Kızılcık Şerbeti Cihangir'de bile izleniyor!

Kızılcık Şerbeti’nin başrolü yok, bütün karakterlerin hikayesini katman katman izliyoruz, bu da ilgiyi artırıyor. Senaristlerin var olan veya olmayan çatışma alanlarını Kızılcık Şerbeti özelinde izlettiği AB izleyicisinin daha seküler bir izleyici olduğunu söylersek dindarlar açısından bir temsiliyet sorunu ortaya çıkıyor diyebiliriz. Bu sorunlar izleyiciyi kutuplaştıran bir tarafa mı çekecek, yoksa birbirini anlamaya mı başlayacaklar göreceğiz.

Aylin Dağsalgüler aylindagsalguler@gmail.com

Televizyonda yeni sezonun ilk haftasında Yalı Çapkını reytinglerde önde başladı diye yazmıştım. O ilk haftadan sonra birinciliği Kızılcık Şerbeti aldı. Yalı Çapkını bu hafta 41. bölümünde izleyici sayısında büyük düşüş yaşadı. Bunun sebeplerini ve Yalı Çapkını’nda izleyiciyi izlemekten vazgeçiren faktörleri ayrı bir yazıda analiz etmeye çalışacağım, bu yazının konusu Kızılcık Şerbeti. İzleyiciyi öfkelendiren, izleyicinin öfkesi yatışsın diye Fatih’e tokat attıran internet sayfası kurduran (kimin yaptığını bilmiyorum, tanımayı çok isterdim), özellikle AB izleyicisini -bu sınıflandırmanın tüm yetersizliğine rağmen- yani eğitim seviyesi yüksek, belli bir meslek grubundaki izleyiciyi ekran başına toplayan Kızılcık Şerbeti dizisi.

İlk bölümünden itibaren yayın saatinde Show TV’de, eğer kaçırırsam ertesi gün YouTube’dan Kızılcık Şerbeti izliyorum. Bütün oyuncuları hayranlıkla izlemem bir yana, dizinin senaryosundaki çatışma alanlarının bazen bir kamu spotu didaktikliğinde gösterildiğini, sanat yönetiminin sınıf temsillerinde bazı uyuşmaz unsurlar kullandığını ve bazen dizinin rengiyle, kamera açısıyla çok daha iyi olabileceğini düşünüyorum. İlk bölümünden itibaren toplumun içindeki iki farklı toplumsal kimlik -muhafazakarlar ve laikler- arasındaki çeşitli tartışma konularını ekrana getiriyor Kızılcık Şerbeti. Bu kimliklerin hangi eşitsizlikler yüzünden toplumsal kimliğe dönüştüğüne dair pek çok örnek var. Gerçi bu eşitsizliklerin hangisi bugüne ait ya da hangisi yer değiştirdi mevzusu da ayrıca tartışılır. Ancak bize dindar bir aile ile seküler bir ailenin çocuklarının birlikteliği üzerine sundukları çatışmalarda kimin haklı çıkacağı, kimin daha adil olacağını merakla bekletirken temsil edilen karakterlerin arasındaki denge unsurları da tartışma yarattı.

Örneğin; dindar ailenin kadınları, Nursema’nın kendi gücünü eline alıp özgürlüğünü ilan etmesine kadar hep olumsuz olarak resmedildi. Pembe karakteri sanki bugünün el değiştiren sermaye ortamının negatif bir temsiliyken, Nilay zengin ailenin ‘zayıf’ oğlu ile evlenip aslında dindar olmayan ve etik olarak bütün sınırları ihlal eden karakteri temsil ediyor. Nursema’nın ilk başlarda müthiş vücut diliyle izleyiciye aktardığı olumsuz duyguları unutmayalım. Nilay birkaç bölümde içindeki iyiyi gösterdi ama kısa sürdü, Nursema ise dizideki iki kutbun sevgisini ve desteğini kazandı. Ama Pembe hep aynı kötülükte, hele bu hafta oğluna evlilik öncesi cinsel deneyimi olsun diye evine aldığı hizmetçi gündeme gelince sosyal medyada yine nefret objesi oldu. Aslında özellikle kadınlar özgürlükleri için birbirlerini desteklediğinde reytingler artıyor ama Pembe bu kadın dayanışmasının hiçbir zaman parçası olmuyor. RTÜK’ün geçtiğimiz sezon verdiği ceza da tam bu konulara denk gelmiş, bu da dizinin izleyiciden haklı olarak daha fazla destek ve ilgi almasını sağlamıştı. Kimin sözü hatırlamıyorum ama tam bu sıralarda ‘Cihangir halkı bile Kızılcık Şerbeti izlemeye başladı’ denmişti.

Bu sezon Nursema için bir araya gelen kadın dayanışması çözüldü. Doğa’nın akla hukuka sığmayan bir şekilde 40 günlük bile olmayan bebeğinin velayetinin Fatih’e verilmesi ve zorla bebeğin annesinden ayrılması Ünal Ailesi kadınlarınca zafer olarak kabul edildi. Nursema da burada sesini çıkartmadı. Zaten özgürlüğü için pek çok zorluğu göze almış karakter, bu sezon birden pasif bir kadına dönüştü. Örneğin Amerika’da lisans eğitimi alıp, tek başına yurt dışında yaşamış bir kadın neden hiçbir vasfı yokmuş gibi bir çekingenlikle acaba emlakçıdaki telefonlara bakabilir miyim diye düşünüyor. Ya da kredi kartlarını babasına geri vermesini isteyen Umut’un kendisine bir çeşit ekonomik şiddet uyguladığını düşünmüyor. Buna küçük bir itirazı Umut’un eve sabaha karşı gelmesine karşı çektiği restte oldu gerçi. Haftaya muhtemelen yine bir kadın dayanışması refleksiyle Mihri’ye destek olacak. Ancak karakterlerin yaşadığı bu sert değişimler sadık izleyicide soru işareti yaratıyor.

Diziye bakalım bu hafta ne çatışma olacak, dindarlar ve sekülerler birbirlerine nasıl gol atacak diye bakan izleyici her hafta ekran karşısında olmayabilir. Ancak hikayeyle bağ kuran, karakterlerle özdeşleşen izleyici için hayal kırıklıkları oluyor. İzleyici olarak benim hayal kırıklığım geçen hafta Nilay’ın ‘kapanma partisi’nde dua eden hoca hanımla Sönmez Hanım ve Alev arasında yaşanan diyalogdu. Duanın sonunda Sönmez hanımın bir hatırlatma olarak belirttiği Atatürk’ün duada anılması gerektiğinin ardından Alev’in de içimde ‘İzmir Marşı çalışıyor’ diyalogu zorlama bir çatışma alanı değil miydi? Toplumda sosyo-ekonomik olarak bu iki sınıfın (ekonomik olarak üst sınıf) arasında olmayan din-Atatürk çatışmasının zorlama bir çatışma karşılığı olarak gösterilmesini rahatsız edici buldum.

Eğer toplumsal gerçeklikler üzerinden kuruluyorsa hikaye, dindar sınıfın içindeki zenginlerin sekülerle benzer sosyal hayatı yaşamaları, kamusal alanda birlikte olmaları ve birbirlerini dışlayan değil, -evet belki yer değiştiren- ama evinin dekorasyonuyla, giyimiyle, sosyalleştiği mekanlarla birbirine benzeyen olduğunu da iddia edebiliriz. Bu yüzden temsil edilen iki sınıfın örneklerindeki bazı çatışma alanları zorlama geliyor. Bu da tribüne oynanılan bir spor müsabakasına dönebiliyor. Ancak özellikle son iki bölümdür Kıvılcım’ın çıkışları tam da gündeme, karma eğitime karşı çıkışlara ve Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı’nın müthiş başarılarına değil kıyafetlerine bakanlarına tokat gibiydi.

İzleyici ve bu alanda çalışan bir akademisyen olarak kendi duygularımı bir yana bırakıp acaba diziyi izlerken sosyal medyada paylaşım yapanlar neler yazıyorlar diye merak edip dün akşamki 34. bölüm başlarken atılan tweetleri Summarify alt yapısı ile topladım. 13 Ekim Cuma akşamı 20.00 ile 14 Ekim Cumartesi sabah 12.00 arasında #KızılcıkŞerbeti etiketiyle atılan 10 binden fazla tweet karşıma çıktı. Tam rakamı veremiyorum çünkü Elon Musk’ın Twitter’la sürekli oynaması bazı veri kayıplarına veya her veriye ulaşamamaya neden olabiliyor. En fazla tweet atılan sahnelerden biri Mustafa’nın Fatih’e sözleri olmuş. Fatih’e kibirli tanımını yapmak da Mustafa’ya yakışırdı. Diğer bir ilgi gören sahne Pembe’nin Mustafa için tuttuğu hizmetçinin ortaya çıktığı sahne olmuş.

Negatif tweet’ler elbette Fatih ve Pembe etrafında toplanıyor. Ertesi gün sabah atılan tweet’lerin son derece pozitif duyguda olduğunu, bunun sebebinin dizinin aldığı reyting paylaşılınca izleyicinin alkışı olarak not düşeyim. AB grubunda aldığı 10 üzeri reyting bu sezonun hem en yüksek AB reytingi oldu, hem de rakibi Yalı Çapkını ile arasında büyük fark açtı. Ancak Somera’nın sosyal medya reyting verilerine göre az farkla da olsa Yalı Çapkını’nın sosyal medyada daha çok reyting aldığını ekleyeyim. Yalı Çapkını izleyicisi azalsa da sosyal medya daha çok konuşuluyor demek ki.

Dizileri her hafta merakla bekleyen sadık bir izleyici grubu özellikle ilerleyen sezonlarda karakterlerin değişimini tutarsızlık olarak görebiliyor. Kızılcık Şerbeti’nin başrolü yok, bütün karakterlerin hikayesini katman katman izliyoruz, bu da ilgiyi artırıyor. Senaristlerin var olan veya olmayan çatışma alanlarını Kızılcık Şerbeti özelinde izlettiği AB izleyicisinin daha seküler bir izleyici olduğunu söylersek dindarlar açısından bir temsiliyet sorunu ortaya çıkıyor diyebiliriz. Bu sorunlar izleyiciyi kutuplaştıran bir tarafa mı çekecek, yoksa birbirini anlamaya mı başlayacaklar göreceğiz.

Tüm yazılarını göster