1970 basımı Marquez’in ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ kitabını
aldım. Kitabın ilk basımı zaten 1967. İspanya’daki ilk basımı
olmalı bu. Üç plak aldım 45’lik 1964'te çıkmış ‘Seçilmiş Disco
parçaları’ diyor ki bir tanesi ‘Liverpool Sound’u. 1964 Beatles
sound'u olabilir ki henüz Beatles kaç aylık? Bilmiyorum, pikabım
yok.
Siz bu yazıyı okurken belki orada olurum. Barselona’da her pazar
kurulan sahaf pazarlarından biri burası. Yolun üstünde, bildiğin
cadde üstünde ya da ortasında demek daha doğru, yüksek bir çatıyla
kaplanmış bir alan sahaf pazarı olarak açılıyor, her pazar günü.
İspanyolca ve Katalanca kitaplar, arada İngilizce olanlar da var ve
plaklar.
Yanıma çok az para alıp çıkıyorum, yoksa hepsi bitiyor. Her
seferinde yeni ilkeler koyuyorum kendime. Bir önceki hafta aldığım
kitapları okumak zorundayım mesela. Yine de mesela 1936 basımı
orijinal dilinde, Katalanca Puig bulduğumda ve bir euro ise almadan
edemiyorum tabii ki. Almadığımda rüyama giriyor. Gelecek pazar
erkenden gidip kitabı buluyorum.
Koleksiyoncu değilim. Gezen birisinin koleksiyonculuk neyine
zaten ve John Fowles’un Koleksiyoncu'sunu okuduğum 90’ın
başından beri biraz korkuyla bakıyorum koleksiyonculara. –Galiba
kelebek vardı kitap kapağında.– Bir arkadaşım için kibrit alıyordum
dünyanın çeşitli yerlerinden, Hamza, Viranşehir’de kerpiç evleri
birlikte yaptığımız. Ama artık kibrit kalmadı dünyada. Her şey
çakmak. Kibritin dibine kibrit suyu ektiler.
Kardeşimin çocuğu için bira şişesinden sökülmüş bira
etiketlerini topluyordum bir ara. Arkasına hangi tarih ve hangi
barda içtiğimizi yazıyordum. ‘Bar 3 Amigos-Caracas-12-Haziran 2004’
yazıyordum mesela ya da 'Ramon’un evi teras-Havana-3-Ocak 2001'
filan. Bazen kim kim bira içtik diye de yazıyordum. Bir gün bu bira
etiketlerinin ardından, bizim içtiğimiz barlarda, yerlerde bira
içeceğini düşünüyorduk. İnsan öldükten sonra faydalı şeyler
bırakmak istiyor gelecek kuşaklara. Şişenin üzerindeki etiketleri
sökmek de başka iş. Biraz bira ile avucunu ıslatarak üstünde
gezdirip, yırtmadan sökmen gerek. Olmazsa aynı marka bir bira daha
içmek gerekiyor. Mecburen…
Arjantin’den bir işportacıdan özlü söz alıp evin duvarına
asmıştı kardeşim. "Servetimin yarısını biraya ve kadınlara
harcadım, gerisi boşa sarf edilmiştir" yazıyordu. Güzel söylemiş
Arjantinli ata. Boşuna bira bardağının en büyüğüne Arjantin
dememişler diyebilirdim ama bunu bilen bir Arjantinliye
rastlamadım. Birkaç tanesi bilebilir. Biz öğrettik onlara. Dört ya
da beşinci biradan sonra. Yani bira bardağı Arjantin yalan
kardaş...
Her yazıyı küçük bir sürpriz sonla bitirmekten hoşlanıyorum ya.
Bu sefer de okuyucu promosyonu yapayım. Yazıyı okuyan, ne biliyim
Face’de like eden, RT eden ya da mesaj atanların arasından üç
kişiye Barselona sahaf pazarındaki 45’lik plaklardan alıp, hediye
edeceğim.
Birer euro zaten ama benden de araba kazanacak değilsiniz
ya…