Yönetmen Emin Alper’in uzunca bir süredir merakla beklediğimiz
üçüncü uzun metrajlı sinema filmi Kız Kardeşler, Berlin Film
Festivali’nde yaptığı ‘premiere’inden beri birçok yurt dışı
festivalini dolaşmıştı ve duyduğumuz kadarıyla oldukça ses
getirmiş, çok olumlu tepkilerle karşılaşmıştı. Bütün bu olumlu
tepkilere, yönetmenin önceki filmlerinde beğenerek gözlemlediğimiz
farklı sinema dili anlayışını ve ele aldığı konuyu (taşrada
hapsolmuş bir aile ve çıkış yolları) da eklediğimizde, filmden
beklenti çıtamızı oldukça yükseltmiştik. Sonucun, bu
beklentilerimizi fazlasıyla karşıladığını söyleyebiliriz. Kız
Kardeşler, artık sinema dilini iyice olgunlaştırmış, başarılı bir
yönetmenin elinden çıkmış, güçlü bir yapım olarak dikkatimizi
çekiyor, beğenimizi kazanıyor.
Reyhan, Nurhan ve Havva, Artvin’in bir köyünde yaşayan, küçük
yaşlarda ‘besleme’ olarak şehirdeki bir tanıdıklarının yanına
gönderilmiş ancak bir süre sonra değişik sorunlarından dolayı baba
ocağına geri dönmüş olan üç kız kardeştir. Babaları, geri
döndüklerinde, onlara özellikle kötü davranmadığı halde, hem kız
kardeşlerden en büyüğü olan 20’li yaşlarındaki Reyhan hem de kız
kardeşleri Nurhan ve Havva, içinde bulundukları (daha doğrusu geri
gönderildikleri!) bu köy hayatından memnun kalmazlar ve her biri
geçmişlerinde yaptıkları hataları, beklentilerini ve hayattaki
amaçlarını sorgulamaya başlar. Bu esnada ister istemez kız
kardeşler arasındaki suçlamalar ve hesaplaşmalar da su yüzeyine
çıkacaktır.
‘AUTEUR’ FİLMLERİ
Kız Kardeşler’i, yönetmenin en ‘olgun’ filmi bulmamız, filmin
sadece mekan seçimi, atmosfer kurma, ‘mizansen’ (sahneleme) ve
oyunculuklar açılarından başarılı olması ve hiçbir açık
vermemesinden kaynaklanmıyor. Yönetmen filminin başarısı için bütün
bu öğeleri kontrollü bir şekilde elinde tutup güzel bir şekilde
filminin yapısına katarken, daha doğrusu onlarla filminin
senaryosunu ‘yoğururken’, bu tür filmlerin düşebileceği tuzakların
hepsinden zarif bir şekilde sıyrılıyor.
Genel olarak ‘sanat’ filmleri, özgün olabilecek, sıra dışı bir
senaryoya sahiptir ve karakterler derinlik taşır. Kuşkusuz filmin
mekanı da özenle seçilir, filmin ruhuna uygun olmasına dikkat
edilir ancak bazen bu ortamlar seyirciyi ilk bakışta vuracak,
derinden etkileyecek yerler değildir. Yönetmen, ana mekanın filmin
atmosferine uyacak ve senaryosunun gelişmesine elverişli olacak bir
ortam olmasını, seyircinin nefesini kesecek derecede şaşırtıcı bir
ortam olmasına tercih eder. Yönetmen Alper’in seçtiği Artvin köyü
ve onu çevreleyen doğa ise kolay kolay unutulacak türde bir
sinematografik mekan değil!
EMİN ALPER’İN AŞTIKLARI
Birçok yönetmen, filminin ana merkezine koyduğu mekanın
güzelliğinin büyüsüne kapılıp, oradaki doğal güzellikleri, huzurlu
havayı gereksiz derecede uzatıp, senaryoyu yavaşlatabilecekken,
Alper, böyle bir tuzağa düşmüyor. Kullandığı köy evini ve çevresini
tabii ki çok güzel kadrajlar eşliğinde resmediyor ancak bunu
yaparken olayların akışını veya karakterlerin derinliğini asla
zayıflatmıyor veya zedelemiyor.
Kız Kardeşler aslında sınırları belli bir mekanda (bir köy evi
ve çevresi!) ‘sıkışmış’, hatta ‘hapsolmuş’ insanların hikayesini
anlatırken, filmin can alıcı noktası, bu kişileri çevreleyen
mekandan ziyade bu mekanın içerisinde birbirleriyle yüzleşen
karakterler oluyor.
Yönetmenin dozunda kullandığı bir başka öğe ise, kullandığı
mekanın niteliği. Filminin ana karakterlerinin çoğunun bu köyde
mutsuz, sıkılmış ve buradan ‘çıkmak’ isteğinde olduğunu göz önüne
alınca, bu köyün son derece tutucu, yobaz, sert ve nefes almanın
bile izine tabi bir yer olmasını bekleyebiliriz. İkinci seçenekte
ise söz konusu köy normaldir hatta güzeldir ama ana karakterlerin
bulunduğu ev ortamı şiddetin, korkunun ve sapkınlığın kol gezdiği
adeta bir ‘cehennem çukurudur!’ (örneğin ‘Mustang’ filminde olduğu
gibi).
Kız Kardeşler bunların hiçbirini kullanmıyor ve aslında bütün bu
dramatizasyon öğelerine ihtiyacı da yok! Yönetmenin hedeflediği
şey, bize üç kız kardeşin yaşadığı eziyetleri göstermek ve
dolayısıyla buradan ‘kaçma’ isteklerini haklı çıkarmak değil.
Neden, neredeyse hayatın normal aktığı, kimsenin düşmanca bir tavır
sergilemediği (Reyhan ve Nurhan arasındaki kavgalar dışında) ve
doğanın çok güzel olduğu bir yerde, üç genç kızın şehre gitmeye
dair bu derece karşı konulmaz bir istek duyması. Başka bir deyişle
ana karakterler korkunç bir hayattan ‘kaçma’ değil, sıradan köy
hayatlarında bir ‘değişim’ peşinde koşuyor.
Yönetmenin asıl hedefi bu olmasa da, bizce tasvir ettiği köye ve
buradaki hayata ‘üstten bir bakış’ veya kötüleyen bir hava katmaya
ihtiyaç duymaması takdire şayan çünkü bu, onu, dışarıdaki
festivalleri dolaşan ve Batı’daki seyircide Doğu ve İslam
toplumları konusunda oluşmuş yerleşik yaklaşımları okşayan bazı
‘sanat’ filmlerinden ayırıyor.
Ancak dediğimiz gibi işin daha da ilginç olan tarafı, yönetmen
sanki bu tuzağa düşmekten özellikle imtina etmiş gibi durmuyor,
zaten kurmuş olduğu senaryo ve atmosfer böyle yollara girmenin
tamamın ‘dışında’ görünüyor.
KONUŞMALAR VE GETİRDİKLERİ…
Kız Kardeşler tarzındaki filmlerdeki konuşmalar ve bunların
doğurduğu sonuçlar, belki diğer türden filmlerdeki diyaloglardan
daha fazla önem taşır. Bu konuşmalar bazen bilinçli şekilde ‘boş’
yani amiyane tabirle ‘geyik’ sohbeti şeklinde gerçekleşebilir
(Tarantino), bazen ise karakterlerin duygularının ortaya çıktığı
‘az ama öz’ sözler tarafından dile getirilir. (Dardenne
Kardeşler)
Filmdeki ana karakterler ise konuşurken hiç ‘boş’ konulara
girmiyorlar ve demek istediklerini genelde lafı dolaştırmadan,
birbirlerinin yüzüne karşı söylüyorlar. Bu diyaloglardaki doğallık
ve tempo, konuşmalar ani şekilde sakin bir sohbetten şiddetli bir
tartışmaya hatta kavgaya dönüşse bile dengesini kaybetmiyor. Ufak
pişmanlıklar bazen mırıltılar şeklinde bazense herkesin
duyabileceği bağrışlarla dile getiriliyor ancak asla bir ‘zorlama’
veya ‘abartma’ hissedilmiyor. Üstelik film, bu konuşmaların
boyutunu benzerlerinden daha değişik bir yere koyuyor. Genelde
‘sanat’ filmlerindeki diyaloglar ‘sözsel’ bir şiddet taşısa da
bunlar, en azından kısa vadede, eylemsel sonuçlar vermez. Kız
Kardeşler’deki pişmanlık konuşmaları, suçlamalar ve itiraflar ise
bazen bir ‘arınma’, bazen bir ‘deşarj olma’, bazen ise ‘tahrik
olma’ amacıyla beklenilmeyen eylemlere dönüşüyor.
YAN OLMAYAN YAN KARAKTERLER
Kız Kardeşler ana karakter olarak üç kız kardeş Reyhan, Nurhan
ve Havva’yı gösterse de yan karakterler, yardımcı bir rolde sadece
ana karakterlere bir derinlik ve ‘çeşitlilik’ katmak için filme
müdahil olmuyor. Gerek üç kız kardeşe, ne olursa olsun her
döndüklerinde kucak açan ama aynı zamanda onları eleştiren babaları
Şevket olsun gerek yanına şehirde ‘besleme’ olarak gittikleri
Necati Bey olsun gerekse de Reyhan’ın biraz zorunlu olarak
evlendiği çoban Veysel olsun, her biri bazı durumlarda adeta ‘ana’
karakterlerden biri haline geliyor. Başka bir deyişle senaryoda
diğer filmlerde olduğu gibi ana olay/ana karakterler ve yan
karakterler/yan hikayeler gibi net bir ayrım yok. Ancak bu bir
karışıklık değil bir ‘sentez’ hissiyatı doğuruyor. Sadece belki
yarı deli kadın karakter Hatice biraz hikayeden kopuk görünüyor
ancak o da filmin finalinde konuyla ufak bir bağlantı kuruyor.
Filmin oyuncuları ise adeta ‘ışıldıyor!’. Başta üç kız kardeşi
oynayan Cemre Ebuzziya, Ece Yüksel ve Helin Kandemir olmak üzere
her karakter rolüne bir ruh, bir derinlik hatta yer yer, ince bir
mizah katmayı başarıyor. Karakterlerin konuşmalarındaki şiveden,
beden dillerinden inanılmaz bir ‘sahicilik’, bir ‘gerçeklik’
akıyor. Bu arada başta yan rol gibi gözüken ancak filmin giderek
merkezine kayan Veysel karakterini oynayan Kayhan Açıkgöz, ilk
sinema filmi rolü olmasına rağmen, adeta görmelere seza bir
performans sergiliyor.
Sonuç olarak, Emin Alper’in neredeyse galasını yaptığı şubat
ayından beri beklediğimiz son filmi Kız Kardeşler, bizce her has
sinemaseverin kaçırmaması gereken, tempolu, hiçbir ticari tuzağa
düşmeyen ve seyirciyi sonuna kadar içinde tutan çok başarılı bir
yapım. Başta da dediğimiz gibi: Kız Kardeşler hoş geldiler.
YÖNETMEN: Emin Alper
OYUNCULAR: Cemre Ebüzziya, Ece Yüksel,
Helin Kandemir, Kayhan Açıkgöz, Müfit Kayacan, Kubilay Tunçer,
Hilmi Özçelik, Başak Kıvılcım Ertanoğlu
TÜR: Dram
ÜLKE: Türkiye, Almanya, Hollanda,
Yunanistan