Kırk komedyen kırkının da mikrofonu eğik
Diliyorum ki taş nice maya çalınmış bu coğrafyada bir gölün dibini boylasa da günümüz komedyenleri üzerine tartışma her daim sürsün, gülünsün ama geçilmesin!
Yazının bu ikinci ve son kısmı esasında amacı ortaya koymakta. Henüz ilk satırları kaleme alırken niyetim günümüz yerli komedyenlerini öyle böyle bir çerçeveye oturtmaktı. Bu şüphesiz boyu aşan bir uğraş olacağından kendimce bir rehber hazırlayacak, bazı başlıklar altında toplayacaktım çoğunu duyduğunuz isimleri. Daha sonra bunun güç bir iş olacağına kanaat getirip değinilerimi kırk komedyenle sınırladım. Çünkü herkesi izlemek, tek kişilik gösterilere denk gelmek mümkün değil. Biletli gösteri, YouTube vb. video paylaşım araçları ne denli çeşitlilik gösterirse göstersin tüm komedyenleri takip etmeye yetmiyor ve yazıya niyetlenenin yetersizliğinden öte sürekli gelişen, büyüyen bir alanın bereketine dair iyimser bir tabloyla karşılaşıyoruz.
İyimserliğimiz ise boşuna değil. Bu alan bereketli ve sürekli gelişmekte, yeni isimler gelmekte. Bazen parlaması beklenenler sönerken bazen parlayanlar popüler olma krizini yönetemiyor. Yaşıyoruz bunları. İnsanın olduğu yerde yaşanıyor ve yaşamın olduğu her yerde komedi var!
Sözü fazla uzatmadan günümüz komedyenlerini hangi başlıklar altında değerlendirebileceğimize dair önerilerime geçiyorum. Burada salt sahne komedyenlerine değil son yıllarda öne çıkan bazı sosyal medya şöhretlerine de yer verdim. Bazı başlıkların altı doldu bazıları tenha kaldı. Okur elbette bazı isimleri altında oldukları başlıkta değerlendirmeyebilir yahut bazı başlıkları yersiz bulabilir. Bu yazının her şeyden önce meseleyi tartışmaya başlamak, işe bir yerden koyulmak gibi bir amaçla yazıldığını hatırlatarak ikinci kısma gidelim.
TESPİTİN MİZAHI
Deneyimlerden başarıyla ayrıştırılmış gözlemlerin, genel yargıların mizahı diyebilir; toplumun mizahı ve sterilin mizahı olarak ikiye ayırabiliriz. Doğrusu sahnede işlemesi güç... Fazla sözel ama fazlalığı laf kalabalığından ziyade yargı ve varsayımların ağırlığından gelmekte. Buradaki sözellik sahnede komedyeni boşa düşürebiliyor. Komedyenler bu açığı yine söyleyişin yardımına başvurarak kapatmak için taklit ediyorlar.
TOPLUMUN MİZAHI
En kaba haliyle kurucu değil gösterici bir mizah ve yine eleştirel değil yoldan geçerken görüleni not düşer nitelikte yabancı, tarafsız bir mizah. Bu açıklama aslında 90’lar boyunca televizyon kanallarında yayınlanan skeçlerde izlediğimiz tarafsız çizgiye denk düşüyor. Yapmacık değilse bile yararsız.
Mahsun Karaca: “Röportaj Adam” olarak tanınan Mahsun Karaca yıllardır YouTube yayınlarında bu mizahın örneğini veriyor. Cut montaj tekniği kullanarak, daldan dala atlayan toplumumuzun haletiruhiyesini yansıtan ve bu yönüyle yayına bağımlı bir mizah bu. Stand-up performansı yok Karaca’nın fakat etki alanı itibarıyla yazının konusu komedyenler arasına ona da almak gerekiyor.
Oğuzhan Alpdoğan: Son dönemde parlayan Oğuzhan Alpdoğan stand-upçı değil. İşten çıkana/çıkarılana değin bir fabrika işçisiydi, mavi yakalıydı. Güçlü gözlemlerini tespite dönüştürerek, onlara çıkış (benzerlikten doğan merak) ve varış (çıkarılan dersle onaylanmış benzerlik) noktaları vererek videolarında öyküleyici bir üslupla kullandı. Seviliyor, beğeniliyor, samimi bulunuyor. Özetle bizi bize anlatıyor.
İstiklal Akarsu: Öyküleyici bir tarzı var. Deneyimlerini, anılarını esirgemiyor fakat çok net yerlere bağlıyor. Siyasi göndermeleri adrese teslim. Torpil, Atatürk seven yazlık site sakinleri vb. esprilerinde toplumun en azından bir kesiminin fotoğrafını çekiyor.
Doğan Tuncel: Kendini var eden, sahnede güldürmeye ısrar eden bir komedyen... Neredeyse on yıldır stand-up yapmakta. Ortalama bir mizahı var. Esprileri kararında ve büyük ölçüde tespitlere dayalı. Anadolulu kimliğini komedisine yedirmeyi başarmış. Buradan siyaset de çıkıyor, sosyal ilişkilere yönelik farklı yaklaşımlar da. Çatıştırıyor ancak itici değil.
STERİLİN MİZAHI
Sterilin mizahındaki steril tabiri yapanı değil yapılanı işaret ediyor elbette. Bahsi geçen mizahçıların “steril” oldukları yönünde bir iddiamız yok. Dahası bu mizaha “garantici” de diyebilirdik zira hem işlenen konular hem mizahçıların yaklaşımı alışıldığı ifade etmekte... Bir çeşit malumun ilamı. Toplumun mizahı daha genellemeci. Tipleri ve refleksleri ortaya koyuyor, kesişim kümesini tarıyor. Sterilin mizahı daha detaycı, daha özgün. Örneğin mesleklere daha incelikli bir yerden yaklaşıyor.
Giray Altınok: Altınok’un skeçlerde sahne tozu yuta yuta piştiği söylenebilir. Güldür Güldür sahnesinden önce bir doğaçlama ekibiyle yine televizyona Buyur Burdan Bak programında karşımıza çıkmıştı. Dolayısıyla sahneye hakim ve vücut dilini ustaca kullanıyor. Diğer yandan mizahının malzemesi tipleme ağırlıklı. İnternete koyduğu videolarda sorunlu çocuk ebeveynini, başından türlü maceralar geçen pilotu canlandırıyor.
Gökhan Ünver: Karakter yaratma yeteneğine sahip Ünver adeta anonimi taklit ediyor ve bu bakımdan hem nokta atışı gözlemler paylaşıyor hem bir tiplemeyi ete kemiğe bürüyor. Alpdoğan’ın beyaz yakalı versiyonu diyebiliriz. Orta üst sınıf bireylerin gülünç açmazlarını proje çocuk üzerinden kıyasıya rekabet gibi artık biraz da bayatlamış meseleleri konu alıyor. Kısa video ağırlıklı bir mizahı var. Beden dili güçlü. Öte yandan mimikleri ve ses tonuyla öne çıkıyor.
Buse Sinem İren: Tam bir yöresel mizah faciası! Temel, Dursun, Fadime, İdris gibi karakterlere “uy haçan da” dedirten çılgın 90’larda bu stereotip oldukça yaygındı. Hatta Yasemin Yalçın skeçlerinde “Hamsiye” diye elinde silahı kendisini terk etmiş kocasını kovalayan bir tipleme dahi vardı. İdari bakımdan Karadeniz coğrafyasının önde gelen şehri olduğu için adı çıkmış Trabzon’da herkesin Laz zannedildiği, Laz kültürünün ise hamsi, mısır ekmeği ve karalahanadan ibaret görüldüğü dönemlerde bu mizah iş yaptı ama artık alıcısının kaldığını söyleyemeyiz. Der ve her şiveye güleriz! Ne de olsa gülmek “alaycı” da bir eylemdir!
Yusuf Bilal Altıntaş: “Kürt komedyen” dendiğinde, yazıp arandığında, sorulup öğrenildiğinde karşımıza çıkan ilk isim. Şüphesiz haklı bir yakıştırma, bir sınıflandırma örneği. Zira Altıntaş’ın mizahı Kürt olmaya, Kürdü bilmeye, Kürdü anlatmaya dayalı. Şivesi, Kürt kimliğinin toplumdaki karşılığının altını çizmesi, genel geçer yargılar kullanarak bam tellerine dokunması toplumsal malzemeyi beceriyle işlediğini fakat yeni bir söz söyleyemediğini, yaratıcılıktan uzak olduğunu ortaya koyuyor.
DUYMAK İSTEDİKLERİNİZİ DUYAMAYACAĞINIZ, GÖRMEK İSTEDİKLERİNİZİ GÖREMEYECEĞİNİZ BİR MİZAH
Kâh hassasiyet tırmalayan, tabular kaşıyan bir delicilikle kâh seyircinin gözünün içine deli deli bakmak gibi sıradan ama geçerli sebeplerle; kışkırtıcı yahut yadırgatıcı performanslarla sahneye ayakları bassa dahi her an düşecekmiş gibi duran mizahçıları bu kısımda ele alacağım. İşitsel yönünü ofansif mizahta toplayacak, görsel yönü ise uyumsuza ayıracağım. Kısacası uygunsuz ile uyumsuz bu başlık altında buluşacak.
OFANSİFİN MİZAHI
Son yıllarda trend mizah dersek abartmayız. Ofansif olan; belli bir kesimde aranan, saptanan, üzerine konuşulan konumunda. Dünya genelinde politik doğruculuğun, kendisini hedef alan alaycılıkla birlikte yükselişi ofansif mizahı öne çıkardı. Ofansif mizah da keskin, alaycı ve elbette saldırgan. Yurdumuzda ise ofansif mizah örnekleri tartışmalara, soruşturmalara hatta tutuklamalara konu oluyor. Sosyal medya linci de cabası. İşin ilginci ofansif mizahın hedef alınmasının yanı sıra her şeyin mizahı olur mu tartışmasının yaygınlığı... Her kahve köşesinde bu tartışılıyor gibi bir hava esmekte. Sosyal medya yoruma ve lince imkân tanıdığı için “her şeyin mizahı” meselesi tüm satıhta kıyasıya tartışılıyor. Ama aslında bu mizahın duyulmak istenmeyenleri söylemesi, tabuları hatırlatması bir yana politik özden yoksun olduğunu ve günümüzdeki kullanımıyla ofansif mizahın, politik doğruculuğun düşman kardeşi olduğunu ileri sürebiliriz. Bu saldırganlığın havalı ve karşıt görüntüsü altında hatırlatıcı ama evcil bir taraf da var. Ofansif mizah çalar saatleri kapatmıyor! Düzene döndürüyor.
Deniz Göktaş: Yurdumuzda ofansif mizah denince akla gelen ilk isimlerden. Hatta çoğul takısının nezaket kaygılı belirsizliğini kaldırıp ilk isim demek daha doğru... Yılmaz’ınkine benzer bir markalaşmayı başardı Göktaş. Fatih Altaylı’nın programına dahi konuk oldu. Coolluğuyla dikkat çekiyordu bundan kelli popülerliğiyle tanınacak! Belki de ofansif mizahın alternatif mizah olduğu yönündeki yanılgıyı ünlendikçe kıracak. Gösterileri kapalı gişe olmayı sürdürecek, turneler turneleri izleyecek. O kumaşa sahip...
Göktaş sahneyle pek barışık değil. Beden dili zayıf, şova hâkim olması daha doğrusu esprisini duruşuyla pekiştirmesi güç. Ama taşı gediğine yerini koyuyor. Zeki metinler kaleme alıyor, setlerindeki seyir de dinamik. Gözlemlerini ve deneyimlerini gündelik yaşantıyla harmanlayarak sadenin politik mizahını yapıyor. “Yemenli çocuğun şiiri” ofansif ifadesinin karşılığı sayılabilir: “Yaş altı, yolun yarısı eder!”
Seda Yüz ile Pınar Fidan: Podcast birlikteliğini YouTube’a taşıyarak göze de hitap etmeye başladılar. Daha doğrusu bir arada göründüler çünkü ayrı ayrı sahne pratikleri mevcut. Hatta Fidan pandemi sürecinde Alevileri konu alan bir Madımak şakası dolayısıyla sosyal medya linci tattı, mahkemelik oldu. Onları birlikte değerlendirmek daha doğru çünkü pekişmiş bir mizah ortaya koyuyorlar. Bir araya geldiklerinde uyum sağlıyorlar. Yüz ortayı açıyor, son dokunuşu yapmak Fidan’a düşüyor. Tabii bazen vurguluyor ve şakanın cılkı çıkıyor. Üslup bakımından Göktaş’tan farklı olarak “değerler” üzerinde tepinmeyi seviyorlar. Toplumun yaşlılar, engelliler gibi eleştiremediği ama tam anlamıyla da barışmadığı belli kesimleri hedef alıp onlara yönelttikleri aşağılamaları geyik muhabbetiyle sundukları için daha rahatsız edici bir zemine yerleşiyorlar. Yanı sıra programlarında ele aldıkları başlıklara zekice yaklaşıyor, ince görüyorlar. Politik doğruculuğa mesafelerine karşın feminist çıkışlar sergilemeleri politik ifadelerini de güçlendiriyor.
Açıkçası ikilinin mizahı iyi fakat uzun süre katlanmak güç... Yorucular... Buradaki yorgunluğun sebeplerine kafa yormak lazım belki de... Ofansif oldukları için mi, kadın oldukları için mi, iki kadın oldukları için mi, politik doğruculuğa yaklaşımlarından ötürü tekinsiz oldukları için mi yoruyorlar? Muhtemelen hiçbiri... Uyumları yüksek ama çatışmasız bir akış sunuyorlar. Fazla paslaşıyor, vurguluyorlar. Sıkıyor haliyle. Gülüp geçmeye alışkın bir milletiz, güldürüp geçen komedyenler arıyoruz.
Özkan Çelik: Ani çıkışlarıyla ofansif malzemenin absürt yorumcusu, hamur yoğurucusu diye tanıtabileceğimiz, zerre sahne ışığı taşımamasına rağmen güldürebilen bir sihirbaz Çelik! Duymak istemediklerimizi söylediği gibi görmek istemeyeceğimiz de biri. Öte yandan hatta kendine yüklenmesi dolayısıyla yenilmişin mizahına da katabileceğimiz bir komedyen. Katamayacağımız tek küme özgüven sahibi insanlar. Bunun yerine Çelik’in şüphesiz bir kısmı abartı olmakla birlikte kendi deyişiyle birçok sıkıntısı var. Sahne şovunda belli noktalara bakarak konuşması sosyal fobisi olduğunu düşündürmekte. Ofansif mizahının dozu yüksek. Öyküleyici bir üslubu var. Geçişleri hızlı ama ofansif mizahta bu yadırganacak bir şey değil hatta meziyet bile sayılabilir. Bir köre güldükten sonra bir topala gülmeye hızlıca geçmeli aksi takdirde pişmanlık duyulabilir!
Cüneyt Nergiz: Kendisini Kürt komedyen kontenjanından sayanlar, onu oraya koyanlar bilmeli ki Nergiz bunun ötesinde ama anlatacakları nispeten sınırlı. Mesleğinden faydalanıyor, fizyoterapi seanslarından anılar aktarıyor. Mesleğinden bu kadar bahsetmesi (Babasının mesleğinden bahsedenler de az değil. İstiklal Akarsu’nun babası esnaf örneğin. Yahut albay emeklisi babalarının kulaklarını çınlatan Baturay Özdemir, Tuna Kalınsaz gibi ebeveyninden kopamayan nice komedyen var.) hayra alamet değil. Nergiz için de sahneye hâkim diyemeyiz ama malzemesinin sınırlarını iyi biliyor, yönetiyor. Geçişleri iyi.
İsa Çulun: Ofansif malzemesini heybesinde taşıyanlardan. Esprileri iyi fakat çok hazırlanılmış bir havası var. Yine de doğallığı yakalıyor.
Murat Gençoğlu: Ofansif mizah yaptığını söyleyen Gençoğlu, gözlem ve tespitleriyle halkın (geniş yığınların) karşısına bireyi konumlandırmış 90’lar Leman mizahı ile günümüz woke kültürünün açmazlarına aynı anda dokunabilmiş, köprü kurabilmiş bir komedyen. İngiltere deneyimi dolayısıyla Doğu-Batı çatışmasına da değiniyor, cinsel kimliklere de... Sahne performansı durağan fakat seyirciyle iletişimin kopuk olduğunu söyleyemeyiz. Bununla birlikte “çok anlatıyor”, çok benzetiyor, yaşamından kesitler aktarıyor. Hem samimi (burada zararsız anlamında kullandım) hem ofansif olunur mu?
UYUMSUZUN MİZAHI
Güldürmek, sahnede güldürmek için oraya ait olunması gerektiği fikrinin yanı sıra fiziken orayla çelişilmesi de komedi unsuru yaratabilir. Bir çeşit yoktan var etmeyle, görüntüyü aşarak, uyumsuzu, çelişiği daha da göze sokmak marifetiyle görünmez kılarak gerçekleşen bu mizahı da enerji uyumsuzluğuna yormalı. Sahnedeki komedyen yeteneğinden, hazırladığı setten, hitabetinden bağımsız “oraya” uygun düşmeyince bu durum gülmeye bahane olur.
Yasemin Sakallıoğlu: İyi bir karakter oyuncusu kumaşı taşıyan Sakallıoğlu kariyerine de sosyal medya skeçleriyle başlayıp oyunculukla devam etmesine rağmen sahne şovuna yöneldi. Reklam yıldızı da olan komedyen halktan bir portre çizerek sucuk ve boya reklamlarında boy gösterdi(1). Sakallıoğlu’nun gösterisini bir sahne şovu biçiminde yorumlamak mümkün. Onu yırtığın mizahına da yazmak mümkün... Ülker Sports Arena ve Harbiye Açık Hava gibi büyük salonlarda geniş kitlelere seslenmesi başarısını gözler önüne seriyor. Sakallıoğlu diğer yandan Ali Congun’un yaptığının bir benzerini yapıp şovunda popüler malzeme işliyor. Congun’dan farklı olarak sahnesi güçlü bu da onu daha popüler bir noktaya taşımakta.
Sakallıoğlu Zengo’da, Gupse Özay’ın Deliha’daki rolüne benzer şekilde bir Recep İvedik kompozisyonu çizmişti ki Özay’dan daha fazla benziyordu İvedik’e. Sahnede işlediği konulardan bağımsız tam da bu İvedik’i sergiliyor: kaba ve heyecanlı.
Hidayet Tılı: Kendisiyle çok fazla dalga geçen, bazen karşı cinse bazen Kızılderiliye benzetilen ve bu teşbihleri setine meze eden bir komedyen Tılı. Sempatik bir yanı var. Samimi, hitabeti kuvvetli. Sahneyle çelişmiyor ancak kendine dair şakalarına ağırlık verdiğinden sunduğu kimliği de tam manasıyla kavrayamıyoruz. Kendisinin taklidi Tılı.
Cihan Talay: Talay’ın bir deli bakışı var ve bu konuda herkesin hemfikir olacağını düşünüyorum! BKM MUTFAK tarafından televizyona hazırlanan ÇGHB’de de dikkat çekiyordu bu delişmen bakış ve enerji. Talay konuşurken her an tutulacakmış gibi duruyor. Bu duruşu esprilerinden bağımsız sahnedeki varlığını uyumsuz bir noktaya taşıyor.
UYANIĞIN MİZAHI
Mizahta yırtmayı bilenlerin, nereye vurduklarında ne tepki alacaklarını kestirenlerin, etüt etmişlerin, yorulmamış yorumlamışların mizahı da diyebiliriz. “Uyanıklar dünyası” 90’larda Mehmet Ali Erbil gibi isimleri ağırlıyordu. Ki kendisi bu adı taşıyan bir filmde rol almıştı. Bu mizah Cem Yılmaz’da şov dünyasının biletli bireyle diğer deyişle bire bir müşteriyle bağını buldu ve topluma tüketebileceğini verdi. Günümüzde Cem Yılmazlaşmasa da onun seyirciyle kurduğu sıcak ilişkiyi yansıtanlar var. Bunların bazıları genele bazıları nispeten dar bir kitleye hitap ediyor. Bazıları tipleme ağırlıklı bazıları meslek deneyim aktarıcı, aktarırken yaşatıcı cinsten bazıları ise suya sabuna dokunmayan siyasetin (“oğlum” diye seslenenleri kastediyorum) muhabbet kuşları... Ortak noktaları seyirciyle buluşmaları. Uyanıkların gösterilerine her zaman çok bilet kesildiği anlamına gelmesin bu sınıflandırma... Daha ziyade halka inmeyi bilenlerin, hemhâl olanların, abartmayanların mizahını işaret ediyoruz. Kısacası ofansif mizahın tam tersini...
Hasan Can Kaya: Konuşanlar programıyla bir konsept tutturup yürüdü Kaya. Sonra koşmaya başladı. Ne zaman tıkanır, ne zaman dalağı şişer bilinmez. Yırtmışın mizahını yapıyor. Aynı çizgide sürdürüyor komedisini. Esprileri sofistike değil, hazırcevap da sayılmaz. Doğrusu kurgucevap bir hava seziliyor girdiği atışmalarda. Konuklarıyla dalga geçerek, standart sorular sorup sataşarak bir gösteri sunuyor. Uyanık, yırtmış ve hatta yırtık bir komedyen... Programını YouTube’dan ilk izlediğimde Yılmaz Erdoğan’ın güncel bir versiyonu diye düşünmüştüm. Artık başka düşünüyorum. Kaya popülistlik noktasında ortaklaşsa dahi Erdoğan’ın duyarlılığına sahip değil.
Baturay Özdemir: Ankara çıkışlı, anılarından öğrendiğimiz kadarıyla özel üniversitede tahsil görmüş, albay emeklisi bir babanın gölgesinde büyümüş ve babasının mesleği gereği coğrafyamızın öte diyarlarını da gezmiş bir komedyen. Ailedeki, okul çevresindeki, komedyenlik pratiğindeki anılarını başarıyla anlatıyor. İyi bir hatip. Bu anlamda sahne performansı oldukça iyi. Seyirciyi yakalıyor. Seyirciye doğrudan seslenmediği işlerde sönük kalıyor nitekim. Başarısız bir talk show denemesi oldu.
Özdemir’in siyasi şakalarındaki malzeme yüzeysel ama herkese eşit mesafede kalma çabasıyla basit esprilerini sivri çıkış olarak satmayı beceriyor. Öngörülü, ölçülü, devamlılık arz eden bir siyasi mizahı var. Onun dışında gözlemlere ve dar çevresinde yaşadıklarına dayanarak aktardıkları anekdot olgunluğuna erişmiş, kıssadan hisse vermeyi biliyor.
Özdemir’in tarzı da dikkat çekici. Cem Yılmaz’ın enerjisinin bir benzerini taşıyor. Onun kadar dinamik değil, bir parça heyecanlı fakat kurduğu iletişim güçlü. Seyirciye sataşmanın kıymetini bilenlerden. Yine de esas numarası Yılmaz’ın bir sezgisini paylaşması belki. Yılmaz sahnede biletli seyircinin ötesine geçip video çağına uygun bir soğukkanlılıkla metni kalıcı, her zaman izlenebilir, erişilebilir bir tonda işliyordu. Temalar seçmesi, başlıklar üzerinden ilerlemesi biraz da bundandı. Özdemir de stand-up’ın o ayırt edici özelliğini kavramış, yarına sesleniyor.
Onur Gökçek: Bitirim bir mizah onunkisi! Mahalle abisini iyi çalışmış. Bununla birlikte taksici yahut sorumsuz, uğursuz erkek gibi ilginç tiplemelere imza atmış. Hızlı konuşuyor ve çabuk tesir eden bir üsluba sahip. Şakaları yaparkenki çabukluğu çağımızı esir almış video kültüründen esinlendiği için biraz cut montaj havası hissediliyor. Esprileri seyirciye geçiyor ama yoğunlaştığından, biriktiğinden dolayı etkisini yitirebiliyor.
YouTube’a yaptığı dizi Nemlizade dördüncü sezonu gördü. Üstelik bu ikinci denemesi! İlk denemesinde yayınladığı bölümlere sitede erişemiyoruz. Filmi de vizyona giren Nemlizade aynı zamanda birçok Tuz Biber komedyenini ağırlıyor. Konuk oyuncu girenler zamanla kalıcı oluyor. Böyle de bir silsile...
Ali Congun: Meslek ve memleket şakalarına boğduğu setinde hızlı konuşmasına rağmen şakalar arasında es verip seyirciyi tutabiliyor Congun. Tam bir sahne adamı! 90’larda “Ali Congun Şov” sunabilir, konuk alabilir hatta sıra gecesi düzeninde oturttuğu ünlülere türkü çığırttırabilirmiş. Sunumu güçlü... Malzemesinin hazmı kolay. Duruşmalar her zaman bu topraklara ayna tutmuş. Kültürel farklılıkları öne çıkarıyor. Her zaman tutar. Zaten tek kişilik gösterisinin adı da “Şehir Eliti”. Bu topraklarda elite vurmak her zaman tutar ancak gerçek anlamda elit hiç isabet almaz.
DENEYENİN MİZAHI
Şöyle soralım: “Denemeyen var mı?” Bu ülkede gofret reklamları bile deneyim esaslı bir çerçevede çekiliyor. Yahut son günlerde moda olmuş, beyaz giyimli, saçları seyrek kahve sever bir beyefendi soruyor: “Denemek ister misin?” Komedyenler de deneyimlerini aktarmayı seviyorlar ve sezgisel bir ince çizgi de burada söz konusu... Ne kadarı kurmaca ne kadarı yaşanmış bu anlatılanların? Seyircinin cambaza bakması için bu ince çizgide yürümeyi büsbütün sahneye bırakması, aklını boşaltması lazım. Deneyen de bizzat denediğine değil denenebileceğine ikna edip gevezeliğini öyle sürdürmeli. Bu mizah epey yaygın... Seyirci, komedyen ayırt olmaksızın hemen herkesin, her denemişin ve çoğu zaman yanılmışın mizahı...
Nazmi Sinan Mıhçı: Mıhçı’nın bedenini sahnede görmüyoruz ama o tam anlamıyla bir sahne insanı! Sesini işittiğimiz, kukla karakteri Dayı’yı doyasıya seyrettiğimiz bir komedyen. Dayı ise video paylaşım sitelerinde yayınlanarak başladığı gösteri yolculuğunu çeşitli programlara konuk olarak sürdürdü nihayetinde talk showcu oldu, kendi konuklarını ağırlamaya başladı. Burada şüphesiz bir stand-up’tan ziyade bir şov programından söz edebiliriz. Dayı’yı konuşturan, bir bakıma Dayı vasıtasıyla konuşan Mıhçı’nın eleştirel muzip ve dinamik bir tarafı var. Alaycı, iğneyi de çuvaldızı da esirgemeyen bir komedyen.
Nebiye Arı: Büyük bir şeyi denemiş Arı, başörtüsünü çıkarmış. Tabii bununla gündeme gelmek istemiyor haklı olarak. İnsanlar kimlikleri üzerinden konuşulmak yerine yapıp ettikleriyle değerlendirilmeyi hak ve tercih ediyor elbette ama kimliği geçirdiği dönüşümlerle birlikte her komedyenin terkisinde hazır tuttuğu, kullanışlı bir şaka silahı. Arı da zaman zaman Konya’yı, ailevi ilişkilerini ve başörtülü aktivist deneyimini, sola bakışını paylaşıyor. Ofansif esprilerden kaçınmıyor bilhassa konu cinsellik olunca oldukça sert.
Melikşah Altuntaş: Stand-up gösterileri sunan bir isim ama ona komedyen diyebilir miyiz? Altuntaş bir şov insanı. Alternatif sunum insanı... Dolayısıyla sahne performansını bir deneme biçiminde anmak mümkün... Yüzüne taktığı konsept maskelerle film eleştirileri yapıyordu. Dalga geçiyor, veriyor, aşağılıyordu. Sinema bilgisi dikkat çekiciydi. Buyur Bi’de Burdan Bak doğaçlama programında yazarlık yapmış(2). Daha sonra film senaryosu da yazmış bir isim... Yer yer komik ama sahnede, maskeli performansı kadar iyi iş çıkarmadığı açık…
MAHREMİN MİZAHI
Yıkıldı perde eylendi viran/ Sahnede Havva sahnede Âdem/ kendi giyinik sözü üryan... Buna dediler güldüren insan.
Bu dizelerle başlamak istedim! Karacaoğlan dese beğenirdiniz; ben dedim, hor görmeyin kâfi! Peki, esas meseleye gelirsek buradaki mahrem tam olarak hangi mahrem? Sahnede konuşulmayan şey yok, sahne zaten mahremin antitezi bir anlama kavuşmuş durumda. Şov dünyasının o meşhur küçük insanı kapsaması, küçük insanın slapstick güldürü dışında sıradan edimleri ve fikirleriyle (büyük yaşamın büyüsünü bozarak) başlı başına komedi unsuruna dönüşmesi mahremi de mahrem olmaktan çıkardı. Çağımızda gündelik yaşamın her anının paylaşılması, her andan komedi devşirilmesi kısacası öz kaynakların çoğalması mahremi de cinsellik konulu şakalarla sınırladı. Mahremin mizahı bel altı deneyimlerin ve cinsel yaşama dair yorumların paylaşıldığı, bazen eğlencenin bazen “edepsiz” anekdotların öne çıktığı bir mizah.
YIRTIĞIN MİZAHI
Huysuz Virjin (Seyfi Dursunoğlu) hatta Öztürk Serengil tarzında, 60’lardan 90’lara süregelmiş sahne şovu kültürünü yaşatan ve seyirciye yönelik kısıtlamalara başvurmaksızın matine ruhunu suareye taşıyan içten, hareketli ve hararetli bir mizah. Efor isteyen, taklide, öykünmeye, abartmaya dayalı, seyirciyle ilişkiye göre şekillenen fakat ilk andan itibaren kararlı, bundan dolayı pervasız ve edepsiz bir performans.
Tutkum Boğuşmak (Utku Ergin): Sahne ismini bir aşk uzmanından alan Utku Ergin, kanıyla teriyle sahnede olduğu her dakikanın hakkını teslim ederek özgüvenli bir üslup benimsiyor. İlişki cerrahı diyebiliriz Ergin için. Kıvır kıvır saçları, iddialı takıları ve gömlekleriyle bir nebze drag queen auralı, bol cinsel şakalı, ilişkilere dair fikir vermeli, laf atmalı, konuşturmalı bir üslup. Seyircideki çekingenliği yırtıp atarak interaktifin hakkını veriyor. Ergin sahneye hâkim... Daha doğrusu başka bir personanın rahatlığıyla sahip olduğu özgüven, hata yapmaktan korkmaması, ses tonu ve enerjisiyle sahne ışığı taşıyan komedyenler arasında onu listede yukarılara yazdırıyor.
Nilüfer Yüce: Sahnede gitar çalanlardan... Enerjisi yüksek, mizahı renkli sayılmaz. Bel altı şakaları popüler. Kırmızı noktalı podcast adında bir yayını var. Adına aldanmayın, programların görüntü kaydına video paylaşım sitelerinde ulaşmak mümkün. Biraz laubali bir söyleyiş var Yüce’de. Programında ağırladığı konuklarına “kanka” diye seslenebiliyor. Sınıfsal ve kültürel anlamda birçok komedyene kıyasla iyi şartlardan gelmiş olmanın, iyi eğitim almanın, entelektüel ebeveynler tarafından yetiştirilmenin emarelerini “rahatlık” olarak görüyoruz belki de. Çünkü her şey sınıfsal. Güldürmek de!
Ali Rıza Tanyeli: Nemlizade dizisindeki fantezi düşkünü esnaf rolünde daha geniş bir kitleye hitap etti oysa yıllardır komedi filmlerinde oynuyor, stand-up yapıyor. Tanyeli bu esnafı çok iyi yaratmış. Esnafın merdivenaltı varlığı ile cinselliği fanteziler üzerinden yorumlayan ve arzularını fütursuzca dışa vuran yaklaşımını harmanlayıp, bu çarpıklığı seyircide şaşkınlığa çevirmiş. Oyunculuk deneyimi dolayısıyla tipi yönetmeyi sahnede var etmeyi biliyor. Sunumuyla değilse de malzemesiyle “yırtık” bir yerde Tanyeli.
PARTNERİN MİZAHI
Bu başlıkta çift olarak performans sergileyen komedyenlerimizin yanı sıra partneri eş biçiminde kabul edip mizahını eşe, özel hayattaki kişi ve kişilere dair espriler üzerine kurmuş komedyenleri ele almaya çalışacağız. Özünde sönük bir mizah partnerin mizahı... İnsanın kendine dair olanı anlattığı, kendini ifade ettiği dahası teşhire başvurduğu, soyunup dökündüğü çağda dolaylamaları baypas edip cinsel deneyimleri olanca yalınlığı (komikliği) ile aktarmak zekice sayılmaz. Aktaranlar zeki olabilir ama buradaki aktarım için zeka gerektiği söylenemez. Zira tavana ayna koymak mizahçıdan ziyade ustanın işi!
Özgür Turhan ve Deniz Bağdaş: Çift olarak en popüler mizah çiftimiz. Medeni durumlarıyla komedi yapıyorlar desek yeri ve bu anlamda ikili desek değiller, komedi dans üçlüsü desek değiller! Sayıdan ve oturuyor olmalarından kaybediyorlar! Turhan ve Bağdaş ayrı ayrı da gayet güldürmekle beraber çift oluşları, birbirlerini kışkırttıkları, paslaştıkları, gündemi de takip eden programlarla öne çıkıyorlar. Aralarındaki ilişki esprilerinde merkeze oturmuş.
Özge Özel: Gösterisinde şakalarını ağırlıklı olarak özel hayatından seçse dahi Özel’i partnerin mizahına almak doğru olmayabilir. Özel sahnede tek başına ve duygusal ilişkilerine gönderme yapan her komedyeni buraya almaya kalksak başka bir başlığa ihtiyaç kalmaz! Yine de Özel’i başka nereye konumlandırmalı bilmiyorum. Burada kalırsa hiç değilse soyadından dolayı "kötü şaka" yapmış oluruz.
İDDİASIZIN MİZAHI
Günümüz komedyenlerinin büyük kısmını bu kategoride değerlendirmek mümkün zira iddiasız olan salt söylem ve seyirciyle kurulan ilişki de değil esprinin dinginliği, kurulan iletişimin uçuculuğu... Kışkırttığında dahi anında unutulacak, bu yanıyla sahnede olanı sahnede bırakacak bir mizah... Elbette sessiz sakin komedyenler, bastırdıkları enerjileriyle buraya daha uygun düşüyorlar. Yenilgi anıları anlatanları, üzerlerinden tank geçmiş gibi yakınanları, kendi dünyalarına gömülmüşleri bu kervana katmak lazım.
Deniz Alnıtemiz: Komik ama geçişleri belirsiz tuttuğundan yekpare bir hikaye gibi anlatıyor. Haliyle esprileri bir süre sonra yoruyor. Es vermediği için potansiyelini de yeterince ortaya koyamıyor. Ofansif bir malzeme yoğuruyor ama ofansif bir ürün pişirmiyor. Radyoculuk geçmişi bulunan Alnıtemiz Moral Bozukluğu ve 31 filminde tanındı. “Şaka gibi film” tanımına uyan filmlerimizdendi. Komedyen orada da iyi bir performans sergilemişti.
Caner Dağlı: Bağcılar’dan geldiğini vurgulayan bir komedyen Dağlı. Hasan Can Kaya da yetiştiği Güngören’i çok fazla diline doluyor. “Varoştan geldim, dayak yedim, diş fırçalamanın geyliğe yorulduğu yerlerde piştim,” minvalinde ifadeleri bir çeşit savunmaya dönüşüyor. Gözlemlerin yapıldığı yerin gölgesinde kaldığı bu durum bir iddiasızlığın, bir çekincenin işareti. Dağlı şovunda seyirciden kendisini puanlamasını istiyor. YouTube’a yüklenen gösterisinde bu kısmı çok uzun tuttuğunu görüyoruz. Bu nedir? Kompleks mi?
Akın Arslan: Sessiz sakin bir mizahı var. Duruşuyla sahnede parlamıyor ama yumuşak bir ton tutturduğu esprileriyle seyirciyi yakalamayı başarıyor.
Tuna Kalınsaz: Çok konuşan, hızlı konuşup bu anlamda hayli yoran bir komedyen. Üstelik performansını jest ve mimikleriyle de destekliyor. Bir mal bu denli övülüyorsa niteliğine dair şüphe uyandırması kaçınılmaz. Çok tanıdık bir mizah dili var Kalınsaz’ın. Başvurucu bir mizah… Bir yerlere gönderme, bir şeyleri çağırma, seyirciye bildiği şeyleri hatırlatma Kalınsaz güldürüsünün temeli.
Salih Tıraş: Görünüşüne dair bir iki espriyle idare eden bir komedyen. Sahnesi zayıf. Politik anlamda Doğu Demirkol yoldaşlığına yakın, onun çizgisine yerleşmesiyse pek mümkün gözükmeyen bir Tıraş. “Sol görüşlü ama sağ görünüşlü!” Sol favorisi uzun sağ favorisi kısa!
Uraz Kaygılaroğlu: Lise dizisi Pis Yedili’nin zengin çocuk kompozisyonundan doğup kendisine bir oyunculuk kariyeri inşa etti. Sahnede pek iddiası yok. Son dönemde dizilerden ziyade stand-up’a ağırlık vermiş bir görüntü çiziyor. Kötü değil ama esprileri hızlı geçiyor. Tepkiyi almadan geçince performansı düşüyor.
Samet Karadeniz: Taklit ağırlıklı bir gösteri sunuyor ya da öyle “sunuluyor”. Sosyal medyada onu genellikle Tayyip Erdoğan ve Ekrem İmamoğlu taklitleriyle yahut ODTÜ muhabbetleriyle izliyoruz. Gözlemleri iş görür. Ki bir taklitçi için gözlemin önemi yadsınamaz. Öte yandan şakayı kavrayışı da iyi neyi nasıl aktaracağı noktasında kafası berrak. Buna karşın metni zayıf, espri evreni dar.
GICIĞIN MİZAHI
Gıcık ama gülüyoruz! Bazı donuk bazı agresif çoğun sönük ama hep bir sevimsiz hep bir sevimsiz! Sahneye uymamanın zoraki bir mizahla buluşup seyirciyi sıkmanın, o gerilimle orada tutmanın adresi gıcığın mizahı. Sahnedeki zıtlık karşısında kalmamıza, katlanmamıza gülüyoruz büyük ihtimalle. Yani kendimize...
Doğu Demirkol: Bir stand-up faciası! Duruşu, mikrofonu tutuşu hemen hiçbir bakımdan sahnede bir anlam kazanmıyor ama tam da bu sebeple tırnaklarıyla kazıyıp bir yerlere geliyor. Demirkol FETÖ’cü taklitleriyle izlendi ilk olarak. Gülen Cemaati o zaman FETÖ değildi tabii! Maklube ritüeli, akşam sohbetine çağıran abiler üzerinden romantize ediliyor, güldürü unsuruna çevriliyordu. Demirkol Yetenek Sizsiniz’de parladı. Daha doğrusu sansasyonla var oldu. Onu yuhalamalarınız var etti! Seyirciyi karşısına alan komedyen ters cevapları, zeki olduğuna dair inancı ve itici beyanı ile ilginç bir portre çizdi. Sonrası yükseliş devri… Mütedeyyin mizahına başvuranlardan Demirkol ve aile üyeleri arasındaki ideolojik çatışmayı başarıyla öyküleştirenlerden. Onu uyumsuzun yahut deneyenin mizahına da dâhil edebiliriz.
Caner Özyurtlu: Kadıköy bir komedyen olsaydı kesinlikle Caner Özyurtlu olurdu! Ama bunun sebebi Kadıköy’ün bütün renklerini Özyurtlu’da görmemiz değil tersine Özyurtlu’nun Kadıköy dışında anlam ifade etmeyecek bir yaşam kavgası vermesi. Steril, “uyuz”, hepsinden öte bencil ve tüm bunlar performansına yansıdığı dahası yaşam biçimine dönüştüğü için alabildiğine Kadıköylü. Öyle ki Caner Özyurtlu yerine “Caner Kadıköylü” de diyebiliriz, özyurdunun Kadıköy olduğunu hesaba katarak. İnzivaya falan çekiliyor arada, özeleştiriler getiriyor. Senaryo yazıyor, bir şeyler yapıyor ama mimlenmiş bir kere!
NOKTALARKEN
Sürçülisan ettiysek affola deyip gireyim bu son satırlara. Son dediysem lafın gelişi... Biz güldükçe yeni başlar uzanacak sahneden, yeni yüzler göreceğiz. Mimikler oynayacak, gamzeler şenlenecek, gönüller hoş olacak. Biz “içinden geçtiğimiz şu zor zamanlar”da ve sonrasında da düne bugüne yarına, her şeye ama her şeye güldükçe, “her şeyin mizahı”nı yaptıkça kültür genişleyecek, iklim yumuşayacak; omuzlar daha bir yan yana gelecek, eller birbirini arayacak sebatla. Son başa dönecek, mizahın çemberi gezinecek asık kaldırımlarda. Birileri yerde “film çevirecek” birileri gökte kuş sevecek... Hayat akıp gidecek ve insan tefi alacak eline, çalacak aklından geçeni, kavuşturacak söze... Tefe konulup çalınacak, öyle yaşanacak günler. Nasreddin Hoca’nın maya çaldığı gölden özünü almış bir ağaç büyüyecek sonra, dallanıp budaklanacak, gürleşecek alabildiğine. Yürek o dalları gözleyecek, kağıdın hayalini kuracak. Yapraklarda gezinecek zihin; an’a basarak, anıya sığınarak ve kağıda dökülecek içi o dem, kişi dökecek içini, bulacak esprisini böyle.
Yazıyı noktalarken bunun cürmünce bir çakıl taşı olmasını umuyor ve diliyorum ki taş nice maya çalınmış bu coğrafyada bir gölün dibini boylasa da günümüz komedyenleri üzerine tartışma her daim sürsün, gülünsün ama geçilmesin!
1. Yasemin Sakallıoğlu, Buse Sinem İren ve Çağla Alkan gibi stand-up yapan komedyenlere başka bir yazıda değinmiş yanı sıra Ecem Erkek, Gupse Özay ve Aslı İnandık gibi televizyona yahut sosyal medyaya iş yapan isimleri de değerlendirmiştim: https://sacinitarayanlarintaragi.home.blog/2020/10/24/cagimizin-yasemin-yalcini-yarismasi-sonuclandi/
2. Buyur Burdan Bak ve devamında gelen Buyur Bi’de Burdan Bak birçok komedyenin yetişmesine, tecrübe kazanmasına vesile oldu. Giray Altınok ile Kerem Özdoğan daha sonra Prens ve Var Bunlar’da birlikte çalıştılar. Dilşah Demir, Alper Baytekin ile Doğan Akdoğan oyunculuk kariyerini sürdürdüler. Özgün Bayraktar’ı ise Güldür Güldür Show’da izliyoruz.