Resmi ağızların iddia ettiği gibi hükümet kuvvetleri giremez değildi, Koçgiri’ye. Diğer bir deyişle Koçgiri kurtarılmış bölge değildi. Anlaşılıyor ki aslında ‘Koçgiri’de asayiş sorunu’ bahaneydi. Çünkü, hedef Koçgiri planlamasına aylar öncesinde başlanmıştı. Planın sonraki hedefi Pontos’tu yani Karadeniz Rumlarıydı. Bunun için 9 Aralık 1920’de kurulan Merkez Ordusu, Topal Osman çetesi gibi gayrinizami birliklerle Koçgiri ve Pontos harekâtını yaptı.
Gazeteci ağabeyimiz Oktay Akbal’ın dedesi Ebubekir Hazım Tepeyran yazmıştı. Sivas valisiymiş. Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin ve Topal Osman çetesinin Koçgiri’de neler yaptığının şahidi: “Nureddin Paşa katliam yaptı.” 102 yıl önce 1921 Nisan-Mayıs’taki harekâtla Koçgiri’de 132 köy yerle bir edilmişti. TBMM komisyonu da 1623 hanenin yakılıp yıkıldığını tespit etmişti. Erzincan Mebusu Emin de 30 bin büyük-küçük hayvanın gasp edildiğini anlatmıştı. Yüzlerce insan öldürülmüş ve yerinden yurdundan kovalanmıştı. Böylece Ankara emrinin gereği yapılmış ve asayiş sağlanmıştı. Oysa Ümraniye Nahiye Müdürü ve Koçgiri Aşiret Reisi Haydar’la, Sivas Valisi Nasihat Heyeti arasında müzakerede anlaşmaya varılmış ve ilgili talep de TBMM’ye ve hükümete ulaştırılmıştı.
Talep, 1921 Anayasası’nın 11’inci maddesi kapsamında özerklikti. Ankara’da dikkate alınmayan Koçgiri’ye özerklik dilekçesiydi. Başbakan Fevzi (Çakmak) de açıklamıştı, dilekçe ellerindeydi. Koçgiri’ye özerklik dilekçesinden 22 ay sonra TBMM Reisi Mustafa Kemal, Anadolu vilayetleri için özerkliğe dikkat çekmişti. Mustafa Kemal, 16-17 Ocak 1923’te İzmit’te Vakit Başmuharriri Ahmet Emin’in sorusuna verdiği yanıtta, “Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük düşünmektense, bizim Teşkilât-ı Esasiye Kanunu [1921 Anayasası] gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir” demişti.[1] Mustafa Kemal, beyanının gereğini yapmadığı gibi 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilanıyla ilgili anayasa değişikliğinde, özerkliği öngören 11’inci madde, “Türkiye Reisicumhuru devletin reisidir...” olarak değiştirilmişti. Böylece yerelde demokrasiyi var edecek özerklik maddesi de yok edilmişti.
Koçgiri’de müzakere süreci bitme aşamasında, taahhütler imzalanmışken harekâta başlandı. 19’uncu yüzyıl boyunca hareketli Osmanlı sömürgesi Balkanlar haricinde, Anadolu’da üç kez millî mesele müzakeresi yapıldı. Sonuncu müzakerenin şahidiyiz; 2015’te devrilen Dolmabahçe Masasında Kürtlerin demokratik vatandaşlık talebi vardı. 63 kişinin katılımıyla Akil İnsanlar Heyeti oluşturulmuştu. Heyetler yedi bölgeyi gezip-dolaşmış, ama raporlar dikkate alınmadan süreç bir emirle sonlandırılmıştı. Öncekilerde de böyle olmuştu. İkincisi, 1921’de Koçgiri’ye özerklik ve birincisi ise 1878’den itibaren Ermenilerin ‘can ve mal güvenliği’ taleplerinin müzakeresiydi. Reform taleplerine 17 Ekim 1895’te Abdülhamid ve 8 Şubat 1914’te İttihatçı hükümet imzayı atmış,[2] ama gereğini yapmamıştı. Tercih edilense Anadolu’da Ermeniler özelinde Hıristiyanları tasfiye politikasıydı. Koçgiri’nin diğer ikisinden özgünlüğü yasama organı meclise özerklik dilekçesiyle başvurmuş olmasıydı.
KUMANDANA KOÇGİRİ EMRİ
Ankara’da 23 Nisan 1920’de açılan TBMM’nin ve hükümetin egemenliğinin Anadolu’da yaygınlaşmasına bağlı olarak Osmanlı’nın İstanbul hükümeti tasfiye edildi. Bu yıllarda Anadolu genelinde ne kadar ‘asayiş sorunu’ varsa Koçgiri’de de o kadar vardı. Resmi ya da kimi ağızların iddia ettiği gibi hükümet kuvvetleri giremez değildi, Koçgiri’ye. Diğer bir deyişle Koçgiri kurtarılmış bölge değildi. Sürece bütünlüklü olarak bakıldığında, anlaşılıyor ki aslında ‘Koçgiri’de asayiş sorunu’ bahaneydi. Çünkü, hedef Koçgiri planlamasına aylar öncesinde başlanmıştı. Planın sonraki hedefi Pontos’tu yani Karadeniz Rumlarıydı. Bunun için 9 Aralık 1920’de kurulan Merkez Ordusu, Genelkurmay’ın görevlendirdiği[3] Topal Osman çetesi gibi gayrinizami birliklerle Koçgiri ve Pontos harekâtını yaptı ve 25 Şubat 1922’de lağvedildi ve kumandanı da mirliva Nureddin’di.[4] Harekâttan sonra Topal Osman çetesi dâhil birlikler Batıya nakledildi. Karadeniz’den sonra garp cephesinde görevlendirilen Nureddin de Büyük Taarruz’da 1. Ordu Kumandanı’ydı ve iki yıl sonra da Bursa mebusuydu.[5]
Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin, 1921 başında 3 Ocak’ta Koçgiri’de ve 12 Ocak’ta Pontos’ta[6] ne planladığını iki genelgeyle birliklere duyurdu. Nureddin, ancak aylar sonra Mart’ta Koçgiri’ye ve Haziran’da Karadeniz’e ayak bastı. Bu ve devamı icraatta Ankara onayı vardı. Nitekim TBMM Koçgiri Tahkikat Heyeti Raporu’nda[7] tespit edildi ki, kumandan Nureddin idari ve siyasi yaptığı her şeyi hükümete arz etmiştir. Ocak 1921’de böylesi görevlendirme maksadın ne olduğunu anlaşır kılmaktaydı. Harekâtla demografik yapıda hedeflenen değişim gerçekleştirilmişti. Bu anlamda Kumandan Nureddin’in birinci emri asayişin veya emniyetin sağlanması olmayıp, Koçgiri’de İslâm ve Hıristiyan nüfusun ne kadar olduğunu öğrenmekti. Hatta Alevi-Kızılbaş nüfusun ne kadar olduğu sorulmakla kalınmadı, emre güya “Alevi Kürtlerin imhası” da yazılmıştı.
TBMM raporunda ilgili emre “Alevi Kürtlerin imhası”nın eklendiği[8] ifadesi, esas emir evrakı ortaya konmadığı sürece tartışmalı bir anlatım olacaktır. Nureddin komutan olarak nasıl görevlendirildi ki, ilk işi Koçgiri’nin demografik yapısını araştırmak yani Hıristiyan (Ermeni) ve Alevi-Kızılbaş nüfusu öğrenmek oldu. Bununla da kalınmadı, “imhası” da yazıldı. Zaten 1921 Nisan’dan itibaren imha planı icra edildi. Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin, damadı Hüseyin Hüsnü ve Topal Osman’ın askerî harekâtıyla Koçgiri’de taş taş üstünde bırakılmadı; Alevi-Kızılbaş Kürtler imha edildi. Bu, Şark Islahat Planı’nın ne olacağının ilk icrasıydı. Elbette öncelini yok saymıyorum.
Çok değil beş yıl önce 1915’te[9] de Koçgiri Ermenileri imha edilmişti. Koçgiri’de 1915’te Hıristiyan Ermenilerin ve 1921’de (Merkez Ordusu Kurmay Başkanı)[10] Alevi-Kızılbaş Kürtlerin imhasının komutanı (Kumandan Nureddin’in damadı) Hüseyin Hüsnü yani Dersim’deki soykırımın müfettişi Korgeneral Abdullah Alpdoğan, Ocak 1936-Haziran 1943 döneminde on binlerce Dersimlinin öldürülmesi ve sürülmesi dâhili harbinin de komutanıydı.
Devlet aklı bu olsa gerek!
BİNBAŞI HALİS NİYE ÖLDÜ?
Koçgiri’de isyan olarak nitelendirilen olaylar, TBMM Koçgiri Tahkikat Heyeti Raporu ile Cumhurbaşkanlığı Arşivi’ndeki Koçgiri Hadise-i İsyâniyye Raporu[11] ve ATASE evraklarıyla[12] Genelkurmay kitabının anlatımında[13] bazı farklılıklar olsa da birbirini tamamlar içeriktedir. Bir kere hedef olarak anılan çete Koçgirili değildir. Hedef kişi, Koçgiri’de, Ümraniye ve Karacaviran’da eşkıyalığa devam eden 1920 Mayıs’taki Yıldızelivakasında yakalanmamış Zalim Çavuş diye bilinen Şadan Aşireti Reisi Hüseyin ağadır. 20 Nisan’da kardeşiyle birlikte idam edilmiştir. Zalim Çavuş’un yakalanması için Sivas’tan bir jandarma binbaşısı kumandasında 20-30 kişilik müfreze gönderilir. Müfreze 11 Ocak 1921’de Kapukaya köyünde çeteyle çatışır, bir er ölür ve yolunu kaybeden 14 er silahıyla birlikte esir alınır. Bunun üzerine Sivas’tan gönderilen 6. Süvari Alayı 14 Şubat’ta Zara’ya ulaşır. Oradan Ümraniye’ye giden alay, yakaladığı kişileri ve firari askerleri muhafaza altında Zara’ya gönderir. 3-6 Mart’ta çatışma olur, Binbaşı Halis öldürülür. Öldürülen er sayısı ATASE evrakında bir ve Genelkurmay kitabında dörttür. İsyan denilen vaka budur.
Elbette Binbaşı Halis’in ölümü, olanların boyutunu ortaya koymaktadır. Fakat, resmi anlatımda binbaşının nasıl öldüğü es geçilir, ancak ne olduğunu TBMM’deki müzakerede öğreneceğiz; 1935 Mayıs’ta[14] Sasun’da kaymakam yardımcısının öldürülmesi gibi. 1935-1937 döneminde Sasun’da harekâta katılan Yüzbaşı Cemal Madanoğlu[15] yıllar sonra anısında kaymakam vekilinin konuk olduğu evdeki kadına heyetteki yüzbaşının sarkıntılık ettiğini ve sonrasında çatışma çıktığını yazacak, böylece resmî zevatın “Sasun isyan etti” anlatımını çürütecektir.
Resmen Binbaşı Halis’in ölümü Koçgiri’de imha harekâtının gerekçesiydi. Binbaşının nasıl öldüğünü 4 Ekim 1921 tarihli TBMM zabıtlarından öğreniyoruz. “Dağda gezenlerin evleri yanmıştır. Kadınların ırzlarına tasallut (sarkıntılık) edilmiştir” diyen Erzincan Mebusu Emin, 18-20 kişinin eşkiyalık yaptığını ve Alişer’in de bunlara katıldığını ve bunun üzerine Sivas’tan İzzet kumandasında jandarma taburu gönderildiğini ve 3-5 jandarma silahının alınması üzerine kumandan İzzet’in [Ümraniye] Nahiye Müdürü Haydar’a müracaatıyla silahların alındığını anlattı. Sonra [binbaşı] Halis idaresinde kuvvet gönderildiğini ve çatışmada Halis’in de öldüğünü belirten mebus Emin, Haydar’ın konağında Halis’in “idam fermanınız elimde” demesi sonrasında çatışmanın çıktığına dikkat çekti.[16]
Mebus Emin’in anlatımı, askerî harekât öncesindeki gelişmelerin anlaşılması açısından çok önemliydi. Çünkü Binbaşı Halis’in söylemi ve Kumandan Nureddin’in Koçgiri’de İslâm/gayri İslâm nüfusunu sorduğu 3 Ocak 1921 tarihli telgrafına eklenen veya belki de metinde yazılı olan “Alevi Kürtler imha edilecek” notuyla birlikte dikkate alındığında, Koçgiri’de ne yapılacağının şifresi çözülmüş olmaktadır.
MÜZAKEREYE RAĞMEN HAREKÂT
1921 yılı Mart ayının ilk yarısının özeti:[17]
3-6 Mart’ta; Ümraniye’de 6. Süvari Alayı Komutanı Binbaşı Halis, Ümraniye Nahiye Müdürü ve Koçgiri Aşiret Reisi Haydar’ın evindeyken “idam fermanınız” cebimde demesi sonrasında başlayan çatışmada öldü.
7 Mart’ta Sivas’tan valiliğin gönderdiği Nasihat Heyeti, 8 Mart’ta Zara’ya ve 10 Mart’ta Ümraniye’ye ulaştı.
7 ve 9 Mart’ta Genelkurmay, Merkez Ordusu’nu Ümraniye hadisesinin dâhili isyanın ve siyasi hareketin başlangıcı olduğu yönünde uyardı ve askeri birlikler seferber edildi.
9 Mart’ta Dersim aşiretleri Sivas valiliğine cevabi telgrafında, Koçgiri’nin nefsi müdafaaya göre hareket ettiğini yazdı.
10 Mart’ta Nasihat Heyeti, Koçgiri Aşiret Reisi Haydar ve diğer katılımcılarla birlikte Haydar’ın konağında görüştü.
10 Mart’ta Koçgiri Aşiret Reisi Haydar, ordu kumandanlığına gönderdiği telgrafta, hükümetin şefkatine sığındı ve af talep etti.
10 Mart’ta kararnameyle Elâziz vilayetiyle Erzincan sancağı ve Sivas vilayetinin Divriği ve Zara kazalarında sıkıyönetim ilan edildi.[18]
11 Mart’ta Koçgiri aşiretleri imzaladığı dilekçeyle, Meclis’e muhtariyet ve Kürt vali tayini için başvurdu.
12 Mart’ta Koçgiri Aşiretleri Reisleri imzasıyla, Merkez Ordusu Kumandanlığı’na ve Sivas Valiliği’ne taahhütname telgrafı gönderildi. 18 Mart’ta da benzer içerikte yine bir taahhütname daha yollandı.
13 Mart’ta kararnameyle Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin, asayişi sağlamak için fevkalade yetkilendirildi.[19]
14 Mart’ta Kumandan Nureddin, mahrem talimatla birliklere ne yapılacağını emretti, fesat çıkaranlar imha edilecekti.
21 Mart’ta Genelkurmay Başkanlığı, Topal Osman çetesini Koçgiri’ye gitmek üzere görevlendirildi.
Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin komutasında ‘yak-yık harekâtı’ 11 Nisan 1921’de başladı ve 27 Mayıs’a kadar sürdü.
Harekâtın sonucuyla ilgili değişik rakamlar verilirse de TBMM raporundaki ifadeyle, “1000 Kürt” öldürüldü, 100 kişi yaralandı, 1623 hane yakıldı, Kürtlerin yaktığı da 80 haneydi. Ve askerlerin ölü ve yaralı toplamı 200’ü geçmiyor.[20] Vali Ebubekir Hazım Tepeyran, Kumandan Nureddin’in görevini kötüye kullandığını, Zara’dan 76 ve Divrik’ten 57 toplam 132 [133] köyün yakılıp, yıkıldığını ve 272 kişinin öldürüldüğünü, can korkusuyla dağa kaçanların da kovalandığını, binlerce hayvana el konduğunu yazdı.[21]
ÖZERKLİK DİLEKÇESİ BAŞBAKANDA
TBMM’de Koçgiri harekâtını ne Dersim ne de diğer Kürt mebuslar gündeme getirdi. Harekâtı TBMM’ye taşıyan Erzurum Mebusu Hüseyin Avni’dir. Meclis’e Koçgiri hakkında bilgi verilmediğini belirten Hüseyin Avni (Ulaş), 21 Haziran 1921 tarihli soru önergesinde, gazete haberine göre Zara havalisinde askerî harekât yapıldığını belirterek, hükümetin TBMM’ye bilgi vermediğini hatırlatıp, ne olduğunu sordu. 11 Ağustos’ta da Afyonkarahisar Mebusu İsmail Şükrü, Koçgiri’de yapılanlara milletin kanayan bir yarası olarak değindi. Başbakan ve Milli Savunma Bakanı Fevzi (Çakmak), 12 Temmuz’da cevap vermiş olsa da ancak konu 24 Kasım’da meclis gündemine gelebildi. Başbakan, neler olduğunu özetleyerek, harekâtla 2000 kişinin tenkil edildiğini yani ortadan kaldırıldığını açıkladı. Başbakan, muhtariyet dilekçesinden haberdardır: “[…] Alişer ve rüfekasının imzasiyle Divriği, Refahiye, Kuruçay, Kemah kazalarının muhtar bir vilayet haline ifrağiyle (çevirmeyle) başına yerli Kürtlerden birisinin geçirilmesini talep yollu çekilen telgraftan meselenin aleâlede bir şakavet olmayıp […]”[22]
Başbakanın değindiği gibi TBMM Başkanlığına gönderilen dilekçedeki talep, Koçgiri, Divriği, Refahiye, Kuruçay ve Kemah kazalarının bir vilayet haline getirilmesi ve Kürt bir valinin atanması, adliye ve mülkiye memurunun vazife başında kalmasıydı. Doğrudan Meclis’e başvuru yapılması çok kıymetliydi. Bir tür vilayet muhtariyetini veya federasyonunu içeren 1921 Anayasasına (madde 11 ve devamı) rağmen, hazırlanan Koçgiri’nin imhası planından vazgeçilmedi. Koçgiri’de önder konumunda olanlar 1921 Anayasası’ndan bihaber olmalılar ki, başvuru telgrafında hiç bahsedilmemiştir. Koçgirililer bihaber, ama Meclis’te bulunan Kürt mebuslar bilmiyor denemez, onlar da Koçgiri’ye duyarlı olmadılar. 1921 Anayasası’nın muhtariyet/federasyonu içeren hükümlerinin gereği yapılsaydı, Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin’in Koçgiri’deki imha harekâtı yaşanmazdı. Belki bununla Türkiye Cumhuriyeti’nin karakteri de demokrasiyi içeren bir yönde evrilebilirdi, ama öyle olmadı. Merkez Ordusu, planladığı harekâtı yaptı.
TBMM’DE MÜZAKERE VE HEYETİ
Meclis, Koçgiri’deki yakmayı, yıkmayı aylarca görmezden geldi. Koçgiri, Haziran’da başlayan Pontos harekâtında sona yaklaşıldığı Ekim’de gündeme gelebildi. Çünkü Koçgiri ve Pontos harekâtı birlikte planlanmıştı. Koçgiri, TBMM gizli celsede 3 Ekim’de, 4 Ekim’de ve 5 Ekim’de müzakere edildi. 5 Ekim’de Koçgiri’yi müzakerenin devamında kumandan Nureddin’in Karadeniz’de icraatı vardı. Kumandanın Samsun özelinde yaptıklarının müzakeresi 22 Kasım’da da devam etti.[23]
TBMM’nin Nureddin hakkındaki yargılanması kararı, ancak Başkumandan Mustafa Kemal’in isteğiyle yeniden müzakere edildi ve 1922 başında kaldırıldı.[24] Mustafa Kemal, kumandan Nureddin’in durumunun kendisini de ilgilendirdiğini söyledi: “Efendiler, mevzubahis olan zat bir kumandan olmak dolayısiyle Heyeti Vekileyi ne derece alâkadar ederse Başkumandanı da o derece alâkadar eder.” Sonra Büyük Taarruz ’da görevlendirilen Nureddin’le Mustafa Kemal’in bozulan ilişkisi Nutuk’ta konu edildi.
Üç günlük hafi celsedeki görüşmenin ardından 6 Ekim 1921’de aleni celsede, Koçgiri’yle ilgili komisyon kurulması kararlaştırıldı. Beş mebusun seçimiyle Koçgiri Tahkikat Heyeti oluşturuldu. Heyetin ne yaptığı on yıllarca bilinmedi; çünkü raporu gizlendi. Ancak Dilek Kızıldağ Soileau’nun gayretiyle rapor hakkında bilgilendik; teşekkür ederiz. Kitabın ‘Önsöz’ünde rapora ulaşmanın hikayesini okuyabiliriz.
“Askerle çevrilen köyler halkı söylentilerin doğruluğuna, yani Kürtlerin tenkil edileceğine inanarak hayatlarını kurtarmak için köylerini, evlerini bırakarak dağlara sığınmak zorunda kalmışlardır. Sırf can korkusuyla kaçan, ayaklanma ve eşkıyalıkla suçlanarak, boş kalan köyler yakılıp yıkılarak bütün mal ve eşyası ve hayvanları devlet adına ellerinden alınmıştır. [… Vali, ordu kumandanının 1-30 Mayıs dönemi harekât bildirisini aktarır, N.O.] İçlerinde en kanlı eşkıya başkanlarından da bulunduğu bildirilen ayaklanmacıların, 200 çeşitli cins ve bir hayli cephaneyle velev bir tanecik olsun asker yaralayamamış olması çok gariptir. Yani bu gösterir ki Nureddin Paşa bu kadar insanı çatışma ile değil, katliam biçiminde öldürmüştür.”[25]
NOTLAR:
[1] Mustafa Kemal, Eskişehir-İzmit Konuşmaları 1923, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul-1999, s. 104-105.
[2] Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul-1976, s. 329-325; François Georgeon, Sultan Abdülhamid, çeviren: Ali Berktay, 6. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2020, s. 397-415.
[3] Koçgiri Tahkikat Heyeti Raporu, aktaran Dilek Kızıldağ Soileau, Koçgiri İsyanı Sosyo-Tarihsel Bir Analiz, İletişim Yayınları, İstanbul-2017, s. 224; Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, İki İsyan Bir Paşa, 2. baskı, Babil Yayıncılık, Ankara-2003, s. 142-143.
[4] ATASE’den aktaran Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 9-17, 86, 287-289.
[5] Necati Fahri Taş, Nurettin Paşa, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2014.
[6] Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin’in 12.1.1337 tarihli ve 2082 sayılı genelgesi, aktaran Pontus Meselesi, hazırlayan: Dr. Yılmaz Kurt, TBMM Hükümeti Matbuat Müdiriyet-i Umumisi 1338 (1922), TBMM Basımevi, Ankara-1995, s. 398-399.
[7] Aktaran Dilek Kızıldağ Soileau, age, s. 291-293.
[8] Aktaran Dilek Kızıldağ Soileau, age, s. 191-192.
[9] Raymond Kevorkian, Ermeni Soykırımı, çeviren: Ayşen Taşkent Ekmekci, İletişim Yayınları, İstanbul-2015, s. 625-626.
[10] İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, 1912-1922, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. baskı, Ankara-2014, s. 409.
[11] Aktaran Dilek Kızıldağ Soileau, age, s. 188-194.
[12] ATASE’den ve TBMM Arş., aktaran Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 138-142.
[13] Hamdi Ertuna, Türk İstiklâl Harbi, VI’ncı cilt, İstiklâl Harbinde Ayaklanmalar (1919-1921), Genelkurmay Basımevi, Ankara-1974, s. 261-263.
[14] BCA-F: 30.10/K: 115, D: 804, S: 3, s. 5-10 ve 22-24; BCA-F: 30.10/K: 115, D: 804, S: 4, s. 8-12.
[15] Cemal Madanoğlu, Anılar (1911-1953), Evrim Yayınevi, İstanbul, s. 130, 148-150.
[16] Erzincan Mebusu Emin’in açıklaması, TBMM GCZ, cilt: 2, 4.10.1337 (1921), s. 268-269.
[17] Ebubekir Hazım Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı, sadeleştiren: Hürriyet Yaşar, Gürer Yayınları, İstanbul-2009, sf. 211-214; Koçgiri Tahkikat Heyeti Raporu, aktaran Dilek Kızıldağ Soileau, age, s. 198-208, 224; Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 139-150; Gâye-i Milliyye, Çiğdem Aslan-Mustafa Toker (hazırlayan), Ankara Üniversitesi, Ankara-2012, s. 59, 76.
[18] 10.3.1921 tarih ve 727 sayılı kararname, BCA-F: 30.18.1.1/K: 2, D: 38, S: 14.
[19] 13.3.1921 tarih ve 733 sayılı kararname, BCA-F: 30.18.1.1/K: 2, D: 38, S: 20.
[22] TBMM ZC, devre: I, cilt: 14, 24.11.1337 (1921), s. 317-318; TBMM GCZ, cilt: 2, 11.8.1337, s. 200, 204.
[23] TBMM GCZ, cilt: 2, 3 ve 4 ve 5 ve 29 Ekim 1921, s. 248-256 ve 262-270 ve 272-287 ve 403-409 ve 22 Kasım 1921, s. 434-442. Anlaşılmaz, 5 Ekim tutanağı biraz farkla 29 Ekim’de tekrar edildi. N.O.
[24] TBMM GCZ, cilt: 2, 16 ve 17 Ocak 1922, s. 622-630.