Kırılgan insanlığın takıldığı meteorolojik eşikler

Marcus Rosenlund'un 'İklimin Değiştirdiği Dünya' kitabı, Aylin Ünal çevirmenliğinde Kaplumbaa Yayınları tarafından yayımlandı.

Abone ol

"Günümüzün en hayati sorunu nedir?" sorusuna pek çok yanıt verilebilir elbette fakat bunların başında iklim değişikliği gelecektir kuşkusuz. Bir var oluş problemiyken kısa sürede bir yok oluş krizi halini alan bu durum, yaşamımızı sekteye uğratmaya başladı. Hava olayları artık aşırı ve öngörülemez. Sıcaklar çok daha bunaltıcı ve ölümcül. Yağışlar ya çok az ya da hayatı durduracak kadar fazla ve şiddetli. Kuraklık tüm canlılar için büyük tehlike.

İklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için imzalanan antlaşmaların kağıt üzerinde kaldığı, her ne kadar sorunlarla boğuşsa da neoliberal kapitalizmin ekolojik krizi derinleştirdiği bugünlerde 'Hava Nasıl Tarih Yazar’ı kaleme alan Ronald D. Gerste’nın belirlemesi önemli: "Yıllardan beri antropojenik iklim değişikliği yani insanların sebep olduğu ya da en azından katkıda bulunduğu küresel ısınma, maalesef çok nadir ortak hareket eden tüm dünya toplumu için gelecek dönemlerde karşılaşılacak en acil sorun olarak tanımlanıyor."

Bu konuda gelecek zaman kipini aştık, artık meselenin tam ortasındayız. Peki, geçmişte durum nasıldı? İklim değişiklikleri tarihin akışını değiştirmiş miydi? Kesinlikle. Marcus Rosenlund, 'İklimin Değiştirdiği Dünya’da eski zamanlara uzanırken hava olaylarının aşırılığının insanı ve yeryüzünü nasıl etkilediğini, yaşamları nasıl dönüştürdüğünü hatırlatıyor.

ACIKLI VE MEŞAKKATLİ ZAMANLAR

Rosenlund, iklimin geçmişine dair hikâyeler anlatıyor çalışmasında; tam manasıyla bir tarih kitabı değil bu. Meteoroloji kitabı hiç değil. Yazarın yaptığı, dünyanın dört bir yanında, vakti zamanındaki hava olaylarının ve bunların keskin değişimlerinin insanları nasıl etkilediğini ortaya koymak.

"Denizin verdiğini deniz alır" sözünü doğrulayan fırtınalar, sellerin ve buz çağının yarattığı göçler, savaşlar, politik hamle ve gerilimler Rosenlund’un odaklandığı temel konular. Bunların yanında, yaşanan felaketler, bitmek bilmez yazlar, volkanik kışlar, yıkılan ve yeniden kurulan şehirler de yazarın anımsattıkları arasında. Söz konusu değişimleri "Tanrı’nın sabrının taşması" diye yorumlayanlar da olup bitene bilimsel açıdan yaklaşanlar da bulunuyor o dönemlerde. Bir gerçek var ki iklim değişiklikleri, bazılarının yok oluşuyken bazılarının başlangıcı haline geliyor.

İklimin Değiştirdiği Dünya, Marcus Rosenlund, Çevirmen: Aylin Ünal, 260 syf., Kaplumbaa Yayınları, 2024.

Rosenlund, 1850’lerin başında Koramiral Robert FitzRoy’un deniz yolculuklarında güvenli bir biçimde ilerlemek için araştırmalara başladığını ve "hava durumu" kavramını yarattığını hatırlatıyor: "FitzRoy, her sabah değişen barometre değerlerini, rüzgârı ve sıcaklığı not eden on beş kıyı istasyonu diker. Bu bağlamda çok önemli bir konumdaki telgraf yardımıyla elde edilen bilgiler FitzRoy’un ofisine ulaşır. Burada, gelecek hava durumunu ve uyarıları içeren bir harita oluşturulur. FitzRoy, yaptığı bu şeyi ‘hava durumu tahmini’ olarak adlandırır. Çağdaş meteoroloji de bu şekilde doğar, hem bir terim hem de bir bilim dalı olarak. 1861’de The Times, FitzRoy’un tahminlerine dayanarak ilk düzenli hava raporlarını yayımlamaya başlar."

Yaşananları gören, uyum sağlayan ve pek çok şeyi "normalleştirebilen" insanın, hava olaylarıyla ve doğayla karşılaşma süreçlerini anlatan Rosenlund, değişen dünyaya ve iklime hangi tepkileri verdiğini ortaya koyuyor. Dahası, iklim değişikliklerinin insanı nasıl dönüştürdüğünü tarihsel örnekler eşliğinde anımsatıyor. Yazarın hatırlattığı bir olay şöyle: "Atalarımızın Afrika’nın dışından Avrupa’ya doğru ilerlediği zamanlar acıklı ve meşakkatliydi. Sebebi de iklimsel zorluklardı. Bab-el Mendeb üzerinden yapılan göç, zaman içerisinde insan gelişimindeki 50 bin ila 100 bin genetik çeşitliliğin yok olduğu döneme denk gelir. Bu sırada insan nüfusu en azından 3 bin ila 10 bin arasındaydı. Pek çok araştırmacı, bu yok oluşu başka bir devasa volkan patlamasıyla ilişkilendirdi. Endonezya’daki Toba patlaması. Bu, yaklaşık 74 bin yıl önce gerçekleşti, hava ve iklim için sert sonuçlar doğurdu. Toba patlaması, VEI skalasında sekizinci kategoride süper volkan patlaması olarak sınıflandırılır. Son 25 milyon yılda gerçekleşen en büyük patlamaydı. Toba felaketi uzun yıllar boyunca küresel bir volkanik kışa neden oldu ve tüm dünyada sıcaklığı 3.5 derece kadar düşürdü. Bu, aynı zamanda yeryüzünün hayvanları ve bitkileri için büyük zorluklara yol açan ve bin yıl boyunca devam eden bir ısı kaybı demekti."

'BUZULLAR ÇAĞININ PASTIRMA YAZI' VE GÖÇLER

Hava olaylarının ve iklim değişikliklerinin, yeryüzünü dönüştürdüğünü ve insanın da buna yanıt olarak dünyayı ve havayı değiştirdiğini söyleyen Rosenlund, dramatik ve şiddetli farkların atalarımızı çözümler bulmaya ittiğini; uzun kışların ve kıtlıkların onları bir araya getirip sorunu aşmak için düşünmeye zorladığını belirtiyor.

Yıkılmaz görünen buzulların, tüm azametiyle dimdik durduğu dönemlere yoğunlaşan Rosenlund, kurumamış göller ve küçülmemiş iç denizlerden bahsederken insanları zorlayan iklim koşullarının o zamanlarda da var olduğunu gözler önüne seriyor. Yeşil Sahra’nın, Sahra Çölü’ne dönüşümü bahsi geçen koşulların bir sonucu mesela. Bu sonuca uygun olarak yeni alışkanlıklar ve yaşam biçimleri geliştiren insanlar da bir başka örnek. "Buzullar çağının pastırma yazı"nda yaşanan kargaşalar ise bir diğeri. Bir de tarihin akışını değiştiren göç konusu var tabii: "Halkların harekete geçmesi, suyun çok azalmasına ya da çoğalmasına bağlıdır. Bu iki durum arasından kuraklık, daha yaygın ve acil harekete geçilmesi gereken bir sorun olmuştur. Ancak sel baskınları da özellikle gelecek zamanlar için hafife alınmamalıdır. Bunlar arasında giderek artan şiddetli ve kalıcı yağışlarla yükselen deniz seviyeleri de yer alıyor."

Göçlerin yanı sıra açık denizlerde, beklenenden çok daha büyük fırtınalara yakalanan donanmalar (örneğin 1588’de şiddetli rüzgarlarla altüst olan İspanya donanması) ve savaş meydanlarında sert kışa yakalanıp asker kaybeden ordular da iklim değişikliğinin yarattığı sorunlar olarak kayıtlara geçiyor. Bir başkası, sıcak ve nemli günlerin sayısının artmasıyla pire taşıyan fare nüfusunun çoğalarak 1300’lerin ortalarında Çin, Hindistan ve Pakistan’da başlayıp göçlerle, istilalarla ve ticaret kervanlarıyla Avrupa’ya yayılan ve kıtada salgına dönüşen veba.

Uzun lafın kısası Rosenlund, öngörülemeyen ve gittikçe şiddetlenen hava olaylarına yol açan küresel ısınma döneminden geçmişe baktığı 'İklimin Değiştirdiği Dünya’da, kırılgan insanlığın ve uygarlığın takıldığı meteorolojik eşikleri getiriyor karşımıza. İnsanın ve diğer canlıların, yeni koşullara uyum sağladıkça daha şiddetlisiyle yüzleşme serüveni bu.