Siyaset semboller ve jestler üretir. Tarihsel kriz dönemlerinde üretilen semboller ise tarihsel adlandırmaların konusu olurlar. Türkiye’de çok partili hayata geçişi sembolü, Demokrat Parti’nin “Yeter Söz Milletin” ifadesini içeren afişidir örneğin. Ekim Devrimi, eski dünyanın yıkılışını onlarca sembol üreterek tarihe işlemiştir. Alman şansölyesi Willy Bradt’ın soykırım anıtı önündeki jesti tarihsel bir anın adı olmuştur.
Türkiye siyaseti Erdoğan rejimi altında içinden geçtiğimiz çok boyutlu krizin tarihçiler tarafından nasıl adlandırılacağına ilişkin onlarca sembol üretti. Sembolleri hatırlamak iki ayrı dünya, iki ayrı hayat arzusunu ve giderek nitelik değiştiren bir mücadeleyi gösterecektir. Tarihçilerin dönemsel adlandırmaları da bu sembollere düşülen notlar olacaktır.
İKİ AYRI SİYASET, İKİ AYRI SEMBOL ÜRETİMİ
Gezi direnişi sırasında genel zekânın iktidarın hoyratlığına karşı ürettiği sembollerin en etkililerden biri Erdoğan tarafından çapulcu ilan edilen kitlelerin bu sözcükten yeni bir anlam üreterek onu kullanmalarıdır. Yaratıcılığın eylemle birleştiği her an güçlü sembollerin üretilmesi bağlamında içinden geçilen krizin hangi yönde aşılması gerektiğine dair eylemcilerin arzularını yansıtmaktadır. Polisin olanca şiddetine ve yıkımına rağmen sokaklardan dağılmayan, kendi kararlarını vermek, doğalarına, hayatlarına, işlerine sahip çıkmak isteyenlerin özgürlük çığlığını adlandıracak tarihçiler için çok zengin bir malzeme yarattı Gezi. Sadece tarihçiler için değil elbette, o tarihçilerin yaşıyor olduğu geleceğin kurulması için de.
Aynı dönem, iktidar tarafından üretilen semboller çok boyutlu çirkefliğin ürünü olmuştur. ‘Camide içki içtiler’ yalanını ortaya çıkaran imam sürüldü. Türbanlı bacımın Kabataş’ta anlattığı hikayenin ayrıntıları kameralara yansıdı, fakat ayrıntılar yoktu. Türbanlı bacıya kimse saldırmamıştı. Dönemin başbakanı AKP Genel Başkanı Erdoğan, neredeyse her konuşmasında Gezi eylemcilerinin yaratıcılıkları için malzeme sunuyordu, bazen hiçbir şey söylemeyerek; ekose ceketiyle. Ekose ceket giydirilmiş TOMA çizimi hâlâ canlı toplumsal hafızada.
Türkiye’de OHAL’in ardından kurumsallaşan faşist semboller, tarihçilere çok yardımcı olacak. Polis postalı altında ezilen akademik cübbeler, Nuriye ve Semih’in direnişlerini başlattıkları insan hakları anıtının tutuklanması, Düzce’de yapılan Rabia heykeli…
Siyasi sembollerin bugün gösterdiği, geniş halk kesimlerinin artık bir var olma mücadelesi içinde olduğudur. Bugüne kadar her refleksi sağcı olmuş, bu nedenle AKP’nin içine girdiği ve Türkiye’yi de içine soktuğu her krizde onu kurtarmış ana muhalefet partisi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşü büyük bir sembolik nitelik taşıyor. Ahmet Türk’ün, Figen Yüksekdağ’ın tutuklu olduğu Kandıra’dan bu yürüyüşe katılacağını açıklaması da. OHAL sonucunda işlerinden atılmış insanların bu yürüyüşe katılmaları da.
KOKUŞMUŞ İKTİDAR SİYASETİ
Siyasal iktidarın bu yürüyüşe verdiği tepkiler, siyasi çirkefliğin Gezi sonrası sembolü olmaya adaydı, tabii kendi döneminin ruhuyla. Erdoğan, örneğin camide içki içildi ya da türbanlı bacıma saldırıldı gibi üretilmiş senaryoları halka gerçekmiş gibi anlatmadı bu defa. Yürüyüşünün kendi lütfu olduğunu söyledi. Diyordu ki eğer anayasal bir hakkı kullanıyorsanız benden izin almak zorundasınız, çünkü anayasanın üzerinde ben varım. Bu Gezi dönemine göre daha özgüvenli, gerçeğe daha yakın bir açıklama elbette. Benzer bir gerçeklikle ana muhalefet partisinin genel başkanının tutuklatılabileceğini de ima etti.
Fakat Adalet Yürüyüşü’ne karşı iktidar partisi taraftarlarınca yapılan en önemli siyasal jest CHP Genel Başkanı ve Adalet Yürüyüşü katılımcılarının kalacakları mekâna dökülen gübredir. Bu, kokuşmanın sembolüdür. Kendini anayasanın üzerinde gören reislerine yaklaşabilmek için her şeyi yapabilecek olan çıkar sevdalılarının her türlü saçmalığı yapabileceğini göstermektedir bu kokuşma. Çünkü reise yakın olurlarsa kimse onlara dokunamaz, çünkü reis her şeyin üzerindedir.
İktidar siyasetindeki kokuşmayı, gelecekteki çıkarlarını garantiye alabilmek için reislerine yaklaşma formülü arayan bürokratından, belediye başkanına; il genel meclisi üyesinden üniversite rektörüne herkesin her saçmalığı yapabileceğini gösteren bu müthiş sembol için siyasal tarihçiler Düzce AKP teşkilatına minnettar kalacaktır. Zira daha ortaokulda öğrendiğimiz gibi bir düşünce ürünü yerelden evrensele geçildiği anda değer kazanır. AKP Düzce teşkilatının yaptığı, Türkiye’de devlet aygıtının kılcal damarlarına kadar işlemiş kokuşmayı yerelden yola çıkarak müthiş bir başarı ile teşhir etmek, ona evrensel bir nitelik kazandırmak olmuştur.
Not: Gözaltına alınan kamyonun şoförünün eyleminin bu haber ve videodaki içerikten anlaşıldığı kadarıyla bireysel bir eylem olmadığını söylemekte bir beis görmüyorum.