Kocabaş fosili bize neler anlatıyor?

2002 yılında Denizli'de keşfedilen ve 1,2 milyon yaşında olduğu tespit edilen Kocabaş fosili kamuoyunda büyük ilgi uyandırıyor. İlk insanların izleri 1,8 milyon yıl öncesine kadar sürülebiliyor. Bu bilgi de bize Kocabaş fosilinin bir Homo Sapiens değil, bir Homo Erectus olabileceğini gösteriyor.

Abone ol

Ahmet İhsan Aytek * 

Göçler paleoantropolojinin en önemli konularından biri olup; karasal memelilerin muhtemel göç yolları, bu yolları kullanan türler ve bunların hangi tarihlerde gerçekleştiği uzun zamandır paleoantropologların çalışmalarında önemli bir yer tutmaktadır. Anatomik açıdan modern insanın Afrika dışına çıkışının çok öncesinde, Homo cinsinin diğer bireyleri Afrika’yı terk edip dünyaya yayıldılar. Bu ilkin göçleri kimin, ne zaman gerçekleştirdiği kesin olarak bilinmese de özellikle son 10 yılda Afrika dışında bulunan arkeolojik ve antropolojik kayıtlar bu tarihin sanılandan çok daha eski olduğunu göstermektedir. 2000’li yılların başına kadar Homo cinsinin 500 bin yıl öncesine kadar Afrika dışına çıkmadığı düşünülse de (kısa kronoloji) (Rightmire 1998), yeni buluntular bu düşünceyi çürütüp daha uzun bir kronolojinin varlığını ortaya koymuştur (Gabunia ve ark. 2000a; Vekua ve ark. 2002). Afrika dışında bulunan en erken insan izlerine baktığımızda; Batı Asya’da (Gürcistan) 1.7 milyon, Avrupa’da 1.2 milyon (İspanya) ve Asya’da (Endonezya) 1.6-1.8 milyon yıl ile tarihlendirilen insan izlerini görmekteyiz (Swisher ve ark. 1994; Gabunia ve ark. 2000a; Carbonell ve ark. 2008). Gürcistan’da bulunan birçok iskelet, tür tanımlaması üzerinde tartışmalar olsa da kesin olarak Homo cinsinin bireyleri olarak tanımlanmış olup; paleomagnetizma, radyometrik tarihlendirme ve biyostratigrafik tarihlendirmelerin hepsinin kesin sonuçlarına dayanarak yapılan tarihlendirmede yaklaşık olarak 1.7 milyon yıl ile tarihlenmiştir (Gabunia ve ark. 2000a, 200b; Vekua ve ark. 2002; Lordkipanidze ve ark. 2006). Endonezya kalıntıları üzerinde tartışmalar olsa da, Gürcistan’da ele geçirilen kalıntılar ve bunlara ait tarihler bize Homo cinsine ait bireylerin kesin olarak 1.7 milyon yıl öncesinde Afrika dışına çıktığını göstermektedir. Bu ilkin göçleri Homo cinsinin diğer türleri devam ettirerek değişik göç yolları üzerinden yeni yerleşim yerlerine doğru dağılımlar gerçekleştirdiler. Türkiye bulunduğu coğrafi konum itibariyle bu muhtemel göç yollarından biri üzerinde bulunmakta olup, arkeolojik ve antropolojik kayıtların artması ile insanların göç yollarının belirlenmesi açısından önemi her geçen gün artmaktadır. Kıtalar arası bir köprü vazifesine sahip olması itibariyle Türkiye hem Homo cinsinin ilk göçlerinin hem de sonraki göç yollarının aydınlatılması açısından çok önemli bir role sahiptir. Türkiye Arkeolojik Yerleşimler Projesinin verilerine göre Türkiye’de 435 Paleolitik ve Epipaleolitik alan vardır (www.tayproject.com). Ancak bunların çoğu araştırılmamıştır. Buna rağmen alt Paleolitik döneme tarihlendirilen Dursunlu ve Yarımburgaz mağarası; orta Paleolitik döneme tarihlendirilen Karain, Öküzini, Merdivenli ve Tıkalı mağaraları ile Beldibi-Kumbucağı ve üst Paleolitik buluntuları veren Üçağızlı ve Kanal mağaraları Paleolitik dönem insan yerleşimlerine ait önemli bilgiler sağlamaktadır (Kuhn 2002). Türkiye sadece Paleolitik dönemde değil Miyosen dönemde de önemli bir göç yolu vazifesi görmüştür. Ankarapithecus, Griphopithecus, Ouranopithecus ve Kenyapithecus hominoidlerine ait kalıntılar Türkiye’nin Miyosen dönemde de önemli bir göç yolu olduğunu göstermektedir (Alpagut ve ark. 1990; Alpagut ve ark. 1996; Güleç ve ark. 2007; Kelley ve ark. 2008;).

2002 yılında Pamukkale Üniversitesi öğretim elemanlarından Doç. Dr. M. Cihat Alçiçek tarafından Denizli’nin Kocabaş beldesinde bulunan fosil kalıntısı Homo cinsine ait Türkiye’de bulunmuş en eski kalıntı olmakla beraber, göç yollarının aydınlatılmasında da önemli bir kilometre taşı konumundadır.

BÖLGENİN JEOLOJİSİ VE KRONOLOJİSİ

Denizli’den 26 km uzakta bulunan Kocabaş beldesi, Türkiye’nin en büyük vadi sistemlerinden birisinin içinde yer almaktadır (Şekil 1). Bölge 100 km² den fazla bir alanı kapsayan Neojen ve Kuaterner dönemlerde oluşmuş yeni ve eski traverten oluşumlarını barındırmaktadır. M.C. Alçiçek’in ifadesine göre fosil bölgede bulunan fabrikalardan birisinin (Dalmersan) traverten sahasından getirilen blokları işlemesi sırasında fabrikada ortaya çıkmış ve işçiler tarafından fark edilmiştir. Daha sonra bölgede jeoloji çalışmaları yürüten M.C. Alçiçek söz konusu işletmeyi ziyareti sırasında bulgunun Homo cinsine ait bir bireye ait olduğunu fark etmiş ve işletme yöneticisinin izni ile incelemek ve kültür varlığı olarak tecil ettirmek üzere almıştır.

Şekil 1. Kocabaş bölgesinin jeolojik haritası (Özkul ve ark., 2002 den uyarlanmıştır)

Bölgede kazı alanı olmadığı için fosilin bulunduğu yer fabrika yöneticisi G Vurdaal ile yapılan görüşme ile tespit edilmiştir. Daha sonra fosilin yaşının ne olduğu sorusu gündeme gelmiş ve Kappelman ve ark. (2008) termolüminesans tarihlendirme ile bölgenin 510 ila 390 bin yıl arasında olduğunu belirlemişlerdir, bölgede aynı zamanda Equus, Dama ve Bos cinslerine ait fosiller de bulunmuştur. Ancak adı geçen tarihleme metodunun üst limitinin yaklaşık olarak 500 bin yıl olması fosilin gerçek yaşının belirlenmesinde kesin bilgi vermesini engellemektedir. Daha sonra Türk-Fransız bir ekip tarafından paleomagnetizma ile yapılan yaşlandırma ile fosilin çıktığı seviyenin 780 bin yıldan yaşlı olduğunu (Vialet & Alçiçek 2012), 2013 yılında yine bir Türk-Fransız ekibi tarafından yapılan nüklid ölçümlere dayalı tarihlendirmede ise seviyenin 1.2 milyon yıldan daha yaşlı olduğu tespit edilmiştir (Vialet ve ark. 2013). Ayrıca aynı alandan fil (Elephas antiquus) ve gergedan (Stephanorhinus sp.) kalıntıları da bulunmuş olup bu fosiller ile ilgili çalışmalar Ege Üniversitesi Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde devam etmektedir (Dr. Serdar Mayda ile kişisel görüşme).

KOCABAŞ FOSİLİ

Fosil kafatası kubbesi parçalarından oluşmaktadır (Şekil 2). Üç parça halinde olan fosil; sağ parietal parçası, sağ frontal parçası (supraorbital torus ile beraber) ve sol parietal ile frontal kemiğin birleşmesinden oluşan tek bir kemik parçasından oluşmaktadır (Şekil 3). Kafatasının üst kısmı fabrikanın çalışmaları esnasında kesilmiş olup eksiktir. Mevcut süturlar ve supraorbital torus üzerinde yapılan incelemelere göre kafatası kubbesinin 15-40 yaşları arasında bir erkek bireye ait olduğu düşünülmektedir (Kappelman ve ark., 2008). Supraorbital torusun çok kalın olması ve kafatası kubbesinin alçak olması bu fosilin Homo sapiens olarak değerlendirilmesini imkânsız hale getirmektedir. Bu da bize fosilin arkaik bir Homo türü olduğunu gösterir. Ayrıca sağ frontal kemiğin iç kısmında, orbital çukurun hemen altında bir sıra halinde her biri yaklaşık olarak 1-2 mm çapında lezyon oluşumları da göze çarpar (Şekil 4). Fosil halen Denizli Müzeler Müdürlüğüne bağlı Pamukkale Hierapolis Arkeoloji Müzesinde muhafaza edilmektedir.

Şekil 2. Fosil kafatası kubbesi.
Şekil 3. Kafatası kemikleri; (1) Sağ supraorbital torusun üstten görünüşü, (2) Sağ supraorbital torusun karşıdan görünüşü, (3) Sol frontal ve parietal kemiklerin üstten görünüşü ve (4) Sağ parietal kemiğin üstten görünüşü
Şekil 4. Frontal kemiğin iç yüzeyindeki lezyonlar.

FOSİL ÜZERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR

Fosil üzerindeki ilk çalışma John Kappelman ve arkadaşları tarafından 2008 yılında yayınlanmıştır. Metrik ölçümlere dayalı bu çalışmada mevcut olan sağ supraorbital torus fotoğraf üzerinde kopyalanarak sol supraorbital torus elde edilmiştir ve böylece daha fazla ölçüm alanı elde edilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada alınan ölçümler Tablo 1’de verilmektedir. Tablo 1’de görüldüğü üzere değerler tek bir fosil örneğe yakınlık göstermemekle beraber, maksimum biparietal genişliği ve minimum frontal genişliği Asya Homo erectuslarına yakınken, supraorbital torus kalınlığı Avrupa ve Afrika Homo heidelbergensislerine yakındır. Maksimum biparietal genişliği, minimum frontal genişliği ile supraorbital torus kalınlıkları üzerinde yapılan çok değişkenli analizler Kocabaş fosilinin Asya Homo erectus bireylerine yakın olduğunu göstermektedir (Sangiran ve Zhoukoudian türleri) (Kappelman ve ark., 2008). Kocabaş fosilinin Homo erectus olarak tanımlanması gerektiği belirtilse de, Kappelman ve ark. (2008) fosilin kesin olarak bir sınıflandırma yapılamayacak durumda olduğunu da belirtmişlerdir. Çalışmada ayrıca sağ frontal kemiğin iç yüzeyinde görülen lezyonlar da incelenmiştir. Kappelman ve ark., (2008), lezyonların tüberküloz yüzünden oluştuğunu ve bunun bireyin koyu derisinin güneş ışınından yeteri kadar D vitamini alamadığı için meydana geldiğini belirtmişlerdir. Bu görüş doğru ise, Kocabaş fosilinin tüberküloz hastalığının bilinen en erken taşıyıcısı olması olasılığı da fosilin önemini arttırmaktadır. Ancak Roberts ve ark. (2009) Kappelman ve arkadaşlarının analiz metotlarını eleştirip, fosil üzerinde D vitamini eksikliğine dair izlerin bulunmadığını, mevcut izlerin tüberküloz tanımı yapmak için yeterli olmadığını ve bu lezyonların araknoid granülasyonlardan (beyin zarlarından birinde meydana gelen çıkıntı) meydana gelen kemik değişimleri olduklarını savunmaktadır. Fosil üzerinde diğer bir çalışma Amelia Vialet ve arkadaşları tarafından 2012 yılında yayınlanmıştır ve sonuçları Kappelman’ın sonuçlarını destekler niteliktedir. Bu çalışma da metrik ölçümlere dayalı olmakla birlikte, en büyük farkı metrik ölçümlerin 3 boyutlu görüntü üzerinden alınmasıdır. Fosilin 3 boyutlu görüntüsü bilgisayarlı tomografi (CT) ile alındıktan sonra yine sağ supraorbital torus kopyalanarak sol tarafa eklenmiştir.

Metrik ölçümler genel olarak aynı olmakla beraber, en belirgin fark supraorbital torusun genişliğinde görülmektedir. Bu değer, Kappelman’ın çalışmasında 124 mm iken, Vialet’in çalışmasında 116 mm olarak hesaplanmıştır. Vialet bu farkın kullanılan metotlardan kaynaklandığını söylemektedir (Vialet ve ark., 2012). Bu çalışmada ayrıca kafatasının iç yüzeyinde bulunan damar izleri de incelenmiştir. Vialet ve ark. (2012) post-orbital daralma, belirgin supraorbital torus, beyin atardamarının gelişimi ve pozisyonu ve metrik ölçümlerin benzerliğinden dolayı Kocabaş fosilinin Homo erectus olarak sınıflandırılması gerektiğini belirtmektedirler. Bu çalışma Kocabaş fosilinin morfolojik olarak Zhoukoudian mağarasında bulunan Homo erectus kafataslarına da çok yakın olduğunu göstermektedir.

SONUÇ VE TARTIŞMA

Kocabaş fosilin üzerinde yapılan çalışmalar bu fosilin kesin olarak hangi tür altında sınıflandırılması gerektiğini açıklamasa da fosilin yaşı ve morfolojisi göz önünde alındığında Türkiye’nin en eski insan fosili olduğu şüphesizdir. Sınıflandırma sorunu paleoantropolojide karşılaşılan en büyük sorunlardan biridir ve (muhtemelen en büyüğü) birçok fosil türün sınıflandırılmasında karşımıza çıkmaktadır. Genel bir örnek olarak Neandertalleri ele aldığımızda; önemli miktarda fosil kalıntısına ve hatta genetik çalışmalara rağmen Neandertallerin ayrı bir tür mü yoksa Homo sapiens’in bir alt türü mü olduğu tartışması halen devam etmektedir. Bu noktada Kocabaş fosilinin tek bir parka kalıntıdan oluştuğu, hatta bu parçanın da tam olmadığı düşünüldüğünde net bir bilimsel sınıflandırmanın zorluğu çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Fosilin yaşı ile beraber belirgin supraorbital torus başta olmak üzere mevcut morfolojik özelliklerine baktığımızda bu fosilinin Homo sapiens türü içinde değerlendirilemeyeceği açıktır. Bu da bize Homo sapiens’in Afrika dışına çıkıp yayılım göstermeye başlamasından çok önce Türkiye’nin erken Homo türlerine ev sahipliği yaptığını ve Avrupa’ya doğru kurulmuş göç yollarından biri olabileceğini göstermektedir. Yapılan iki çalışmada da Kocabaş fosilinin morfolojik özelliklerinin değişik düzeylerde Afrika ve Asya Homo erectuslarına olan benzerlikleri ortaya koyulmuştur. Ayrıca supraorbital torus kalınlığı açısından baktığımızda Homo heidelbergensis’e de yakın  olduğu görülmektedir. Homo erectus’un Asya ile Afrika grupları arasında büyük bir kafatası morfoloji farkı görülmektedir, 1.5 milyon yıldan daha uzun bir süre yaşayan bir tür olduğunu düşündüğümüzde bu derece bir morfolojik çeşitliliğin gözlenmesi normal kabul edilebilir, hatta bu morfolojik fark, aynı kıtada yaşamış olan Asya grubu bireyleri arasında dahi görülmektedir. Bu fosil ile ilgili olarak bahsi geçen iki çalışmada da genel olarak fosilin Asya türlerine (Zhoukudian) benzerlikleri belirtilmekle birlikte, metrik ve morfolojik olarak Afrika ve Batı Asya (Dmanisi) fosillerine olan benzerlikler de dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Yine fosilin üzerinde bulunan lezyonların tüberküloz olarak teşhis edilmesi bu hastalığın ilk görülme zamanını çok daha eskiye götürecek olmasından dolayı paleopatoloji araştırmaları için de büyük bir önem taşımaktadır. Fosil üzerinde yapılacak detaylı analizler bu sorunun da cevabının bulunması adına önemlidir. Yukarıda da belirtildiği gibi bölge, Kocabaş fosilinin yanında bir çok memeli fosili barındırmaktadır. Bu da bize Türkiye’nin sadece insan değil karasal memeli hayvan göçleri için de önemli bir koridor olduğunu gösterir ve bölgenin daha detaylı araştırılması gerekliliğini ortaya koyar.