Berlin Duvarı'nın yıkılışından sonra uzun bir döneme adını verecek, 'Tarihin Sonu' teziyle "kapitalizmin ve liberal demokrasinin alternatifsiz bir şekilde iktidar olduğunu" ilan eden ABD'li siyaset bilimci Francis Fukuyama bile 'demokrasinin sonu geldi' durağına ulaşalı epey oldu.
Ulaşılan bu durakta neler görülmekte olduğunu Evrensel'de Sinan Birdal anlattı yakın zamanda.*
Piyasanın gereklerine göre işleyen, 'sınıfsal çelişkilerin yok olduğunu' öne süren bir 'demokrasi' fikri ile dünyayı yönetmenin artık ABD'nin bile harcı olmaktan çıktığı, Rusya'nın Ukrayna saldırısı ve şu ana kadarki sonuçlarıyla bir kez daha görülüyor. Bir kez daha... Çünkü dün Suriye'de, eş zamanlı olarak Libya'da, daha önceleri Irak'ta, Afganistan'da, Yugoslavya'nın dağılışında zaten göre göre gelmiştik bugüne.
***
Rusya'ya karşı alınacak tutumla ilgili BM Genel Kurulu'nda yaşananları ve ülkelerin aldıkları tutumları Birgün'deki yazısında ve Gazete Duvar'da değerlendiren Hakan Güneş, 'yeni bir küresel denklemin dahi ortaya çıkabileceği' yorumunu yaptı geçen hafta. Rusya'nın saldırısını onaylamayan, ancak farklı gerekçelerle kayıtsız şartsız ambargoya da katılmayan/katılamayan 'ABD muarızı' 40'tan fazla ülkenin tutumuna dikkat çekiyordu Güneş:
"Rusya yaptırımlardan etkileniyor ve etkilenmeye de devam edecek ancak devam ettiği takdirde Batı finansal sistemi dışında yeni bir ya da birden çok ekonomik sahanın ortaya çıkma ihtimali de güçleniyor. ABD muarızları diyebileceğimiz ülkeler sadece çekimser oy kullanan 34 ülke ve oylamaya katılmayan 13 ülke ile de sınırlı değil, Batı’nın geleneksel müttefik ülkelerinden de ciddi sayıda ülke yaptırımların dışında kalarak anti-hegemonik bir siyasete kapı aralıyor.
ABD’nin küresel hegemonyasının nasıl erime sürecinde olduğunun kanıtı olan bu muarızlar cephesi onun yerine eşitlik ve özgürlük vadeden bir düzene işaret etmiyor. Maalesef bu tablo bugüne dek ABD, İngiltere ve Fransa tekelinde bulunan tek taraflı pervasız saldırgan politikaların artık başka ülkelerce de yapılacağı daha şiddetçil birçok merkezileşmeye işaret ediyor. Topyekûn silahsızlanma, en azından askeri kuvvet indirimi hedefleyen küresel bir barış hareketi ortaya çıkmadan bu gidişin bizi 3. yeniden-paylaşım savaşına götürdüğünü görmek için kâhin olmaya gerek yok."
"Şiddetçil birçok merkezleşme" ve "3. yeniden-paylaşım savaşı"... Berlin Duvarı sonrası ortaya çıkan dünya düzeninin kirişlerinden yükselen çatırdamaya kulak kesilmek için herhalde artık erken değil.
***
Küresel bir savaş tehlikesini ve dolayısıyla -artık açıkça konuşulan- bir nükleer yok oluş riskini ortadan kaldıracak 'barış' bulunabilir mi? Belki de geçen 30 yılda dünyayı bugünkü noktaya getiren, 'tarihin sonu'nda yaşananları hatırlamak böylesi bir arayış için yola çıkış fikri verebilir.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla doğan boşlukta Çin'in öne çıkacağı öngörüsü yıllar içinde doğrulandı. Ancak bu ülke, sık sık kullanılan 'yumuşak güç' tarifine uygun bir çizgiyi koruyarak ilerledi, sıcak çatışma anlarında dikkatle dışarda kalmayı başardı, gücü daha çok 'ekonomik hakimiyet' ile anıldı. Ekonomik hakimiyet mücadelesinin her zaman silahlı çatışmaya evrilebileceğini tarihten biliyoruz ama Çin, bu riskin ortaya çıktığı her olayda manevra yapabildi. Yine de ABD ve Çin gibi iki büyük ekonominin sıcak çatışmaya girmiyor oluşu, dünyanın bölgesel yangınlar yaşamasını hiç engellemedi. Orta Doğu başta olmak üzere, Asya'da, Kuzey Afrika'da, Latin Amerika'da ve Doğu Avrupa'da hepsi hâlâ devam eden ya da her an yeniden yükselebilecek yangınlar...
Irak'ın Kuveyt işgali sonrası takılan "Birleşmiş Milletler müdahalesi" gibi meşruiyet iddiası yüksek tanımlanmış askeri operasyonların önce "NATO müdahalesi"ne, sonra artık apaçık şekilde "ABD-İngiltere bir de onlara eklenebilenler"e dönüşerek çıkardığı/büyüttüğü yangınlar...
Hepsi 'barış getirme' iddiası ile yapılmış ancak sivil-asker kayıpların artmasından, sıcak çatışmanın uzayıp gitmesinden, piyasa kurallarına göre işleyen demokrasilerin silahla 'yaygınlaştırılabilir' olmadığını defalarca kez göstermekten başka bir işe yaramayan uluslararası askeri müdahaleler.
Bugün Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısına, dün Irak'ın Kuveyt'i işgaline karşı çıkarken, bu hareketleri besleyen 'tek kutuplu dünya havuzu'nu görmeden gerçek bir 'barış' arayabilir miyiz? Çatışma bölgesi dışındaki ülkelere/halklara, "ABD mi, Rusya mı?" dışında bir alternatif sunabilecek bir barış yolu?
***
Hakan Güneş'in 'maalesef' diyerek andığı 'şiddetçil birçok merkezileşme' ihtimali, aynı zamanda Sovyet bloku sonrası kurulanın, artık tamamen tasfiyesi anlamına da gelebilecek bir yeni düzen demek olacak. Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 'bölgesel güç olma' iddiası taşıyan birçok devlette daha çok silahlanmaya yönelik en üst düzeyden gelen çağrıları/açıklamaları o yüzden duyuyoruz epeydir. Tek kutuplu dünyada bitmeyen savaşlar, 'çok merkezli şiddet' döneminde ne hale gelecek peki?
Dünyanın her yerinde, iş yerlerinden, okullardan, mahallelerden yola çıkarak 'gerçek ve büyük barış' ihtimalini aramaya başlamak için hiç de erken değil gibi görünüyor. Çünkü örneğin sadece Türkiye gibi bir ülkenin bile savaş döngüsü dışına çıkabilmesi büyük bir fark yaratacaktır.
"Üçüncü Dünya Savaşı”nın bu kadar açık konuşuluyor olduğu bir zamanda, barışı konuşmayı 'iyimserlik' ya da 'hayal' olarak görenler var evet. Epeyce de kalabalıklar. Ancak böyle düşünenler arasında savaştan kazanç sağlayacak ve onu yok olmuş bir dünyada -ya da Mars'ta? - harcamayı isteyebilecek olanlar dışındakiler herhalde asıl 'iyimser hayalciler'dir.
Paramparça olacak kirişlerin altında kendilerinin asla kalmayacağını düşünmek başka nasıl adlandırılabilir ki?
* Sinan Birdal'ın yazıları:
https://www.evrensel.net/yazi/90481/reelpolitik-ve-bastirilanin-geri-donusu
https://www.evrensel.net/yazi/90524/nato-genislemesi-ve-rusya
https://www.evrensel.net/yazi/90576/savasin-etkileri