Kıymet Coşkun: Tarık Akan toplumsal filmler için Ertem Eğilmez'e baskı yaptı

Kıymet Coşkun'un kaleme aldığı, Tarık Akan – Ülkemin Güzel Yüzü adlı kitap Can Yayınları etiketiyle okuyucu ile buluştu. Coşkun, Tarık Akan'ın hayatındaki kırılma anlarını, siyasi tavrını ve sanatını anlattı.

Abone ol

DUVAR - Geçtiğimiz günlerde Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu’nun kararıyla Kıymet Coşkun tarafından yayıma hazırlanan “Tarık Akan – Ülkemin Güzel Yüzü” isimli kitap, Can Yayınları’ndan çıktı. Tarık Akan’la uzun yıllar aynı vakıfta görev alan, beraber belgesel filmler üreten, pek çok kere sivil toplum eylemlerinde aktörle beraber olan Kıymet Coşkun’un hazırladığı bu kitap, Akan’ın sinemayla olan ilişkisinin yanında, demokrasi mücadelesini, eğitimciliğini, aktivistliğini, politik düşünme biçimini, magazinel bir tavra kaçmadan ilişkilerini ve dostluklarını da odağına alıyor.

Akan’ın doğumu ile başlayan çalışma, çocukluğunu, ilk gençliğini, sinema tarafından keşfini, peş peşe filmlerde oynadığı yılları ve sinema ile ilişkisinin azaldığını 2000’li yılları odağına aldıktan sonra, Akan’ın pek çok yönüne değinmekle birlikte, pek çok dostu tarafından da aktörün onlarda uyandırdığı hisleri ediniyoruz. Bu dostlar arasında Rutkay Aziz, Halil Ergün, Yavuz Özkan gibi isimler bulunuyor.

Kıymet Coşkun ile kitabın serüvenini ve Tarık Akan’ı konuştuk.

Kıymet Coşkun ve Tarık Akan

Klasik olarak başlayalım. Kıymet Coşkun kimdir?

Bu soruyu sorduğunuz için teşekkür ederim. İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji, felsefe öğrenimi görmüş ve bu dallarda öğretmenlik yapmış, çeşitli STK’larda çalışmış biriyim. Nâzım Hikmet sevgisi nedeniyle de bu büyük şairimiz için düzenlenen kampanyalarda yer aldım. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın içinde kuruluş öncesinden bu yana aktif olarak görev yapan ve Nâzım Hikmet üzerine çalışmalar yapan biriyim.

Önsözde, “Tarık Akan- Ülkemin Güzel Yüzü” isimli kitabın, Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla hazırlandığını söylüyorsunuz. Tarık Akan, sinemacı olarak türlü politik görüşleri savunan insanlar tarafından ortak değer olarak addedilirken, onu Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı tarafından üzerine bir çalışma yapılacak kadar değerli kılan şey neydi?

Öncelikle söylemeliyim ki bu kitap, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla değil, doğrudan Vakıf Yönetim Kurulu’nun kararıyla hazırlanmıştır. Tarık Akan’ın Nâzım Hikmet bağı ise Vakıf kuruluşundan da çok öncelere gider. Kitapta yer alan yaşamöyküsünde anlatıldığı gibi Tarık Akan, 12 Eylül diktası öncesinde Türkiye Barış Derneği’nin İzmir Kuşadası’nda düzenlediği bir Nâzım Hikmet etkinliğine katılır. Bu katılım 12 Eylül sürecinde açılan ikinci Barış Derneği davasında karşısına çıkar. Bu toplantıya katılması bir suç olarak dosyaya girmiştir ve Tarık Akan bu nedenle yargılanır.

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, 1991 yılında kurulur. Kuruluş hazırlıkları ise daha gerilere gider. Tarık Akan bu çalışmaların içinde aktif olarak yer alır. Ülkesinin halkının bağrında bastığı sevilen sanatçı Akan, Nâzım Hikmet için bir şeyler yapabilmeyi ona yönelik haksızlıkların giderilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması mücadelesinin öneminin bilincindedir. En başından son nefesini verdiği güne değin de Vakfın hiç değişmeyen bir yöneticisi olarak “Benim gerçek örgütüm, tek örgütüm Nâzım Hikmet Vakfı’dır” diyebilmiştir. Yani Tarık Akan’daki Nâzım Hikmet sevgisi soyut bir sevgi olmaktan uzaktır.

Kitapta, Tarık Akan’ın sinemacı ve STK’cı kimliğinin yanında, Rutkay Aziz’den Ataol Behramoğlu’na, Yavuz Özkan’dan Fazıl Say’a, farklı disiplinlerden gelen pek çok sanatçı ve yazarın Tarık Akan hakkındaki düşüncelerini ve duygularını da derliyorsunuz. İsimleri belirlerken neye dikkat ettiniz?

Evet, kitabımızda yaşam öyküsünün yanı sıra, sineması, eğitimciliği, filmografisi ve dostlarının tanıklıkları, düşünceleri de yer alıyor. Ki benim için en önemli bölüm de buydu diyebilirim. Kuşkusuz isimleri belirlerken zorlandık. Ama bir ölçü ararsak bu ölçümüz yaşanmışlıklardı. Yazıları, söyleyecek sözü olanlardan istemeye çalıştık. Kuşkusuz çok eksiklerimiz vardır. Ama ben de yazabilir miyim diyenlere de kapalı olmadık. Tek ölçümüz kendilerinin değil de Tarık Akan ile ilişkilerini, tanıklıklarını ve düşüncelerini anlatmalarıydı. Umarım bir başka kitap ile eksikliklerimizi giderir, yaşanmışlıkları daha çok belgelemeyebiliriz.

Tarık Akan - Ülkemin Güzel Yüzü, Kıymet Coşkun, 320 syf., Can Yayınları, 2017.

Tarık Akan’ın sinema oyunculuğu kimliğinin dışında bir diğer kimliği de sivil toplum kuruluşlarında sıkça görev alması… Bu kuruluşlar da Nazım Hikmet gibi, Aziz Nesin gibi kişisel üretimlerinin dışında politik görüşleriyle de bilinen aydınları odağına alan vakıflar oluyor. Çoğu sanatçının politik görüşlerini açıklamaktan korktuğu ortamlarda Akan’ın bu kimliğinin ardında durmasını, Tarık Akan’la aynı vakıfta uzun süre görev alan bir arkadaşı olarak nasıl yorumlarsınız?

Tarık Akan yurtsever, aydınlanmadan yana olan ve safını emekten yana çizmiş bir aydınımızdı. Her zaman haksızlıklara karşı çıkan, inandığı doğrular doğrultusunda yürüyen bir arkadaşımızdı. Bugünün deyimiyle de gerçek bir aktivistti. Demokrasi, laiklik ve özgürlükler konusunda olması gereken yerde durmaya özen gösterirdi. Örgütlenmelerin öneminin bilincindeydi. Bu nedenle çok sevdiği Aziz Nesin’in çok inandığı değerlerle kurduğu Vakfına sahip çıkmaktan geri durmadı. Bu nedenle Gezi sürecinde vahşice katledilen Ali İhsan Korkmaz Vakfı’nın kuruluşuna destek verdi. Bu nedenle Sine-Sen’in kuruluşundan, Çasod’a değin mesleki örgütlenmelerde yer aldı.

Yani toplumsal sorumluluğunun bilincinde bir aydın olarak susmak yerine, konuşmayı ve mücadele etmeyi yeğleyen bir yaşamdı onu huzurlu kılan.

Tarık Akan’ın dikkat çeken bir diğer yönü de eğitimciliği… Artık herkesçe bilinen öğrencisi olduğu okulu alıp, tadilattan geçirip bir eğitimhaneye dönüştürmesi pek kıymetli bizce. Peki sizce, Tarık Akan’ın bu denli bir yükün altına girmesine sebep olan olay neydi? Akan, eğitimin önemi ne zaman ve nerede kavradı?

Öyle sanıyorum ki ülkenin içinde bulunduğu koşullar onu eğitim konusuna yönlendirdi. Eğitimin öneminin bilincinde bir aydınımızdı. Eğitim sistemimizin çarpıklığı, pırıl pırıl zekâların yok olup gidişi karşısında ben ne yapabilirim düşüncesi de onu iteledi diyebilirim. O çocuklar, gençler için köhne düşüncelerden uzak bilimsel bir bakış açısıyla sorgulayan, yaratıcı yönlerini geliştirme ortamı sağlayan bir sistemin kurulabileceğini düşünüyordu. Kuşkusuz eski okulunun boş ve atıl olması da onu harekete geçiren önemli bir etmendi.

'İLK YILLARINDA HALKININ YABANCISI OLDUĞUNUN FARKINDAYDI'

Tarık Akan’ı sanatsal olarak etkileyen insanların başında Vasıf Öngören ve Yılmaz Güney geliyor. Sanatının içine politik bakış açısını oturtmaya çalıştığı yıllarda bu iki ismin önemi büyük diye düşünüyoruz. Ki sizce kitabınızda bu iki isme ayrıca yer veriyorsunuz. Sizce, Akan’ın toplumsal mücadelede etkin görev almak istemesinin, bu isimlerle bağlantıya geçmesinin –ki uzun yıllar onunla dosttunuz- temel motivasyonu neydi? Akan, sanatı ile neyi düşlüyordu sizce?

Şunu söyleyebilirim ki bu insanlarla tanışması aslında raslantısal değil. Kendisini sinemanın ortasında bulduğu yıllar ve bizim onu Ferit olarak izlediğimiz yıllar öyle uzun yıllar değil. Çok eğlenceli bir arkadaş grubunun içinde yer aldığı lise ve üniversitenin ilk yıllarındaki ülkenin içinde bulunduğu koşullara baktığımızda o çok ilgisiz gibi dursa da farkındalığının daha ilk filmlerinden sonra başladığını görürüz. Çevirdiği o Feritli filmleri sorgulamaya çok erken başlar. Kendisine tamamen yabancı olan zengin dünyanın, halkının da yabancısı olduğunun bilincindedir. Bu nedenle daha gerçekçi filmler çekilmesi için, bağlı olduğu yapım şirketinin sahibi Ertem Eğilmez’e baskı yapar. Bu baskılar sonrasında daha içine sindiğini söylediği Canım Kardeşim ya da Boşver Arkadaş filmleri çekilir. Ardından da Hababam Sınıfı. İşte bu sayededir ki yeni dostluklar edinir.

Vasıf Öngören ismi onun için yaşamsal önemde bir isimdir. Onunla tanıştığında -ki artık çok yakın dost olduğu Zeki Ökten aracılığıyla tanışır- zaten belli bir noktadır. Yani hazırdır. Onunla yaptığı oyunculuk çalışmaları onun sinemadaki oturmuşluğuna, ayaklarının yere basmasına yol açarsa da Marksizm dersleri onda başlayan değişimi sinema dışına da taşımasına yol açar. S,nema emekçilerinin hakları için düzenlenen Ankara yürüyüşünde en ön saflardadır. Sine sen’in kuruluşunda da! Artık onu emekten yana duruşuyla izleriz.

Evet Yılmaz Güney hayranıdır. Daha yarışmayı yeni kazandığında onu görmeye, tanışmaya gider. Kuşkusuz geri çevrilir ancak kırılmaz ve yoluna devam eder. Onunla tanışması da bir sinema mekânında değil, hapishaneye bizzat yaptığı ziyaret ile gerçekleşir. “Maden” filmini çevirmiş ve kendine güveni yerine gelmiştir. Artık istediği yoldadır.

Tarık Akan

Tarık Akan’ın özellikle yaşamının son yıllarında belgesel sinemaya ilgi duymasının –ki o üretimin içinde siz de yer alıyorsunuz- bilfiil yönetmenlik yaparak belgesel üretmesinin temel sebebi neydi sizce? Felsefi olarak gerçekliğin –ki belgesel sinema form olarak gerçeğe sadık kalmakla yükümlüdür- Akan’ın politik ve sanatsal kimliğinin neresinde olduğunu düşünüyorsunuz?

Öncelikle bu ülkede kalıcı bir şeyler yapma, bırakma düşüncesidir diyebilirim. Sinemada artık içine sinen projeler gelmemektedir. Oysa o sinemadan uzak duramayan bir sinema sevgisine sahiptir. Bir de Anadolu’ya, insanına bağlılığı onun harekete geçmesine yol açar. Anadolu topraklarının zenginliklerini bugünlere, geleceğe aktarmak gibi bir iş edinir kendisine. Bu, Anneye Adanmış Şehir Afrodisyas’ta, Anadolu’da Romalıların Ayak İzleri’nde olduğu gibi, köy enstitülerini anlatan Bir Meçhul Öğretmen ya da çok sevdiği Mustafa Kemal’in çağdaş beyinler yetiştirmek üzere yurt dışına okumaya yolladığı genç kızları konu alan Atatürk’ün Alev Çiçekleri’nde gösterir kendini. Bu filmler onun yaşama bakışının, politik duruşunun yansımasıdır kuşkusuz.