Kadın ve çocukların cinsel sömürü nesnesi olarak, erkekler arasındaki güç ilişkilerinin aracı haline getirildiği kapalı yapıları çözmek kolay değil. Kanun ve kuralların etkili uygulanması, bağımsız ve yansız yargı işleyişi gerekiyor suçları, sırları açığa çıkarmak için. Yazık ki kuralsızlığın, hukuksuzluğun, çıkar ilişkileri aşkına yandaşın her türlü yolsuzluğuna göz yummanın usul haline getirildiği bir ülkedeyiz. Çirkef çukurunda debelenir gibiyiz.
Örneğin bu çirkef çukurundan kurtulmak için debelenenlerden birisi H.K.G. Tek başına hakkını arayan genç bir kadın ve karşısında koca bir cemaat varken devlete sığınıp mücadelesini oradan sürdürmek istemiş. Bakanlığın yaptığı ise H.K.G’yi koruma altına alırken suçluları da kayırma, yargıdan kaçırma yolunu seçmek. Kendisini kurtarma gücüne ve cesaretine sahip olan kadına yardım ederken cemaatin içinde çok sayıda benzeri olduğunu tahmin ettiğimiz pek çok kadın ve çocuğa sırtını dönmüş, bakanlık. Kendisine sığınan bir kadına yardım ederek görevini yaparken bu subjektif faydanın toplum yararına objektif faydaya dönüşmesini sağlayacak olan yasaları uygulayarak sistemi bozma görevini yerine getirmemiş. Çirkef kuyusundaki sistemin çarklarını işlemeye bırakmış.
Toplumdan izole yaşam süren yapılarda özellikle kadınların ve çocukların insan haklarının yok sayıldığını herkes biliyor. Kimse bir şey yapmıyor. Bu aileye, bu cemaate ve benzerlerine dokunulmazlık atfeden iktidar, şimdi aile hukukunu sil baştan yazmak niyetinde. Ne dersiniz bu ülkenin bütün aileleri Gümüşel ailesi gibi altı yaşındaki çocuğun cinsel istismarını onaylayacak yapılara dönüştürmek mi istiyor? Tüm toplumu İsmailağa cemaatine mi benzetmek niyetleri?
Yasaya rağmen, Milli Eğitim Bakanlığı, örgün öğretim dışında tutulan çocukları takip etmez. Sağlık Bakanlığı çocuk gebeliklerinin örtbas edilmesine göz yumar. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koruma altına aldığı kadının çocukken yaşadığı istismarı yargıya taşımaz. İçişleri Bakanlığı çocuk cinsel istismarını soruşturmaz. Adalet Bakanlığı, Medeni Kanun ihlallerini kovuşturmaz. Hal böyleyken yukarıdaki sorulara ‘hayır’ diyecek olanların aklına şaşarım.
6 yaşından yetişkinlik çağına kadar süren sistematik cinsel istismarın -ki işkencedir- tespit edilmesine rağmen, genç kadın devlet korumasına alınmışken bile en az 2,5 yıl boyunca soruşturma ve kovuşturma aşamasına geçilmeden beklenmiş. Ta ki gazetecilere ulaşılıp, medya yoluyla kamuoyunun malumu oluncaya kadar. Ki esasen medyanın bu gücü nedeniyle gazeteciler yargı sopasıyla yıldırılmak, susturulmak isteniyor.
Her şeye rağmen 9 Ekim Pazartesi, bugün H.K.G davasının yeni duruşması görüşülecek. Tutuklu sanıklar, İsmailağa cemaatine yakın, Hiranur Vakfı kurucusu ve yöneticisi -sözde baba- Yusuf Ziya Gümüşel ve müridi -sözde koca- Kadir İstekli tekrar hakim karşısında olacak. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) ve pek çok kadın ve çocuk hakları savunucusu kadın örgütü İstanbul Anadolu Adliyesinde olacak. Kadın örgütleri polis engeline rağmen orada H.K.G’yi savunacak. Diğer yandan şüphesiz önceki duruşmada görülen tablo tekrarlanacak. Çocuk cinsel istismarı sanıklarını destekleyen kadın düşmanları, polisin engin hoş görüsüne mazhar olacak.
Çocukların ve kadınların cinsel sömürü nesnesi olarak görülmesi yetmezmiş gibi bunu destekleyenlerin hiç utanmadan toplum karşısına topluca çıkabilme pervasızlığı affedilir şey değil. Çocuk cinsel istismarını topluca savun, kadın haklarının gaspını topluca savun üstelik bunu din istismarı ile gerçekleştir. Yetmedi, iktidar ve kamu görevlilerinin, kurumlarının tam desteğini al. Çirkef kuyusu demek için başka bir örneğe ihtiyaç yok ama maalesef örnekler de pek çok.
Mesela bir Adnan Oktar meselesi var. 40 yıllık bir oluşum. Herkes bu oluşumdan haberdar. Herkes örgüt içinde neler döndüğünü az çok biliyor ama etkin mücadele edilmiyor. Yargıya taşınan şikayetler etkin kovuşturulmuyor. Şikayetçiler dönem dönem yargıya taşıyor bu suç örgütünün faaliyetlerini, işlenen suçları. 89, 98 ve 2000’lerin ortalarında, davacıların iddiaları doğrultusunda baskınlar yapılıyor. Hatta baskınların birisinde evden eski bir içişleri bakanı çıkıyor ama 2018’e kadar kesin sonuç alınmıyor. Şimdi Adnan Oktar ve 80 dolayında örgüt mensubu, çok sayıda suçtan uzun yıllar hüküm giymiş olarak cezaevinde. Ancak örgüt faaliyetlerinin bittiğini iddia etmek imkansız. Bu örgütün kabuk değiştirerek varlığını sürdürdüğünü düşünenler pek çok.
140journos tarafından yapılanan Kedicik Belgeseli 1 Ekim’de yayınlandığından beri Adnancılar tekrar gündemde. Sistematik cinsel istismardan kara para aklamaya, şantaja kadar hayli geniş suç yelpazesiyle anılan örgüt, geniş halk kesimleri tarafından sadece mehdilik iddiası ve dini istismar ile biliniyordu. Özellikle A-9 kanalında yayınlanan programında kediciklerim dediği genç kadınların dekoltesi, dansları, Adnan Oktar’a inşallahlı, maşallahlı övgülerinden ibaret bir sapkınlık olarak kalmıştı hatırda. 2018’de çok sayıda eve eş zamanlı baskınlar yapılıp örgüt hakkında yargı yolu açılınca biraz daha geniş bilgiye ulaşıldı. Ancak yine de örgütün siyaset ayağı, spor, sanat ve iş dünyası ile ilişkileri pek malumumuz olmadı. Oysa çarpıcı operasyon mali şube ekiplerince gerçekleştirilmişti. Ve yargılama sonucu 3 bin küsur yıllık cezalar verildiğine göre devlete karşı işlenen suçlar hayli kapsamlı olmalı.
Geçmişte örgütün görünen yüzü olarak müzik, dans, dekolte sunulur, örgütün suçları, kadınların durumu ve Adnan Oktar ile yakınlıkları salt seks tarikatı olarak anılmasıyla perdelenirdi. Şimdi anılan belgesel de sadece çocuklara ve kadınlara yönelik cinsel saldırı suçları üzerine yoğunlaştığı için cinsel istismarı perde haline getirmiş izlenimi veriyor. Bir başka deyişle suç işlenirken kadınlar ve çocuklar araç haline getirildiği gibi suçun ifşasında da kadınlar ve çocuklar araçsallaştırılmış. Cinsel saldırı suçlarını, cinselliğin bir biçimi gibi görme eğilimindeki toplumsal anlayışı ve yargısal yaklaşımı besleyen bir bakış açısı görüyorum Kedicik Belgeseli’nde.
Ahmet Şık’ın savunmasında dile getirdiği dinin arkasına saklanan günahlar ve bayrağın arkasına gizlenen suçlar, her daim kadın ve çocuk aleyhine işleniyor. İktidarın yükselttiği yerli ve milli ideolojisinin beslediği kof hamasetin açtığı yol, kadın düşmanlığına geçit oluşturuyor. Suç işlemek için örgüt kurulurken de örgüt ve suçları ifşa edilirken de kadın ve kız çocuklarının, cinsel suçların araçsallaştırılması yönteminin izlenmesi, yerli ve milli ideolojisiyle pek uyumlu maalesef. Kadınları ikincilleştirmenin yolu cinsel saldırı ve diğer tüm cinsiyet temelli şiddet biçimlerinden geçiyor. Cinsiyet eşitliğini inkar eden iktidar politikası, cinsiyet eşitliğini inkar eden ataerkil din yorumları ve suç örgütlerinin suçlarını gizleme yöntemlerinin örtüşmesi hiç şaşırtmıyor. Dinin arkasına günahı, bayrağın arkasına suçu gizlemenin yolu hep kadına yönelik şiddeti, cinsel saldırıları magazin meselesi olarak sunmaktan geçiyor.