KKTC 38 yaşında: Kıbrıslı Türklerin 70 yıllık siyasi mücadelesinden arda kalanlar
Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cımhuriyeti'nin 38. kuruluş yıldönümü. Kuruştan bugüne Kıbrıslı Türklerin siyasi mücadele geçmişi nasıl seyretti?
DUVAR - “Kıbrıs’ta iki eşit halktan biri olarak kendi kendini yönetme hakkına sahip bulunan Kıbrıs Türk halkı, kendi topraklarında hür ve demokratik bir düzen içinde, kendi varlığını, milli ve kültürel kişiliğini, bütün insanların doğuştan eşit şekilde sahip oldukları temel hak ve hürriyetlerini korumaya kararlıdır. (…) Kıbrıs Türk halkı kendi kaderini bizzat kendisinin belirlemesi hakkına (self-determinasyon) sahiptir. Bu hak hiçbir şekilde ortadan kaldırılamaz”.
Yukarıda alıntıladığımız maddeler Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi’nin 17 Haziran 1983 tarihinde almış olduğu kendi kaderini tayin kararıyla ilgili açıklamada yer alıyor. Söz konusu metin ve maddeleri tecrübeli Kıbrıslı siyasetçi Hakkı Atun’un 2018 yılında Lefkoşa’da yayınlanan ‘Hakkı Atun’un Politika Anıları’ isimli kitabın birinci cildinin 181. Sayfasında yer alıyor. 1974 savaşından 9 yıl sonra Kıbrıslı Türk liderliğinin ‘Kıbrıs’ta kendi kaderini tayin etme hakkına sahip iki halk vardır’ teoreminin resmi bir metinde yer almasından birkaç ay sonra, 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin kuruluşu dünyaya ilan edildi. Kuruluş anında “birkaç dost Müslüman ülke yeni devleti tanıyacak” ümidi hiçbir zaman gerçeğe dönüşmedi ve 1983’ten günümüze dek Kıbrıs’ın kuzeyindeki ayrı devlet mekanizmasını sadece Türkiye tanıdı. Birleşmiş Milletler (BM) söz konusu yapıyla yabancı ülkelerin resmi ilişkiler ve diyalog kurmasını önleyen bir dizi kararlar aldı. Bu kararların gölgesinde Kıbrıslı Türkler 38 yıl boyunca uluslararası düzlemden ayrı bir şekilde çetin bir yaşam mücadelesine atıldı.
50’LERDE BAŞLAYAN SÜREÇ
KKTC’nin 1983’teki kuruluşuna giden süreç 50’li yıllarda başladı ve Türkiye’deki darbe süreçlerine ve Kıbrıs Sorunundaki önemli dönemeçlere paralel bir seyir izledi. 1950 yılında Kıbrıslı Rumların tek başlarına düzenlediği ‘Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması’ referandumundan ‘Enosis’, yani ilhak kararının çıkmasından yaklaşık dört yıl sonra, Yunanistan diplomasisi Kıbrıslıların self-determinasyon hakkını BM’nin gündemine taşıdı. Atina’nın Kıbrıs’ta atağa geçtiği döneme dek, Ankara’nın resmi söylemi Kıbrıs’ın İngiliz sömürgesi olarak seyrini devam ettiği sürece Türkiye’nin bir Kıbrıs Sorununun olmadığı yönündeydi. Hatta Yunanistan’ın Kıbrıs için BM’ye başvurduğu dönemin arifesinde Türkiye diplomasisi Balkan Paktını canlandırmak ve Soğuk Savaş sürecinde Yunanistan ile daha yakın işbirliği içerisinde olmak için çaba sarf etmekteydi. Ancak Atina’nın tek yanlı Kıbrıs adımı Ankara’da Demokrat Parti’nin Doğu Akdeniz politikasını radikal şekilde değiştirmesine neden olacaktı.
Kıbrıs Adası 1878 yılının ortalarında İkinci Abdülhamit rejimi tarafından İngilizlerin kontrolüne bırakılmıştı. Birinci Dünya Savaşı sonrasındaysa ada İngiltere’nin bir sömürgesine dönüşecekti. Lozan Anlaşmasıyla Türkiye ada üzerindeki tüm haklarından feragat ettiğini uluslararası kamuoyuna açıklamıştı. Bu gelişmeden 32 yıl sonra Türkiye milliyetçi Kıbrıs Türk liderliğine destek sunma ve İngiltere’nin daveti üzerine Kıbrıs’ın dönüşüm süreciyle ilgili zirvelere davet alma yoluyla Kıbrıs’ı tekrardan gündemleştirdi. Bu adımları 1956 sonrasında Özel Kuvvetlerin yönetimindeki silahlı bir Kıbrıslı Türk direniş hareketinin oluşturulması takip edecekti.
İngiltere 50’li yılların sonlarına dek Kıbrıs’taki kolonyal rejimin savunuculuğuna soyundu. Ancak silahlı, sağcı, milliyetçi Rum örgüt ‘Eoka’nın saldırıları sonucunda adanın kanlı bir iç savaşa sürüklenmesiyle beraber Londra tavır değişikliğine gitti. Böylece 1957 sonrasında Londra Kıbrıs’ın İngiltere-Yunanistan-Türkiye üçgenindeki dengelerin gözetileceği yeni bir yapının üzerinde kafa yormaya başladı. 1958 ortalarında yoğunlaşan bu girişimlerin nihai adımı 1959-1960 döneminde kurulacak olan, göreceli bağımsız olan ancak aynı zamanda üç yabancı devlete imtiyazlar tanıyan iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti olacaktı. Bu girişimin ömrüyse sadece üç yıl olacaktı. İki toplumlu demokrasi 1963 Aralık ayında Kıbrıslı Türklerin ayrılmasıyla son buldu. Bu gelişme öncesinde Rum tarafı, Ankara ve Atina’nın itirazlarına rağmen, 1960 Anayasası’nı değiştirme girişiminde bulundu.
GETTOLARDAN KIBRIS TÜRK FEDERE DEVLETİ’NE
1963-1974 döneminde Kıbrıslı Türkler Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarının, yerel direniş örgütü ‘TMT’nin, Kıbrıs Türk liderliğinin ve adadaki Türkiye elçiliğinin kontrolünde olan ve adanın birçok noktasına serpilmiş olan gettolarda yaşam mücadelesi verecekti. Kıbrıslı Türklerin gettolaşma sürecinden nasibini en çok alanlar arasında barış ve emek, sınıf mücadelesi yanlısı Kıbrıslı entelektüeller ve emekçiler de vardı. Her iki toplumda da faşizan yapıların emekçilere yönelik saldırıları 1968’de iki toplumlu görüşmelerin başlamasından sonra da sürdü. 1967 yılında Yunanistan’daki faşist ve militarist askeri darbe Kıbrıs’taki demokrasi ve ortak özgür yaşam mücadelesini derinden etkiledi. Bu gelişmeden birkaç yıl önce, Türkiye’deki 1960 darbesinin temsilcileri kendi yaşam tarzları ve anlayışlarını Kıbrıslı Türklere empoze etmek için kolları sıvamıştı.
Kıbrıs 1974 Yazında vuku bulan faşist darbe ve akabindeki savaş sonrasında ikiye bölündü. Bu gelişme sonrasında gettolardan çıkan Kıbrıslı Türkler adanın kuzey kesimlerinde, yüzbinlerce Rum’un arkalarında bıraktığı ‘savaş ganimetlerinde’, yani mülk ve işletmelerde yeni bir yaşam kurma gayesini güttü. Aynı süreçte, Kıbrıs’ta iki toplum arasında federal çözüm eksenli görüşmelerin tohumları atılırken, Kıbrıs Türk liderliği tek taraflı olarak ve uluslararası kamuoyunun tanıması olmaksızın ayrı bir federe Kıbrıs Türk yönetim yapısı şekillendirdi.
12 EYLÜL’ÜN GÖLGESİNDEKİ KKTC
Kıbrıs Türk Federe Devleti’ndeki toplumsal ve siyasi muhalefet 70’li yılların sonlarına doğru yeşerdi. Kıbrıs’taki her türlü ayrılıkçı hareketin karşısında duran, federal çözümü destekleyen, geçtiğimiz yıllarda Türkiye Solunu ve sosyalist hareketini yakından tanıma fırsatını bulan Kıbrıslı Türk aydınlarla siyasetçilerin kurduğu siyasi yapılar 1981 yılına gelindiğinde milliyetçi Rauf Denktaş liderliğini derinden sarsma noktasına geldi.
12 Eylül 1980 darbesinden birkaç ay sonra, Ankara’da darbeci askerleri ve Lefkoşa’da milliyetçi kesimleri endişelendirecek şekilde Kıbrıs Türk Solu sandıktan kayda değer kazanımlarla çıktı. Bu gelişmenin gölgesinde Denktaş ve Ankara’daki işbirlikçileri Kıbrıs’ta kendilerinin dizayn edip kontrol edeceği, ayrı, ikinci bir devlet mekanizmasının kurulması için düğmeye bastı. Ve Kasım 1983’te bir çeşit siyasi darbeyi andıran bir şekilde, Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’nin Türkiye’de iktidara geldiği bir süreçte, Lefkoşa’nın kuzeyinde KKTC’nin kuruluşu ilan edildi.
1983’teki kuruluşundan günümüze dek KKTC Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yönetme açısından kıymetli, bir çeşit laboratuvar görevi gördü. Bu yapının çeşitli kademelerinde vazife alan Kıbrıslı Türkler modern bir devleti yönetmenin ne anlama geldiğini yakından tanıma fırsatı elde etti. Ayrıca, Kıbrıs Türk toplumun geniş kesimleri ekonomik kriz ve çalkantı yıllarında devlet sektöründe çalışma fırsatına kavuştu.
KRİZ VE ÇALKANTILARLA DOLU 38 YIL
KKTC’nin kendisine münhasır bazı olumlu taraflarına rağmen, 38 yıllık süreçte söz konusu yapının olumsuz yanları öne çıkmakta. Uluslararası arenadan ayrı kalmasının Kıbrıslı Türkler açısından çok ciddi sosyoekonomik sonuçları söz konusu. 2002-2017 döneminde başarıya ulaşma şansı olan federal çözümün çöküşünün gölgesinde Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye olan çok yönlü ihtiyacı ve bağımlılığı yerel halkın sosyokültürel kompozisyonunda derin yaralar açmış durumda. Dahası Türkiye’deki iktidarların kendi dünya görüşü ve politikalarını adaya empoze etmeye kalkışmaları (son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde vuku bulduğu üzere) Kıbrıslı Türkleri çok ciddi sorun silsilesiyle karşı karşıya getiriyor.
Yukarıda değinilen sorunların şiddeti 90’lı yıllarda adanın kuzeyinde suikastlara, para-militer örgütlerin cirit atışına, kumar-mafya ilişkilerinin kökleşmesi noktasına kadar ilerledi. Kıbrıslı Türkler bu gelişmelerle beraber 1999-2000 dönemindeki finansal krize dinamik eylemleri ve sokakları hareketlendirerek cevap verdi. 2010 yılların başındaysa Kıbrıslı Türkler Ankara’ya 'biz besleme değiliz' demek için sokaklardaydı.
2021 sonlarına gelindiğindeyse Kıbrıslı Türklerin tarihi seyirlerine oldukça sorunlu bir yapıyla devam ettiği görülüyor. Bir yıl önce iktidara 'iki devletli çözüm' perspektifiyle gelen Ersin Tatar liderliği bu yapının temel sorunlarına hala cevap verebilmiş değil. Dahası Tatar’ın önceki dönemde lideri olduğu Sağ cenah son aylarda büyük bir krize gömülmüş durumda. Kıbrıslı Türkler bu gelişmelerin ve gelecekle ilgili endişelerin gölgesinde bugün buruk bir tebessümünle KKTC’nin doğum gününü kutluyor.