Kimliği yerinden etmek ve Queer imkânları düşünmek
Kimliğimiz bir söylemdir. Söylem, iktidarın dışına çıkamamayı getirmemeli!
DUVAR - Yaşadığımız dünya insan bedenini, politik olarak devamlı denetime maruz kaldığı, şekillendirildiği, baskılandığı bir yaşama zorluyor. Politikalar bedenler üzerinden şekillenirken, belki de Michel Foucault’nun "biyo-iktidar" kavramının karşılığını bulduğu bir dünya durumundan da söz edebiliriz. Bedenlerimiz kültürel, tarihsel ve bilimsel olarak inşa ediliyor ve bizler bu inşanın sonucunda kendi oluşumuzdan kopup kurgulanmış özneler olarak, belirlenmiş varlıklara dönüşüyoruz. Kurgulanmış olmanın bir getirisi de cinsiyetli bedenler olarak var olmamız. Bu durum kimlik politikaları ile de birleşince sınırlı, tek cinsiyetli, verili rollerle biçimlenmiş, o rollere sıkı sıkıya sarılmış bir öznelik durumu ile karşılaşmamız kaçınılmaz oluyor.
Heteroseksüel anlayışı da bu bahsettiklerimiz çerçevesinde düşünmeliyiz belki de. Hâttâ bu kavramı cinsellik durumu olarak değil de belirli biçimlerde bedenler üreten politik bir makine olarak düşünmek, işimizi kolaylaştırıcı olabilir. Heteroseksüellik tarihsel, kültürel ve bilimsel kavrayışların bedene cinsel kimlikler giydirmesiyle var olan ve toplumsal pratikler içerisinde kendisini yeniden üreterek devam eden bir yan içeriyor. Bu da sabitlenmiş cinsel kimlikle kurgulanmış öznenin, cinselliği denetimli ve disipline edilmiş birey olarak şekillenmesinde önemli rol oynuyor.
Denetimli ve ıslah edilmiş bedenin anlamı, öznenin toplumsal, kültürel ve ahlâksal sınırlarla örülü bir bedenle yaşamaya mahkûm olması demek. Çünkü bunun getirisi olarak beden kendi oluşunu kaybediyor ve toplumsal kontrol mekanizmalarının gözetimine hapsoluyor, bedenin varlığının ifadesi kimliklere dönüşüyor. Ayrıca bu konuda "normalleştirme" ve "ıslah" politikalarının da önemli bir rolü olduğunu hatırlamakta fayda var. Çünkü devletin ve toplumsal yaşamın gözünde ıslah edilmiş beden "normal" olarak kabul görür, "normalliğin" getirdiği kimlikle hareket etmek ise bedenin kaybıdır.
Ve bizler özneler olarak benimsediğimiz cinsel kimliğin kurulmuş anlamına göre hareket ettiğimiz sürece o kimliği yaşam içerisinde yeniden inşa etmeye devam ederiz. Verili kimlik üzerinden erkeklik ve kadınlığı yeniden üretmek heteroseksüel politikaların devamını sağlar. Kimliğimiz artık bir söylemdir bir şeyin söylem hâlini alması onun iktidar ilişkileri içerisinde belirlenmiş anlamının dışına çıkamamayı getirir. Böylece kurgulanmış, üretilmiş bir cinsel kimliğin sınırında yaşamaya, devlet ve iktidar aygıtları tarafından kontrol edilen bedenler olmaya, hayatın bir hapishane olarak tesis edilmesine katkıda bulunuruz.
Bedenimizin sınırlarını toplumsalın, kültürelin ve devletin sınırları olarak düşünebiliriz. Ve biz ne kadar o sabit bedensel kimliğin dışında varlık gösterirsek, bana kalırsa bu sadece cinsel kimliklerimiz için değil tüm verili kimliklerimiz için de geçerli, o sınırı ihlâl etmiş oluruz. Sınırın ihlâli direnişçi bir anlam içerir. Çünkü bu ihlâl verili olanın, "normalliğin" ve kurgulanmış olanın ihlâlidir. Bu anlamda normların dışında, kimliği kesinlik içermeyen beden tahayyülü devrimci bir yan barındırır.
Buradan yola çıkarak "toplumsal cinsiyet" kavramının kendisini de sorgulamamız gerekiyor. Bu konuyu sorunsallaştıran en önemli isimlerden Butler’a kulak verirsek: "Toplumsal cinsiyet, yaratılışını sürekli ve düzenli olarak gizleyen bir inşadır; münferit ve kutupsal toplumsal cinsiyetleri kültürel kurgular olarak icra etme, üretme ve sürdürme yönündeki kolektif sözleşme, bu üretimler ne kadar inandırıcıysa o denli gizli kalır." Böylece şunu söyleyebiliriz, toplumsal cinsiyet içerisinde var edilmiş bedenler kendilerine biçilmiş rolleri tekrar ederek aslında onun devamını sağlarlar. Bizim için kurgulanmış kültürel kodları ne kadar çok pratiğe geçirirsek, onu yeniden üretir hâle geliriz.
Bu da gündelik yaşam içerisinde belki de hiç farkında olmadan icra ettiğimiz eylemler olarak karşımıza çıkar. Yani söylemsel olarak ne kadar dışında olduğumuzu düşünsek bile kolektif yaşam içerisinde gizlice toplumsal cinsiyet varlığını sürdürür. Bu nedenle aslında çok sık tekrar ettiğimiz hâttâ eleştirel olarak bakıp tekrar ettiğimiz kavramlar, bizim bir şekilde onun varlığını kabul ettiğimiz ve o söylemin bir parçası hâline geldiğimiz anlamına gelir, bunun üzerinden yürütülen siyaset ise bizi verili olanın doğal kabulüne götürür. Burada sorun verili rolleri belirlemek, onlarla yüzleşmek ve onu tekrar etmemek çabasına girmeyi gerektiriyor benim fikrimce ve cinsiyet normlarını yine Butler’ın deyişiyle "yerinden etmek" bir çözüm sunabilir.
QUEER İMKANLARI DÜŞÜNMEK
Tüm bunlardan sonra verili olanı kırmaya yönelik bir politikanın ne olabileceği sorusu akla geliyor doğal olarak. Benim kişisel fikrim queer bir politik tahayyülün yol açıcı olabileceği yönünde. Çünkü queer özneye verili ve kesin kimliğin sınırları dışında bir "oluş" sunuyor. Bir şey olmaktansa kişinin kendi bedensel, kültürel "oluşu" içerisinde bir varlık göstermesini sağlayabiliyor. Bu da bilimsel, kültürel, tarihsel olarak kodlanmış bedenlerin sınırlarının aşılması anlamını içeriyor. Queer politikayı sadece cinsel kimlikler üzerinden yorumlamamak da gerek belki de çünkü queer’in kesin bir kimliğe atıf yapmayan politik misyonu farklılaştırılmış birçok grubu kapsayıcı olabilir.
Cohen’in söylediği gibi; "Birçoğumuz için 'queer' etiketi, varoluşumuzdan ve gündelik idamelerimizden hareket alarak, cinsiyetimizi normalleştirmeye, emeğimizi sömürmeye, görünürlüğümüzü sınırlamaya çalışan sistemlere karşı sürdürülebilen ve çok yönlülük taşıyan direnişi sembolize eder ve kabul eder. Baskı ve direnişin kesiştiği yerde, tüm şu marjinal varsayılanlara ve tüm şu özgürlükçü politikalara kendini adamışlara meydan okuyan ve onları bir araya getiren queerliğin radikal potansiyeli artar."
Bu anlamda queerin tüm marjinalleştirilmiş grupları içine alan tavrı, sabitlenmiş bir kimliğe gönderme yapmaması, verili olanın aşındırılmasında ve direniş odaklarının sınırsızca belirlenmesinde önemli bir politik rol oynayabilir diye düşünüyorum. Queer imkânları düşünmek bizi içinde bulunduğumuz keşmekeşten, kimliklerin bize yüklediği sınırlayan rollerden kurtarabileceği gibi dünya üzerindeki bedensel karşılaşmalarımızı neşeli bir boyuta taşıyabilir. Kısacası queer bir politik tavır şu an dünya siyasetinin "farklılaştırdığı", "marjinalleştirdiği", "öteki" olarak inşa ettiği tüm bedenler için bir karşılaşma alanı yaratabilir.
Alıntılar için bakınız;
Butler, J., “Cinsiyet Belası ‘Feminizm Ve Kimliğin Altüst Edilmesi” s. 229.
“Queer Tahayyül”, (Der. Sibel Yardımcı, Özlem Güçlü), s. 356.