Kıvanç Sezer: Bizim gibi ülkelerde birey olmadan bir sistemin parçası olarak büyüyoruz
Kıvanç Sezer'le "8x8" filmini konuştuk. Sezer, "Tek mekanda üç kişi arasında geçen bir gerilim filmi çekmek istedim. Hikaye ise karakterleri tanıdıkça ortaya çıktı" dedi.
DUVAR - "Babamın Kanatları" (2016) ve "Küçük Şeyler" (2019) filmleriyle tanınan Kıvanç Sezer’in yeni filmi "8X8", dün sinemalarda izleyiciyle buluştu. Bir aşk, ayrılık ve ölüm üçgeni hikayesi anlatan film, kazandığı bir bursla yurt dışına gidecek olan Eda ve erkek arkadaşı Sarp’ı odağına alıyor ve ikilinin tatil için tuttukları bir Airbnb evinde, intihara kalkışan Can ile karşılaşmaları sonrası gelişen gerilim dolu olayları konu alıyor.
Kıvanç Sezer’in yazıp yönettiği filmde başrolleri, Alican Yücesoy, Ece Yüksel ve Halil Babür paylaşıyor. Yapımcılığını Kaan Korkmaz, Hatip Karabudak, Kıvanç Sezer, Emin Akpınar’ın birlikte üstlendiği filmin görüntü yönetmenliğini Hatip Karabudak, kurgusunu Selda Taşkın, sanat yönetmenliğini Ceyda Yüceer ve müziklerini Turgut Mavuk ile Can Saka birlikte yaptı.
Kıvanç Sezer'le "8x8"i konuştuk.
Sinema yolculuğunuz nasıl başladı?
Film izleyerek, filmlere hayran olarak ve yedinci sanata ben de katkı sunabilir miyim acaba sorusunu takip ettim. Biraz iç sesimi, biraz dış sesimi dinledim ve çeşitli eğitimlerin ve alınan kararların sonucunda önce kısa filmler, sonra belgeseller ve en sonunda da kurmaca filmler üretmeye başladım ve şimdi de daha iyi nasıl üretirim sorusunun peşindeyim.
'TEK MEKANDA ÜÇ KİŞİ ARASINDA GEÇEN BİR GERİLİM FİLMİ ÇEKMEK İSTEDİM'
"8x8"in hikayesi nasıl ortaya çıktı? Bir aşk, ayrılık ve ölüm üçgeni gibi temaları işlemeye nasıl karar verdiniz? Senaryo yazım sürecinden bahsedebilir misiniz?
Hikayeden önce kısıtlar ve koşullar ortaya çıktı. Tek mekanda üç kişi arasında geçen bir gerilim filmi çekmek istedim. Hikaye ise yavaş yavaş karakterleri tanıdıkça dertlerini dinledikçe ortaya çıktı. Ölüm, aşk ve ayrılık da evrensel temalar olduğu için hikaye yazıldıkça kenardan köşeden belirip önüme geldiler. Ben de elimden geldiğince bu hikayeye söz olmaya, ses olmaya çalıştım. Üç ya da dört draft yazdıktan sonra oyuncuların da katılımıyla senaryoyu ete kemiğe bürüdük.
8x8 ismi de oldukça merak uyandırıcı. Bu ismin hikaye ve temayla nasıl bir bağlantısı var?
Film, her biri sekiz sahneden oluşan sekiz sekans halinde yazıldı. Yani her bir satranç karesini bir sahne olarak düşünürsek tam olarak satranç tahtasını dolduran bir film oldu. Bu yönüyle hem bir motif hem de bir imge olarak satranç filmde önemli bir yer tuttu. Filmin ismine de böyle bir şekilde etkide bulundu. Hem çok şey söyleyen hem de hiçbir şey söylemeyen bir ismi oldu filmin.
'FİLMDE HİÇBİR KARAKTER MASUM DEĞİL'
Filmin üç ana karakteri arasında yaşanan gerilim ve çatışma dikkat çekici. Bu karakterlerin dinamiklerini oluştururken hangi duygusal veya toplumsal meseleleri ön planda tutmayı hedeflediniz?
Esasında filmdeki ana gerilim ve çatışma kaynağı çiftimizin ayrılmak isteyip de ayrılamaması, birbirlerine toksik bir şekilde bağlanmış olmalarıdır. Bu toksiklik özellikle Sarp karakterinde açığa çıkıyor ancak Eda’nın da pasif bir agresyon gösterdiği ortada.
Hiçbir karakter masum değil ve hiçbiri de inandıkları şeyde tamamen haksız ya da tamamen kötü değil. Gri bir alanda varlıklarını sürdürüyorlar. Gidememek, arzuların örselenmesi, manipülasyon gibi yaşadıkları durumlar hem filmdeki duyguyu hem de toplumsal olana dair göndermeleri oluşturuyor.
Filmde intihar gibi bir konuyu gerilim unsurlarıyla işliyorsunuz. Filmde gerilimi yansıtmak için hangi teknikleri kullandınız?
Üç filmimde bir şekilde intihar teması ortaya çıktı. Bu neden böyle oldu inanın hiç bilmiyorum. İntihara meylim yoktur, beni tanıyanlar bilirler. Ancak bu durumun kendisinin birçok insani çelişkiyi barındırması ve bir yandan büyük bir güç bir yandan da güçsüzlük olması gerçeği beni bu meseleyle ilişkilendirmiş olabilir.
Filmde, intihar dışında önemli bir gerilim unsuru da Sarp’ın patlamaya hazır bir noktaya gelmesidir. Bu filmin ilerleyen kısımlarında gittikçe güçleniyor.
Diğer bir unsur da Can karakterinin kendisi ve bir şekilde tutarsız tuhaf davranışlarla bu ilişkinin yanında yöresinde konumlanmasıdır. Böylece Can karakteri varlığıyla bir tehdit, bir kurtarıcı ya da bir terapist gibi farklı şekillerde konumlanarak filmin gizem ve gerilim dünyasını besliyor.
Filmin büyük bir kısmı tek bir mekanda, Airbnb evinde geçiyor. Bu minimal mekan tercihinin hikayenin gerilimine nasıl katkı sağladığını düşünüyorsunuz?
Güzel bir katkı sağladığını düşünüyorum. Airbnb özellikle pandemi ile birlikte çok yaygınlaştı ve şüphesiz ilginç durumlara da gebe bir sistem. Bir insanın kendi evini kısa dönemli kiraya vermesi ve özellikle böyle dünyanın ucunda hissi veren bir yerde bunu yapması, özel alan ile genel alanın birbirine karışması benim zaten ilgimi çeken bir konuydu. Binanın mimarisi ve konumu da filme özel bir boyut katıyor diye düşünüyorum.
'OYUNCULARA FİKİR AŞAMASINDA GİTTİM'
Alican Yücesoy, Ece Yüksel ve Halil Babür gibi oyuncularla çalıştınız. Oyuncu seçim süreci nasıl gelişti? Oyuncuların role adaptasyonu ve performansları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Oyunculara daha senaryoyu yazmamışken, fikir aşamasında gittim. Alican’la zaten "Küçük Şeyler"den (2019) tanışıyor ve ara ara da görüşüyorduk. Ece’yi ve Halil’i de oynadıkları filmlerden biliyor ve hayranlıkla takip ediyordum. Üçü de senaryodan bağımsız sadece fikir aşamasından projeye seve seve dahil oldular. Bu yolu onlarla birlikte yürümek çok keyifliydi. Senaryo ortaya çıktıktan sonra sete kadar sürekli provalar yaptık, karakterleri durumları ve içsel motivasyonlarını tartıştık. Aynı zamanda bir oyun yazarı olan Halil’in o gözle de çok kıymetli katkıları, eleştirileri de oldu. Biraz hızlı çekmek zorunda kalmam dışında bir şikayetim yoktu.
Film, gençlerin hayalleri, ülkeden gitme arayışları ve kimlik çatışmaları gibi sosyal ve politik göndermeler de yapıyor. Bu temaları işlerken izleyiciye nasıl bir bakış açısı sunmak istediniz? 8x8 ile izleyicilere vermek istediğiniz temel mesaj nedir?
Temel mesaj şu: Kimse kimsenin her şeyi olamaz. Bizim gibi ülkelerde birey olmadan bir sistemin, bir yanılgının parçası olarak büyüyoruz. Ondan da sonra da kendimiz olabilmek için uğraşıp duruyoruz. Yanlış ilişkiler, yanlış anlaşılmalar, pişmanlıklar içinde debelenip duruyoruz. Bu ülkeden giderek, biraz kilo vererek, takipçi sayımızı artırarak ya da daha yüksek maaş alarak bunlardan kurtulacağımızı düşünüyoruz. Ama bu ne kadar doğru? Bence pek değil. Biraz kendimize bakalım, biraz çevremize bakalım ve becerebildiğimiz ölçüde geçmişin yüklerinden kurtulalım. Ve kimsenin her şeyi olmaya çalışmayalım.
Film yapım aşamasında karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi?
Yukarıda da belirtiğim üzere hızlı çekmek zorunda kalmak beni en çok zorlayan şeydi. Bütçemiz çok az olduğu için bu zorunlu bir durumdu. Ama yine de istediğime yakın bir sonuç aldım. O yüzden filmimizle barışığım.
Bu filmde sizi etkileyen veya ilham veren filmler, kitaplar ya da deneyimler var mıydı? Filmin hikayesiyle kurduğunuz bir bağ ya da sizin için kişisel bir çıkış noktası var mı?
Birbirinden bambaşka ve filmden de bambaşka olan bazı yönetmenler ve filmler beni etkiledi. Genel olarak Cristian Petzold sineması ve özelde "Jericow" (2008) filmi hikayesiyle, Bergman sineması ve "Persona" filmi mekan kullanımı ve duygusal derinliğiyle, Memduh Ün’ün "Üç Arkadaş" (1958) filmi küçük bir ekip tarafından ve herkesin birden fazla işi yapmasıyla etkiledi.
Bir de yine filmden çok alakasız ama "Inland Empire" (2006) filminde David Lynch’in sinematografiyi ve görselliği bildiğimiz güzel görüntü dışında başka bir yerden kurmasıyla bana esin kaynağı oldu. Spesifik bir kitaptan ise bahsedemeyeceğim.
Gelecek projelerinizden bahsedebilir misiniz?
Projelerim çok ama henüz çekim sürecine yaklaştığım bir projem ne yazık ki yok. Olması için çaba gösteriyorum.