Rusya bu kez St. Petersburg’ta vuruldu. 3 Nisan’da Kırgız asıllı
bir Rusya Federasyonu vatandaşı trende patlattığı bombayla 11
kişinin ölümüne yol açtı.
Yorumlar “Rusya, Suriye’ye müdahalenin karşılığını evinde
buluyor mu” sorusu üzerinden gidiyor. Önemli ama geride kalmış bir
soru.
Rusya, Suriye’deki savaşa doğrudan müdahil olduğu 30 Eylül
2015’ten önce de bu tür saldırıların hedefindeydi. (Malum Rusya’nın
CIA destekli selefi cihatçılarla deneyimi epey eskiye dayanıyor.)
Fakat günümüzde Rusya’nın yüzleştiği tehdidin profilinde önemli
değişiklikler var.
1990’larda şiddetin profili çizilirken bağımsızlık mücadelesi
veren Çeçenler içinden bazı İslamcı unsurlar öne çıkardı.
2000’lerde Çeçenya’daki bağımsızlık hedefine endeksli silahlı
mücadele olgusu, kendi bağlamından koparak radikal İslamcı bir
mücadeleye dönüşürken Kuzey Kafkasya genelinde çok etnikli bir
karaktere kavuştu. Kafkasya Emirliği hareketi bu zihinsel ve
örgütsel dönüşümün bir sonucudur.
Zamanla Kafkasya’daki ‘militan İslamcılık’ küresel cihadi ağlara
eklemlendi. Kafkasya’daki gelişmelerden bağımsız olarak 2000’lerde
Rusya Federasyonu’nda yaşayan diğer Müslüman halklar arasında
cihadi selefi hareketlere katılım arttı.
2011’den sonra Suriye’deki savaşla birlikte yeni bir sayfa
açıldı. Küresel cihat çağrıları Rusya’nın 20 milyonu aşan Müslüman
halkları arasındaki selefi potansiyeli harekete geçirdi. Çalkantılı
dönemi geleneksel İslami anlayış ve yerel idarecilerin farklı
yaklaşımları sayesinde sancısız atlatan Tataristan ve
Başkırdistan’da da radikal unsurlar karıncalandı.
Rusya vatandaşı olup da Suriye’de farklı örgütlerin saflarında
savaşanların sayısı 3 bini aştı. Federal güvenlik servisi FSB’ye
göre bu rakam Aralık 2015 itibariyle 2900 idi. Rus Dışişleri ise
Kasım 2016’da bu rakamı 3200’e çıkardı.
En önemli Kafkasya kökenli militan, IŞİD’in önce kuzey cephesi
komutanı, ardından savaş bakanı olan Tarhan Batıraşvili (Ebu Ömer
el Şişani) idi. Aslen Gürcistan’ın Pankisi Vadisi’nden bir Kistin
olan Batıraşvili’nin Suriye-Irak cephesine çektiği savaşçı sayısı
700-1700 civarındaydı. Gürcistan’da ABD’nin eğittiği Gürcü özel
kuvvetlerinde yer alan ve 2008’de Güney Osetya’da Rusya’ya karşı
savaşan Batıraşvili 2016’da Irak’ta Amerikan bombardımanında
öldürüldü. Batıraşvili’nin halefi Gulmurad Halimov da ABD’nin
Tacikistan’da eğittiği eski bir polis şefiydi.
Kabaca "Çeçenler" diye bahsedilen Kuzey Kafkasyalı militanlar,
Suriye’de savaşa katılanların en fazla üçte birini oluşturuyor.
Rusya pasaportu taşıyan çok sayıda Özbek, Tacik, Tatar, Türkmen ve
Kırgız da cihadi hücrelere dolmuş durumda. Rusça, IŞİD militanları
arasında Arapçadan sonra en fazla konuşulan dil haline geldi.
IŞİD’e adam devşiren asıl hücrenin Kuzey Kafkasya değil
Moskova’da olması sözünü ettiğim dönüşümün en önemli ipucunu
oluşturuyor. Tahminlere göre Moskova’dan IŞİD’e katılanların sayısı
300 ile 500 arasında. Rus kaynaklara göre Özbekistan, Tacikistan,
Türkmenistan ve Kırgızistan’dan IŞİD’e katılan çok sayıda militan
da çalışmak için gittikleri Rusya’da örgüt tarafından
devşirildi.
Rusya’dan Suriye’ye militan akışında Rus istihbarat
servislerinin rolünün olup olmadığı da spekülasyon konusu. 2014
Soçi Kış Olimpiyat Oyunları’nın selameti için alınan olağanüstü
önlemler sayesinde şiddetin oranında ciddi düşüş görülmüştü. Novaya
Gazeta olimpiyatlara doğru Rusya’nın kendi militanlarını Suriye
cehennemine kanalize ettiğini öne sürmüştü. Reuters haber ajansı da
Rusya’da arananlar listesinde olduğu halde pasaport temin edip
Türkiye üzerinden Suriye’ye geçiş yapan Kafkasyalı militanların
kimliklerine ulaşmıştı.
Tabii Rus yetkililer bu iddiaları reddediyor. Ancak Rusya’nın
parlak günlerine geri döndüğünü göstermek için olimpiyatların
kazasız belasız atlatılmasına çok önem veren Rusya’nın kritik
dönemde militanların ülkeden çıkmasına göz yummuş olması şaşırtıcı
değil. Sonuçta bu militanlara karşı savaşın Moskova, Mahaçkale,
Caharkale, Nalçik, Çerkesk ya da Kazan yerine sınırlardan çok ötede
yürütülüyor olması da bir tercih nedeni.
Suriye’ye giden Rusya vatandaşı cihatçılar 2013’te Dereya’da
Rusça yazılı pankartla Moskova’ya şöyle seslenmişti: “Senin
sarayında da ibadet edeceğiz, ey Putin! Tatarlar ve Çeçenler
ayaklanın!” Tehdit çok açıktı. Hatta Suudiler, Suriye’ye desteği
kesmezse Kuzey Kafkasyalı mücahitlerin Rusya’nın başına bela
olacağı uyarısında bulunmuştu.
Putin ise ateş topunun eve dönmesine fırsat vermemek için Soçi
Olimpiyat Oyunları’nı atlattıktan sonra Suriye’de daha agresif bir
politika izledi ve nihayetinde savaşa doğrudan müdahil oldu.
Putin’in bütün hesabı cehennem ateşini sınırlardan uzak bir yerde
yakıp ‘Kiril Mücahit’ potansiyelini eritmekti.
Ne var ki cihadi selefiliği besleyen faktörleri tamamen yok
etmek mümkün değil. Rusya, Kuzey Kafkasya’da yakaladığı göreceli
istikrara rağmen kendi Müslüman nüfusu içinde ciddi bir selefi
potansiyel taşıyor. Yani sorun coğrafi olarak Kuzey Kafkasya
sınırlarını çoktan aşmış durumda.
Kommersant’a konuşan Rus akademisyen Roman Silantyev’e göre
Rusya Federasyonu’nda selefi eğilimli sayısı 700 bin civarında.
Bunların en az 200 bini IŞİD’e sempati duyuyor. Üstelik Rusya’yı
alarma geçiren sorun sadece Rus vatandaşlarıyla sınırlı değil. Eski
Sovyet cumhuriyetlerinden Suriye ve Irak’a akan militan sayısı
tahminen 10 bini buluyor.
Sovyetlerin yıkılmasının ardından ardı ardına camiler inşa
edilirken imam açığı, dini eğitim için Ortadoğu’ya gönderilen ve
selefi öğretiyle tanışan kişilerle kapatıldı. Orta Asya ve
Kafkasya’daki İslamlaşmanın temelinde sufi hareketler olmasına
rağmen bölgenin geleneksel dokusuna uzak olan selefi eğilimler
topluma nüfuz etmeyi başardı. Selefiliği önleme adına iktidarların
benimsediği akıl, vicdan ve hukuk dışı politikalar da ters
tepti.
Orta Asya cumhuriyetlerindeki hızlı selefileşme, etnik bağlar
sayesinde Rusya’nın içini de etkiliyor. Haliyle bu durum meseleye
sınırları aşan bir konseptten bakmayı zorunlu kılıyor.