"Çaykovski’nin Karısı", belki "Leto" kadar dokunaklı, "Petrov Grip Oldu" kadar heyecan uyandırıcı değil ama yönetmenin vasatının üstünde kalan önemli filmlerinden. Hikâyenin tek boyutluluğu, Antonina’nın bir süre sonra saplantılı bir kadın gibi algılanmasına neden olabilir. Filmin sıkıntısı, bu tek boyutluluk ve hiçbir yan hikâyeye alan açmaması. Bu da 140 dakikalık süreyi hayli uzun hissettiriyor. Ama filmin görsel dünyası hayranlık uyandırıcı olduğu için bu ihmal edilebilir bir kusur!
Kirill Serebrennikov, Sovyetler Birliği sonrası Rusya’sının en önemli sanatçılarından. Büyük tiyatroların yönetmenliğinden ev hapsine, ülkesinin yetiştirdiği en büyük yönetmenlerden biri olduğu övgülerinden yeterince Rus olmadığı için yoğun eleştiriler almaya kadar geniş bir skalada tanımlanıyor yaptığı işler ve kendisi…
Filmlerinde Rus tarihinin farklı dönemlerini anlatsa da asıl olarak bugüne dair sözler söylüyor kuşkusuz. "Yaz"daki siyah beyazlık yalnızca Sovyetler Birliği’nin son demlerini değil, bugünün Rusya’sını da imliyordu! "Petrov Grip Oldu"nun karmaşası ve karamsarlığı, Sovyetler’in çözülüşünün hemen ertesinde geçse de bugüne referanslarla doluydu. Belki de bunun yarattığı rahatsızlık yüzünden 'mali' gerekçelerle başlatılan yargılama ve ev hapsi süreci ortaya çıktı. Ama ortada bir gerçek var ki, Kirill Serebrennikov yakın tarihin en büyük Rus sanatçılarından birisi. Artık sürgünde olsa da birçok dalda, kalburüstü eserler vermeye devam ediyor. Şu an Araf’ta duruyor: Batı için yeterince 'Putin karşıtı' değil, rejim için ise yeterince 'yerli ve milli' değil!
İşte bu tartışmalı yönetmenin geçen yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan filmi "Çaykovski’nin Karısı", bugün itibarıyla salonlarda seyirciyle buluştu. Kirill Serebrennikov, birçok büyük Rus sanatçı gibi ülkesinin coğrafyasına, tarihine, kültürüne dolaysız bir biçimde bağlı ama sert hikâyeler anlatıyor. Bütün bunları yaparken de atmosfer kurmadaki mahareti dikkat çekiyor. Dikkat çekici bir başka durum daha var yönetmenin filmlerinde; karakterlerine yaklaşımındaki şefkat. Rusya’nın hangi dönemini anlatırsa anlatsın, hikâyelerindeki karakterlerin kişilik özellikleri ne olursa olsun onları yargılamamaya özen gösteriyor.
Kirill Serebrennikov filmleri, bir anda ve çoğunlukla bir aksiyonun içinde başlar. Biraz sonra birbirleriyle temas edecek ve hikâyeyi başlatacak olan karakterlerin öncesine dair fazla bilgi sahibi olmayız. Hikâye "bir karakterin hayatının bir noktasından bir başka noktasına doğru yolculuğu" değil midir neticede? "Çaykovski’nin Karısı" da öyle açılıyor. 1800’lü yılların son çeyreğinde bir Rus aristokratının evinde, Çaykovski’nin piyanosunun başında müziğini icra ettiği anla giriyoruz filme. Bir süre sonra genç bir kadına, Antonina Miliukova’ya takılıyor gözlerimiz. Kamera artık Antonina’dan ayrılmayacak, bütün hikâyeyi ve tabii ki Çaykovski’yi onun gözünden görmeye başlayacağız.
Antonina, gördüğü ilk andan itibaren büyük bestekara aşık olmuş, onsuz bir hayatı hayal edemez hale gelmiş, gerekirse kendini öldürmeyi bile göze almıştır. Kırk yaşına yaklaşmış olmasına rağmen evlenmemiş, eğlenceye hayli düşkün Çaykovski, genç kadının ısrarları karşısında kayıtsız kalamaz ve ikili 1877 yılında evlenirler. Ancak, ünlü müzisyenin cinsel yönelimi ikili arasındaki mesafenin açılmasına neden olur ve bir daha da kısalmasına izin vermez.
Kirill Serebrennikov, öncelikle her şeyi Antonina’nın gözünden görmemizi istiyor. Bunu yaparken de klasik Rus romanlarının kutsal, yüce ve büyük aşk anlatısından ilham alıyor. Rus romanlarındaki o büyük aşk anlatısını biraz da Antonina’nın sevilme arzusuyla birleştirerek ele alıyor yönetmen. Önceki filmlerinde olduğu gibi dönem atmosferini kurmakta yine oldukça mahir öte yandan. Çarlık Rusya’sının günlük hayatından sokakların sefaletine, kültürel iklimden aristokrasinin kibrine kadar birçok meseleye küçük ayrıntıların izlerini sürerek vakıf olabiliyoruz. Serebrennikov’ın vazgeçemediği görüntü yönetmeni Vladislav Opelyants yine şapka çıkartılacak bir iş koyuyor ortaya burada da. Yine yönetmenin imzası sayılan, 'reel akış'tan çıkıp fantastik bir ana geçtiğimiz, sonra tekrar normale döndüğümüz anlar burada da mevcut. Bu anları bir tür bilinçaltı atağı olarak ustaca kullanıyor filmlerinde yönetmen.
"Çaykovski’nin Karısı", belki "Leto" kadar dokunaklı, "Petrov Grip Oldu" kadar heyecan uyandırıcı değil ama yönetmenin vasatının üstünde kalan önemli filmlerinden. Hikâyenin tek boyutluluğu, Antonina’nın bir süre sonra saplantılı bir kadın gibi algılanmasına neden olabilir. Filmin sıkıntısı, bu tek boyutluluk ve hiçbir yan hikâyeye alan açmaması. Bu da 140 dakikalık süreyi hayli uzun hissettiriyor. Ama filmin görsel dünyası hayranlık uyandırıcı olduğu için bu ihmal edilebilir bir kusur!