkaç mahalle dışında Halep’i ele
geçirip Hama’nın kapılarına dayandı.
***
İsrail, Lübnan’da operasyonları yoğunlaştırıp Suriye’ye yönelik
saldırıları tırmandırırken Suriye’nin kuzeybatısındaki gruplar
Halep için hazırlık yapıyordu.
Erdoğan’ın “Esad’dan hala umutluyum” dediği sıralarda HTŞ
harekete geçmek üzereyken Ankara’nın devreye girmesiyle plan
ertelenmişti. Henüz zamanı değildi. Fakat Erdoğan, Suriye lideri
Beşşar el Esad’a normalleşme teklifini kabul ettiremedi. Şam’a
baskı yapmadığı için Rusya’ya gücendiğini hissettirdi. İran’a öfke
zaten had safhadaydı. Astana sürecinin işlevselliği tartışmaya
açıldı. Erdoğan “gününüzü göstereceğim” dercesine HTŞ’nin önünden
çekildi. 2017’de oluşturulan gerilimi düşürme bölgelerinde patlak
veren bu çatışmalar Astana sürecini çökertti. Astana
mutabakatlarıyla İdlib vilayetinin çeperlerinde kurdurulan Türk
askeri üslerinin amacı çatışmasızlığı garanti etmek, iki ana yolun
(M5-M4) açılmasını sağlamak ve terör örgütlerini ortadan
kaldırmaktı. Taahhütler yerine getirilmediği gibi Türk üsleri
Suriye ordusuna karşı HTŞ ve müttefiklerine kalkan işlevi gördü.
M-5 yolu ise 2020’de Suriye’nin askeri hamlesiyle açılmıştı.
Türk yetkililerin ifadelerinden gidersek; Ankara, HTŞ’nin
Saldırganlığı Caydırma (Radu’l Udvan) adını verdiği saldırganlığa
önce “2019’daki sınırlara geri dönmeye odaklı sınırlı bir
operasyon” diyerek arka çıktı. Ardından “Halep’in öz evlatları
kente dönmeye çalışıyor”, “Her şey aslına dönüyor” ve
“Sığınmacıların evlerine dönmesinin yolu açılıyor” minvalindeki
açıklamalarla sahiplenildi. İş “Nusayri azınlık diktası, Kasım
Süleymani’nin Şii ordusu ve Hasan Nasrallah’ın milisleri Sünni
şehirlerinde mezhepçi savaşı veriyor da Haleplilerin kendi
şehirleri için verdiği savaş mı mezhepçi savaş oluyor” noktasına
geldi. 2011’deki kirli müdahaleyi ve ahlaksız vekalet savaşını
meşrulaştıran mezhepçi teraneler 13 yılda yaşanan felaketlere
rağmen yeniden servis ediliyor.
“Halep’in öz evlatları” dedikleri milislere Türkiye’nin de terör
örgütleri listesinde yer alan HTŞ öncülük ediyor. Bunun dışında
Nureddin Zengi Hareketi, Ulusal Özgürleştirme Cephesi, Ceyş el
İzze, Ensar el İslam, Ensar el Tevhid, Ceyş el Nasır, Ceyş el
Ahrar, Feylak el Şam, Suvvar el Şam, Sukur el Şam, Ahrar el Şam ve
İnşa Hareketi’nin yanı sıra Türkistan Tugayları (Uygurlar,
Özbekler, Tacikler) gibi yabancı cihatçılar yer alıyor.
Belli ki Halep’ten devşirilecek tazyikle Türk askerini çekmeden
milisleri Şam’da iktidara ortak edecek planı Esad’a kabul ettirmeyi
umuyorlar. Tabii normalleşme Kürtlerin liderliğindeki özerk
yönetimi dağıtma hedefini de içeriyor. Normalleşme olmazsa
sığınmacıları döndürme hesabıyla Halep ve İdlib’deki yeni statükoyu
koruyabilirler. Sahadaki türbülans sayesinde Fırat’ın batısında
Kürt güçlerin elindeki yerleri daha rahat ele geçirebilirler. Ve
ayrıca Donald Trump koltuğa oturuncaya dek Fırat’ın doğusunda yeni
bir ortaklık modeli için sahayı olgunlaştırabilirler. Erdoğan,
kartlarını Trump’a gösteriyor. Bir bakıma “İran’ın kollarını kesmek
mi istiyorsun, Suriye’yi yola getirmek mi istiyorsun, İsrail’i
güvence altına almak mı istiyorsun işte Türkiye burada, senin en
iyi ortağın ben olabilirim” diyor.
“Bizim bu operasyonla ilgimiz yok” diyemezler. Türk askeri
üsleri çatışmasızlık için kuruldu. Hatay sınırındaki Bab el Heva
Sınır Kapısı yıllardır HTŞ için darphane gibi çalışıyor. Sahada MİT
ve TSK onlarla iletişim ve koordinasyon kuruyor. Türkiye, HTŞ’nin
her türlü tedarik kaynağı.
Ayrıca HTŞ’nin başlattığı bu hamlede Türkiye’nin desteklediği
Suriye Milli Ordusu (SMO) bileşenleri de yer alıyor.
Erdoğan'ın danışmanı Ayhan Ogan, IŞİD ideolojisinin
sulandırılmış versiyonuyla Halep’i fethe çıkanlar için “Mezhep
temelinde yayılmacılık dönemi kapanmıştır” propagandası yapıyor.
“Etnik temelli mühendislik projelerinin yaşama şansı yok” diyerek
özerk yönetimi hedeflerken “Bölgede artık Türkiye’ye rağmen
kimsenin adım atma şansı yok” diyor.
“Esad'ın güveneceği tek lider Erdoğan'dır. Çıkış yolu Türkiye
ile işbirliği yapmaktır” diyerek noktayı koyuyor.
Önermenin işaret ettiği koşullar belli: Özerklik projesi
bitecek; koridor kurulacak; Suriye’nin kara gününde yanında duran
İran milisleriyle defolup gidecek; selefi-cihatçılar dahil silahlı
muhalifler Şam’ın efendileri olacak… Ve Türkiye’nin dediği
olacak!
Suriye bu hamleyi kendisine yapılmış kötülüklerin devamı olarak
görüyor. Astana ortakları Rusya ve İran da bunu ihanet sayıyor.
Erdoğan’ı Ukrayna’daki yoğunluktan istifade edip oldu bitti
yapmakla suçlayan Ruslar, Halep hamlesini Türkiye ve ABD’nin
Rusya’ya karşı açtığı ikinci cephe olarak ele alıyor. İran-Türkiye
ilişkileri zaten güvensizliğin zirvesini yaşıyor.
***
Türkiye’nin Saldırganlığı Caydırma taarruzuyla ilgili tutumu ABD
ve İsrail’in çıkarlarıyla örtüşüyor. İsrail Başbakanı Benyamin
Netanyahu, Lübnan’da ateşkese giderken Esad’ı açıkça tehdit etti.
Lübnan’da ateşkesin yürürlüğe girdiği gün HTŞ harekete geçti.
İsrail, Suriye’yi felç edecek saldırılarını sürdürürken Halep elden
gidiyor ve sıra Hama’ya geliyor.
Bu grupların İsrail’le yolları Kuneytra ve Dera cephesinde
kesişmişti. Sahadan bildiğimiz bir gerçeği dönemin İsrail
Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot emekli olduktan sonra Sunday
Times gazetesine mülakatında ifşa etmişti. Eisenkot “İç savaş
sırasında Golan Tepeleri'ndeki Suriyeli isyancı gruplara silah
sağladıklarını” söylüyordu. Suriye’de binlerce saldırı
düzenlediklerini ve Şam’ın yardımına gelen İranlı unsurlara karşı
sadece 2018’de 2 bin bomba attıklarını belirtiyordu. 2019’da
Foreign Policy dergisi de İsrail'in en az 12 Suriyeli isyancı gruba
makineli tüfekler, havan topları, askeri malzemeler ve araçların
yanı sıra milis başına 75 dolar maaş verdiğini yazmıştı. Bu
bakımdan IŞİD’in eski Suriye emiri olup takım elbise giydirilerek
muhalif lider kisvesine büründürülen Ebu Muhammed el Colani,
Netanyahu ile kanka sayılır. 2011’den bu yana hiçbir cihatçı örgüt
İsrail’i rahatsız edecek bir eyleme kalkışmadı.
Amerikalılar da Erdoğan ve ekibinin baktığı yerden bakıyor.
HTŞ’nin İdlib’deki varlığı Amerikan çıkarlarına hizmet ediyordu.
ABD, HTŞ’nin kontrol ettiği bölgelerde saklanan IŞİD liderlerine
operasyonlar düzenlerken başına 10 milyon dolar ödül koyduğu Colani
ve El Kaide çizgisindeki diğer liderlere dokunmadı. ABD ve İsrail
Suriye’yi çaresiz bırakacak her türlü kötülüğü kâr sayıyor.
***
Elbette HTŞ’nin kendi gündemi var. Bu saldırıya da eğitim
kampları ve tatbikatlarla profesyonelce hazırlandılar. Kanatlı
roketler, uzun menzilli SİHA’lar ve FPV suikast SİHA’ları
kullanıyorlar. Gece görüş gözlükleri ve susturucularla donatılmış
silahlarla operasyon yapıyorlar. Muhalif kaynaklara bakılırsa
öncesinde hedeflere uyuyan hücreler yerleştirmişler. Sahada
koordinasyon seviyesi hayli yüksek. Buna mukabil güya gelen
fırtınaya hazırlık yapmış olan Suriye ordusu Halep’ten Hama’nın
kuzey hatlarına kadar çekilerek ne kadar yetersiz, yorgun ve
motivasyonsuz olduğunu gösterdi. “Nasıl olur’ diyebileceğimiz bir
sonuç değil. İsrail’in Suriye sahasını belli ölçüde felç etmesi,
İran bağlantılı milislerin hareket kabiliyetini sınırlaması,
Hizbullah’ın güçlerini Lübnan savaşına çekmesi bir yere kadar
mazeret sayılabilir. Ama sonuçta havadan Rusya, karadan İran
destekli milisler, Hizbullah ve yerel Ulusal Savunma Güçleri’nin
katılımıyla Halep’i 1,5 yılda geri alan Suriye ordusu tüm vilayeti
4 günde bıraktı. Büyük bir hezimet. Yıllarca cihatçıların kuşatması
altında kaldığı halde teslim olmayan Şii beldeler Zehra ve Nubbul
da gitti. Halep’i Şam’a bağlayan M-5 yolu, askeri üsler, okullar,
kışlalar ve stratejik ne varsa hepsi cihatçıların eline geçti.
Bunca çabadan sonra ortaklarının Esad’a karşı küplere binmemesi
mümkün değil. Yine de Rusya stratejik çıkarlarının olduğu bu ülkeyi
Ukrayna’daki yoğunluğuna rağmen yalnız bırakamaz. Suriye düştüğü an
sıranın kendisine geleceğini gören İran da terk edemez.
Lübnan’da çatışmalar sürerken Esad’a yapılan teklif ve tehdit
açıktı: ‘İran ve Hizbullah’la ilişkiyi kesersen Suriye üzerindeki
tecrit ve ambargoları kaldırırız. Yönetimi devirme planlarını rafa
kaldırırız. İlişkilerde yeni bir sayfa açarız. Eğer bunu yapmazsan
bedeli ağır olur.’
Rusya da Suriye’ye çatışmalardan uzak durması yönünde
telkinlerde bulundu. Ayrıca İsrail’in İran’ı vuran saldırılarını
hiç sorun etmedi. Esad da muğlak bir siyasetle İran’dan
uzaklaşabileceği izlenimi vererek fırsatları değerlendirmek istedi.
Fakat Direniş Ekseni’ne sırtını dönemeyeceğini de biliyordu. İran
da Şam’la açık konuşma yoluna gitti. İran Dini Lideri'nin danışmanı
Ali Laricani, Şam’da Esad’la görüştü. Ardından İran Savunma Bakanı
Aziz Nasirzade Şam’a gitti. Bunu Suriye Dışişleri Bakanı Bassam el
Sabbagh’ın Tahran ziyareti izledi. İran ve Suriye arasındaki
ittifak teyit edildi. Sonuçta İran’ın yerini dolduracak güvenilir
ortaklıklar sunulmuş değildi. ABD-İsrail-Körfez üçgeninde pişirilen
teklif geri çekildi ve yerini tehditler aldı. İşte bu yüzden HTŞ ne
kadar kendi gündemiyle hareket ederse etsin hamle İsrail ve ABD’nin
planlarından bağımsız düşünülemez.
***
Amerikan desteğiyle İsrail’in yeni düzen vaadinde kendi hayalini
gören Kürtler de cihatçılarla yüz yüze kaldı. Halep’te ordu
çökerken HTŞ, YPG/SDG’nin kontrolündeki Şeyh Maksud ve Eşrefiye
mahallelerini kuşattı. YPG/SDG, Suriye ordusu çekilirken girdiği
sanayi mahallesi Şeyh Neccar gibi birkaç yeri bıraktı. HTŞ’nin
liderliğindeki Askeri Operasyonlar İdaresi SDG’ye seslenen bir
çağrı yaptı. Savaşlarının SDG ile olmadığını belirtip silahlarıyla
birlikte Halep'ten kuzeydoğu Suriye'ye gitmeleri için onlara fırsat
tanıdı. Kürtleri “Suriye'nin eşit haklara sahip ayrılmaz bir
parçası” olarak niteleyip koruma güvencesi verdi. Ardından SDG’nin
teklifi kabul ettiği öne sürüldü. Ancak SDG Sözcüsü Ferhat Şami,
“Afrin Kurtuluş Güçleri'nin Şehba bölgesiyle (Tel Rıfat ve çevresi)
ilgili kararına saygı duyacağız. Şeyh Maksud ve Eşrefiye’den
çekilmenin kabul edildiği yönündeki söylentilerin aslı yoktur”
dedi.
Yani anlaşacaklar ya da çatışacaklar. Suriye ordusu tamamen
çökmeseydi Menbic tarafından bölgeye intikal eden SDG ile birlikte
ortak savunma geliştirilebilirdi.
Burada ABD’nin tutumunun da etkili olacağı öngörülebilir.
Amerikan tarafı Halep’teki gelişmelerden gayet memnun gözüküyor.
Yönetimin “Sürpriz oldu, izliyoruz” şeklindeki üçkâğıtçı açıklaması
bir kenara ABD Kongresi’ndeki Suriye'nin Dostları Grubu adına
Brendan F. Boyle ve French Hill “Cani diktatöre karşı Suriye
halkının yanındayız” diyerek gelişmelere alkış tuttu. ABD Afrin’de
olduğu gibi SDG’nin Fırat’ın batısında kesinlikle çatışmasını
istemeyecektir. “Bu sizin savaşınız değil” diyecektir. Tel Rıfat,
Şeyh Maksud, Eşrefiye, Tel Aran, Tel Hasel hatta Menbic
Amerikalıların Kürtler lehine hesap yaptığı bir yer değil.
Buralarda Türkiye’nin hamlelerini kendi oyun planında görüyor.
HTŞ, Hama’ya doğru yönelip Kürtlerle hesaplaşmayı sonraya
bırakırken Türkiye kuzeyden hızlıca düğmeye bastı. SMO, Fecr
el-Hurriyye (Özgürlük Şafağı) adıyla operasyon başlattı. Üç yönlü
bir hareket gelişiyor:
Kuzeyden, YPG’yi Tel Rıfat’tan çıkarmaktı ki dün kente girdiler.
Ayrıca stratejik önemdeki Minnığ Havalimanı'nı ele geçirdiler.
İkincisi Halep’in doğu kırsalında El Bab’ın güneyinden geçen
koridoru kesmek. Bu güzergâh Fırat’ın doğusu ve Menbic’ten, Şeyh
Maksud ile Tel Rıfat’a takviye hattı olarak kullanılıyordu. SMO bu
güzergahta Kıveyris Havalimanı ve 111. Alay’ın yanı sıra Safira,
Tadif ve Aran gibi birkaç kasabayı ele geçirdi.
Üçüncüsü Menbic etrafındaki çemberi daraltmak. Şimdilik bu
hattaki çatışmalar sınırlı. Fakat Tel Rıfat’tan sonra Menbic’e
yüklenmeleri bekleniyor. Burayı ele geçirirlerse Fırat’ın doğusuna
yöneleceklerdir. Bu hareket Fırat hattında Tabka ve Rakka’ya
genişlerse SDG’deki Arap-Kürt ortaklığını bozacak hamleler
gelebilir. Tabii buradaki gidişat ABD’nin HTŞ ile SMO’nun patronu
Türkiye ile nasıl bir diyalog yürüteceğine de bağlı.
***
Beri tarafta Halep cephesindeki çözülme İran, Suriye ve Rusya
arasındaki koordinasyonu yeniden artırabilir. Esad 29 Kasım’da
Moskova’da Rus lider Vladimir Putin’le görüşüp yardım sözü aldı.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi dün Şam’daydı. Bugün Ankara’ya
geliyor. İran, Irak’tan milis taşımaya çalışırken ABD’nin Bağdat’ı
“Sakın ha” diye uyardığı söyleniyor. Ama Irak da HTŞ’nin zaferinin
kendisine nasıl bir kâbus vaat ettiğini biliyor. IŞİD Sünni
üçgeninde yeniden palazlanabilir. Yani Suriye’ye bigane kalamazlar.
Hama’yı geçilmez kılmaya çalışan Suriye ordusu ise güçlerini
toparladıktan sonra Halep’e doğru harekete geçmekten söz ediyor.
Cumartesi gecesinden itibaren Hama’nın kuzeyinde Suran, Maardis,
Taybe ve Kalat el Madik gibi yerlerin kontrolünü geri almayı
başardı. Fakat şehir savaşlarını yürütecek güçleri yeniden
toparlayabilmesi hiç de kolay değil. 2016’daki senaryo
tekrarlanmayabilir. Bu nedenle Türkiye yeni statüko üzerinden Rusya
ve İran’la pazarlığa oturabilir.