Yine “Dünya’nın merkezi benim” iddiasında olan bir şehirle karşınızdayım. En büyük dertleri, aynı kefeye konulmaktan hoşlanmadıkları komşularından farklarını ortaya koyabilmek ve “bozkırda açan çiçek” olduklarını ispat edebilmek... Abartıp “Türkiye’nin Amstredam’ıyız” diyen de yok değil hani. İşte karşınızda ozanların ve pekmez akıllıların şehri Kırşehir (Gırşeer)...
Malumunuz Kırşehir’in pekmezi ünlüdür. Günlerden bir gün Kırşehirli pekmezci, Ankara pazarına gitmiş ve kısa sürede tüm ürünlerini satmış. Sonra ihtiyaçlarını almak için pazarı gezmiş, gezmiş, gezmiş ve başka bir satıcıdan pekmez satın almış. Tabii millet şaşkın. Nedenini soranlara “Pazarda pekmezden daha değerli bir şey bulamadım” demiş. Herkes bıyık altından gülmüş ona. Bir hafta sonra bizim Kırşehirli, tekrar Ankara’ya gelmiş ve bir önceki hafta satın aldığı pekmezleri bu sefer üstüne kâr koyarak satmış. Pazar esnafı bundan böyle tüm Kırşehirlilere “pekmez akıllı” demeye başlamış.
Kimisine göre işte başta davranışları saçma görülüp sonrasında anlam verildiğini anlatmak için Kırşehirlilere “pekmez akıllı” deniliyor kimine göre ise “çevresinde uyanıklığı ile tanınan iki komşu şehirlilerin -Kayseri ve Yozgat- aksine para ve pulla ilgisi olmadığı” için...
BOZKIRDA AÇAN ÇİÇEK Mİ?
Madem bu konudan söz açıldı; Kırşehir’in sınır komşularını sıralayalım: Kırıkkale, Yozgat, Aksaray, Nevşehir ve Ankara. Bu komşuların bir ötesinde ne var: Çorum, Çankırı, Kayseri, Niğde ve Konya.
Ekşi Sözlük’te “Sahil kenti olacakken yanlışlıkla İç Anadolu’ya düşen bir şehir gibi gelmiştir hep”, “Muazzam seviyede mini bir Eskişehir potansiyeli bulunduran şehir”, “Türkiye’nin Amstredam’ı”, “Medeniyetler Cumhuriyeti” gibi yorumlar olsa da çoğu kişi, Kırşehir’i ve komşularını “çomar” iller listesine almış. Öncelikle bu söylemin bana ait olmadığını belirteyim ve ardından Türk Dil Kurumu’na göre “iri köpek” dışında “çomar”ın ne anlama geldiğine bakalım: “Hakaret yollu- terbiyesiz, kaba, saldırgan kimse.”
Bu sarmaldan ve söylemlerden dolayı Kırşehirlilerin en büyük derdi “Ama biz farklıyız” açıklaması yapmak zorunda kalmaları... Önce Anayasa referandumunda “hayır” oyu vermelerinin, sonra da otuz dokuz yılın ardından CHP’nin ittifakla belediye başkanlığını kazanmasıyla Kırşehirlilerin eli "sağlamlaşmış durumda... Öyle ki artık kendilerine “Bozkırda açan çiçek” diyorlar. Ama bir korkuları da yok değil! Zamanında Menderes, seçim sonuçları hoşuna gitmediği için 1924’de il olan Kırşehir’i, 1954 yılında ilçe yapıp Nevşehir iline bağlayarak cezalandırmış. 1957’de tekrar “il” olma hakkına kavuşan Kırşehirlilerin aklında tek bir soru var: “Kırşehir yeniden ilçe olur mu?”
Gerçi Kırşehir’le ilgili fıkramsı bir efsaneyi de anlatmadan geçmeyeyim: Bir Kırşehirli, İstanbul’a gider. Bulunduğu yerin adını sorar. “Kadıköy” cevabını alınca “Kırşehir’e şehir, Kadıköy’e köy diyenin...” diye başlayarak sinkaflı sözler söyler. Elbette alakası yoktur ama belediyenin, dezavantajlı grupların üretim yapması ve eğitim alması için yaklaşık 70.000 metrekarelik alanda kurduğu kampüse “Kır-Köy” adını vermesi, beni gülümsetti.
İLDEKİ DEĞİŞİM
Şu bir gerçek: Kırşehir, büyük ve büyük yatırımların yapıldığı bir il değil. Kendi hâlinde, bir ucundan diğerine otuz dakikada gidilebilen Anadolu kenti... Kırşehir yerine daha çok “Gırşeer” denildiğini duyabilirsiniz. Ahilikle ünlü olduğu için dükkân isimlerinde genelde “ahi” kelimesi kullanılıyor. Hemen her mekânda da şehrin ozanlarının fotoğraflarını görmeniz mümkün.
Çok çok eskilerde parklarında insanların kitap okuduğu, okuduklarının ya da dinlediklerinin sohbetlerini yaptığı, gül bahçelerinin türkülere yansıdığı, gençlerin birlikte eğlenebildiği ve ayrım yapılmayan bir şehir... Sonrasında betonlaşmanın plansız bir şekilde arttığını görmek; parklardaki ağaçların, “altında gençler buluşuyor, oturuyor” gerekçesiyle kesildiğini ve bir resmî kurumun pikniğine giderken yarı yolda sadece erkeklerin pikniğe gitmesine karar verilip kadınların otobüsten indirildiğini duymak gerçekten çok üzücü. Rahatça gidip içkinizi içebileceğiniz mekânlar olmamasına rağmen bu tür illerde içkinin çok tüketilmesi ile ilgili de kafamda çok basit baskılama denklemi var ama bu konuyu uzatmayacağım.
Bu elbette Türkiye’deki genel değişimden bağımsız değil. Anadolu’daki birçok ile baktığımızda, muhafazakârlaşmanın arttığı gözle görülür bir gerçek. Ama şu da bir gerçek ki Kırşehir, her zaman eğitim oranının yüksekliği, gençlerinin ülke genelinde derecelere girmesiyle de ünlü bir şehir.
AVRUPA’YA GİDENLERİN ÇOĞU NEDEN KIRŞEHİRLİ
Hani içindeyken kaçmanın yollarının arandığı ama uzağındayken özlenen şehirlerden Kırşehir... Her ne kadar Şemsi Yastıman’ın “Neyleyim denizi, ırmak istiyom!” dizelerini Kırşehirliler çok sevse de çoğu kişi ekmek parasını büyük şehirlerde ya da başka başka ülkelerde aramaya gitmiş. Tıpkı Aksaray gibi Kırşehir’de de tatil dönemlerinde bir sürü yabancı plakalı araç görebilirsiniz. Yurt dışında neden çok Kırşehirlinin yaşadığı ile ilgili Melih Aşık’ın bir yazısına rastladım. Gerçek mi bilmem, aynen aktarıyorum: “Olay 70’li yıllarda geçiyor... Bir gün Kırşehir’e tez konusunu araştırmak için uzun saçlı, sakallı bir Fransız üniversite öğrencisi geliyor. Araştırdığı konu, belli bir dönemde Avrupa’ya işçi olarak giden Türklerin büyük çoğunluğu neden Kırşehirli? Kendisine Kırşehir’de çat pat İngilizce bilen hocalar yardımcı oluyor. Fakat sorunun yanıtı bulunamıyor. Derken o günlerde 1980 darbesi patlak veriyor. Fransız öğrenciden kuşkulanıp sınır dışı ediyorlar. Birkaç ay sonra delikanlıdan mektup geliyor:
- Burada yaşayan Kırşehirlilerle konuştum, sorunun cevabını buldum...
Sonra da işin sırrını açıklıyor:
- Çünkü o dönemde İş ve İşçi Bulma Kurumu Başkanı Kırşehirliymiş.”
DÜNYA’NIN MERKEZİ BENİM! HAYIR BENİM!
Yine “Biz Dünya’nın merkeziyiz” iddiasıyla karşınızdayım. Nasıl ki Yozgatlılara göre Yozgat, Çorumlulara göre Çorum Dünya’nın merkeziyse Kırşehirlilere göre de Kırşehir dünyanın merkezi... Kırşehirliler tarafından Google’a, NASA’ya ya da bilim insanlarına göndermeler yapılarak, bunun doğruluğu üzerine tartışmalar yapılıyor. Koca koca adamların, kadınların ısrarla bunu savunup Kırşehir’in tanıtımını yapmanın en büyük aracı olarak bu iddiayı görmelerini ben bir türlü anlamıyorum. “Kadim bir şehirsin sen, titre ve kendine gel” demek istiyorum. Sen ki “Bozkırın Tezenesi” Neşet Ertaş’ı, Âşık Said’i, Muharrem Ertaş’ı, Ali Çekiç’i, Şemsi Yastıman’ı bağrından çıkarmışsın! Birçok medeniyetin tarihî izlerini hâlâ taşıyor, sayısız aktiviteyi gerçekleştirmeye imkân tanıyacak doğal güzellikleri barındırıyorsun! Peki, hangileri bunlar?
KALE NEREDE?
Kırşehir’in ortasında akan Kılıçözü Çayı’nın yanı başındaki yığma tepeye, halk “Kale” diyor ama ortada bir kale yok. Halk arasında söylenen “Kale’de evi, Kındam’da bağı olmayana kız verilmez” sözüne istinaden, zamanında burada evlerin de bulunduğunu düşünülüyor. Öte yenden Çayağzı kasabasında Cemele, Kısılca köyünde Keçi, Kaman’da Ömerhacılı ve Kuş kalelerinin kalıntılarını görebilirsiniz. Adını zorlu yıllarından alan Keçi Kalesi, ildeki en büyük kale...
KÜMBETLER, TÜRBELER, CAMİLER, KİLİSELER
İslamiyet’ten önceki dönemlerden itibaren zengin bir mezar anıtı geleneği bulunan Türkler, İslami devirde de türbe ve kümbet adı verilen iki değişik forma sahip mezar anıtları yaparak bu geleneği sürdürmüşler. Kırşehir’de de bunlardan bolca bulunuyor. En bilinenleri Melikgazi, Fatma Hatun ve Kalender Baba kümbetleri; Aşıkpaşa, Cacabey, Ahievran, Süleyman Türkmani, Muhterem Hatun, Yunus Emre ve Aflak Baba türbeleri... Tespit ve tescili yapılan 100’ün üzerinde höyük, bu höyüklerden Çağırkan’da Kalehöyük Arkeoloji Müzesi; en ünlüleri Alaaddin, Lala (Lale), Çarşı ve Kapucu olmak üzere çok sayıda cami; Üçayak, Hacıfakılı, Aksaklı ve Altınyazı kiliseleri; volkanik kayalara oyulmuş Manastır ve Keşiş Sarayı; Hacıbey, Bekir Efendi, Ağaların ve Sülükçülerin konakları; Kızılırmak’taki Kesikköprü ve Cacabey Kervansarayı yine Kırşehir sınırlarında yer alıyor.
Yukarıdaki cümlede Cacabey ismini sıkça okudunuz. Şehrin en önemli simgelerinden Cacabey Gökbilim Medresesi, Kılıçaslan oğlu Keyhüsrev zamanında Kırşehir emiri Nurettin Cibril Bin Cacabey tarafından 1271-1272 yıllarında bir gözlem evi medrese olarak yaptırılmış. Sonradan camiye çevrilen medresede, döneminde astronomi yüksekokulu olarak hizmet etmiş; matematik, fizik, kimya gibi konularda da eğitim verilmiş.
YER ALTI ŞEHİRLERİ
Kırşehir’de, Hıristiyanlığın hızla yayıldığı Roma dönemine ait, ibadet ve sığınma amacıyla yapılmış on beş civarında, irili ufaklı yer altı şehri tespit edilmiş. Yani fobiniz yoksa Kırşehir’de yerin üstünde olduğu kadar yerin altında da vakit geçirebilirsiniz. Bazılarına göz atalım:
Mucur Yer Altı Şehri, yerden yedi-sekiz metre derinlikte, yumuşak kayalara oyularak yapılmış. Günümüzde kırk iki odaya sahip olan yer altı şehrinde, dehlizler, ahırlar, ibaret yerleri, gizli yollar ve geçitler bulunuyor.
Kapadokya bölgesinin en büyük yer altı şehirlerinden biri olduğu sanılan Kümbetaltı Yer Altı Şehri’nde elektrik donanımı ve gerekli düzenlemeler gerçekleştirilemediği için sadece giriş bölümü ile birkaç odası gezilebiliyor.
Bir manastır ya da konaklama yeri görünümündeki Dulkadirli Yer Altı Şehri, kaya zeminin oyulmasıyla yapılmış üç ana mekân ve bu mekânlara açılan, içleri boş on odadan ibaret.
Düzgün mimarisi ve iki farklı renk toprak yapısı ile dikkat çeken Kepez Yer Altı Şehri de onlarca galeri ve odadan oluşuyor.
Etiler döneminden beri “Aşı” denilen demir oksit çıkarıldığı sanılan Aşılık Mağarası’nın içine göçükler sebebiyle girilemiyor.
Uyluk dağı eteğinde ise Uyluk şehrinin kalıntıları var. Şehrin çok eski olması ve toprak altında kalması nedeniyle tarihi hakkında kesin bir şey bilinmiyor.
İstanbul-Bağdat yolu üzerindeki Kabadurak şehir kalıntıları ise büyük taş yığınlarından oluşuyor ve harabe hâlinde.
GÖLLER GÜZEL AMA YA KURURSA?
Yerin altında biraz bunaldıysanız termal kaynaklar bakımından oldukça zengin olan Kırşehir’de çok sayıda kaplıca bulunuyor. Onu da istemezseniz Orta Anadolu’da bulunan birkaç tuzlu gölden biri ve dünyanın da önemli sulak alanlarından olan Seyfe Gölü’nün kenarına gidip kuşları, özellikle de dünyanın en büyük flamingo topluluklarından birini gözlemleyebilirsiniz. Sonbaharda giderseniz de yüz binlerce ördeği seyretmek çok keyifli olabilir. En güzel görüntülerin Seyfe köyü yakınlarındaki höyükten ve Badıllı mahallesinden izlendiği tüyosunu verip bir uyarıda bulunmak istiyorum. Son yıllarda gölü besleyen su kaynakları ile ilgili hatalı uygulamaların gölün büyük çapta kurumasına neden olduğu bilinen bir gerçek. Kuraklığın devamı hâlinde çok sayıda kuş türünün uluslararası kuş göç yolu üzerindeki bu bölgeye bir daha uğramayabileceği endişesi de küçümsenmemeli.
Kırşehirlilerin “su kenarı” dinlenme alanlarından biri de Kızılırmak üzerindeki Hirfanlı Baraj Gölü. Son yıllarda burada bulunan en yüksek su kuşu sayısının 133 bin 809 olduğu söyleniyor. Gölün kenarında plajlar ve tesisler de bulunuyor.
JAPON BAHÇESİ
Gelelim, Kırşehir’deki en ilginç yerlerden birine, yukarıda adını geçirdiğimiz Kalehöyük Arkeoloji Müzesi yerleşkesindeki Japon Bahçesi’ne... Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi tarafından otuz yıl önce, Prens Takahito Mikasa’nın Kalehöyük kazılarını başlatması anısına ve bölge halkına rekreasyon alanı oluşturulması amacıyla yaptırılan bahçe, yılın her mevsiminde ziyaretçi ağırlıyor. Japonya'nın, sınırları dışında bulunan en büyük botanik bahçelerinden biri... Sembolik Sumeru Dağı’nın minyatürünün bulunduğu bahçede yapay şelale, Japonya’dan getirilen renkli sazan balıklarının yer aldığı yapay iki gölet, Japon feneri, Budha tapınak mimarisinin örneği, yapay tepecikler dikkati çekiyor. Japonya’ya özgü kiraz, salkım söğüt, elma, eriği ve ayva ağaçları da bahçeye renk katıyor.
ÖZGÜRLÜK TUTKUSU
Çok alakasız olacak ama Kırşehir üzerine bu kadar yazıp çizip meşhur Kırşehir Cezaevi firarından bahsetmemezlik edemedim. 12 Eylül darbesi sonrası Kırşehir Cezaevi’ne konulan sol görüşlü bir grup tutuklu, Türkiye tarihinin en uzun kaçış tünelini bu şehirde kazdı. Yukarıda 118 metrelik bu tünelde çektirdikleri hatıra fotoğrafını görüyorsunuz. On sekiz kişi aylarca bu tüneli kazdı ve 17 Eylül 1998’de kaçmayı başardı. Ancak altısı bir gün sonra yakalanarak cezaevine geri götürüldü. Bir kısmı bir hafta içinde yakalanırken bir kısmı da yurt dışına kaçtı. Merak edenler Selman Altınöz’ün kaçış süreçlerini, yakalanmalarını ve o dönemki siyasi atmosferi anlattığı “Özgürlük Tutkusu” adlı kitabını okuyabilir.
ŞİRİN KIRŞEHİR
Buraya kadar ben anlattım. Burada sözü Neşet Ertaş’a bırakmak istiyorum. Gelin bir de Kırşehir’e büyük ustanın gözünden bakalım ve yazımızı memleketini anlattığı “Şirin Kırşehir” türküsünün sözleri ile bitirelim:
“Ana vatanımsın baba yurdumsun Ozanlar diyarı şirin Kırşehir Uzak kaldım gurbet elde derdimsin Hasretin bağrımda derin Kırşehir
Kimi engin kimi yüksek evlerininen Kimi fakir kimi zengin beylerininen Kazaların nahiyelerin köylerininen Gönlümün içinde yerin Kırşehir
Feleğin yazdığı kara yazıynan Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan Kara kaşlarıynan kara gözünen Aşık ettin beni birin’ Kırşehir (Yaktı bu bağrımı birin’ Kırşehir)
Garib'im engince gönüller alan Aşk-ı feryadıynan sazını çalan Ozanlar içinde pirimiz olan Muharrem ustadır erin Kırşehir”
Not:Fotoğraflar, Kırşehir Valiliği, Kırşehir Belediyesi, Kırşehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü internet sitelerinden alınmıştır.