Kimlikli Ermeni, kimliksiz Afgan kardeşliği

Hrant ve Seyyit Soltan Hüseyini… Biri kimliğinden ötürü ölmüş bir Ermeni, diğeri kimliksizliğinden ötürü ölmüş bir Afgan. Kimlikli bir Ermeni ile kimliksiz bir Afgan’ın kardeşliği; ölüm kardeşliği, ölümde kardeşlik.

Abone ol

Yemen Cankan*

Ölüm kardeşliği ya da ölümde kardeşlik… Bu toprakların tarihini iki kelime ile anlatmanın en kolay yolu belki. En kolay yolu ortak noktamızı, ortak yaramızı bulmanın. Biz ölümler ülkesinin ölümlü yurttaşları öldük, ölüyoruz ve öleceğiz. Kimse dokunamaz bizim ölümlülüğümüze…

Bu toprakların tarihi anlatılacaksa takdir edilecektir ki en çok ölüm anlatılacak. En çok ölüm konuşulacak bu ölümler ve ölümlüler ülkesinde. Ölümüz çok zira ve ölecek olanımız. Her gün ve her saat bir ölüm haberi ile adı anılacak olanımız. Ve bizler kardeşiz. Ölüm kardeşleri. Ölümde kardeşler. Kimse bozamaz bu kardeşliğimizi.

Hrant Dink... Bundan tam on iki yıl önce ensesine sıkılan üç kurşunla öldürülecekti bu ölümler ülkesinde. “Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, gazetenin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.”(1) diye yazacaktı gazetelerde. Ama bakmayacaktı kimse haber başlığının “tarafsızlığına”. Bilinecekti ki Hrant Dink bir tarafın ölüsüydü ve ölümü bir tarafın ölümüydü.

Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, Ermeni bir gazeteciydi. Üstelik ayakkabısının altı delik, Ermeni bir gazeteci… Ermeni ve de gazeteci… Ölümler ülkesinin ölüme en çok yakışan ölümlüsüydü belki… Kimliği açık, kimliği belliydi. Kimliği belli olduğu için ölümlüydü en çok ve ölümlü olduğu için ölümler ülkesindeydi.

“Su” diyordu, başka bir ölümlünün hikâyesini anlatırken bir konuşmasında, “su çatlağını buldu.” Su çatlağını buldu… Çatlak dediği ölümler ülkesiydi. Ölümlüler buluyordu ölümler ülkesini, ölümler ülkesi ölümlüleri…

Seyyit Soltan Hüseyini… Daha geçtiğimiz günlerde… Daha geçemediğimiz günlerde öldü bu ölümler ülkesinde. “İzmir’de kimliği olmadığı için gittiği hastanede tedavi edilmeyen diyaliz hastası Afgan mülteci Seyyit Soltan Hüseyini ertesi gün kaldırıldığı acil serviste yaşamını yitirdi.” (2) diye yazacaktı gazetelerde. Ama bakmayacaktı kimse haberin içeriğine, duymayacaktı bu ölümlünün ölümünü. Oysa Seyyit Soltan Hüseyini de bir tarafın ölüsüydü ve ölümü bir tarafın ölümüydü.

Diyaliz hastası Seyyit Soltan Hüseyini… Kimliği belirsiz Afgan mülteci… Kimliksiz ve mülteci… Ölümler ülkesinin ölüme en çok yakışan bir başka ölümlüsüydü belki… Kimliği belirsizdi onun da. Kimliği belirsiz olduğu için ölümlüydü ve ölümlü olduğu için ölümler ülkesindeydi. O da bulmuştu bir şekilde ölümler ülkesini. Gelip Hrant’ın kardeşi olmuştu.

Hrant ve Seyyit Soltan Hüseyini… Biri kimliğinden ötürü ölmüş bir Ermeni, diğeri kimliksizliğinden ötürü ölmüş bir Afgan. Kimlikli bir Ermeni ile kimliksiz bir Afgan’ın kardeşliği; ölüm kardeşliği, ölümde kardeşlik.

Bu toprakların tarihini iki kelime ile anlatmanın en kolay yolu belki. En kolay yolu ortak noktamızı, ortak yaramızı bulmanın. Biz ölümler ülkesinin ölümlü yurttaşları: Öldük, ölüyoruz ve öleceğiz. Kimse dokunamaz bizim ölümlülüğümüze…

*Avukat