San Vicente del Caguán dağlarında, FARC’ın son kongresindeydik. Devrimci ordunun en üst gerilla komutanı, o zamanki adıyla Timochenko, FARC-EP’nin son bildirisini okuyordu. Hemen yanında çok yaşlı bir gerilla vardı, FARC’ın kuruluşunda yer alanlardan biriydi. Yorgun ama mutlu görünüyordu yaşlı gerilla. Bir köylü komünü Marquetalia’ya devletin saldırmasının ardından, 1964 yılında kurulmuştu FARC ve esas olarak ‘toprak reformu’ talep ediyordu yani toprağın adil paylaşımını.
Meydan doluydu. Meydan dediğim bu kongre için yapılmış dağın tepesinde düz bir yerdi. Kongrenin gerilla delegeleri vardı meydanda ve FARC’ın politik partisi ‘Kolombiya Komünist Partisi- İsyancı’nın merkez komitesi üyeleri, kent militanlarının delegeleri filan ve dağın bu bölgesindeki gerilla birlikleri. Silahsızdı çoğu. Biraz ilerde kaldığımız çadırlardaydı silahlar. Bir sahne kurulmuştu. Barış için konuşmalar yapılıyor, barış şarkıları söyleniyor, bildiriler okunuyor ve meydanda dans ediliyordu. Bazen bir gerilla adı anons ediliyordu "Annen burada sahnenin yanında" diye. Kalabalıkta dans edenlerden biri, bekleyenin yanına gidiyordu, sarılıyorlardı birbirlerine.
Üst Komutan Timochenko elindeki kongre kararını okuduğu kağıtta, sona gelince başını kaldırdı, kağıtta yazan son kelimeleri meydandakilere bakarak söyledi; "El Fin- Bitti"…
Bu son kongrenin hemen ardından imzalanan barış anlaşmasının üzerinden yaklaşık 1.5 yıl geçti ve geçtiğimiz pazar yapılan Kolombiya devlet başkanı seçimini sağcı aday Ivan Duque kazandı. Barış anlaşması özellikle bir yanıyla zaten doğru dürüst ilerlemezken, seçim kampanyasının en öne çıkan tarafı, bu anlaşmaya karşı olduğunu hep söyleyen sağcı liderin devlet başkanı seçilmesiyle, bu sefer ‘barış’ tamamen bitti mi?
Barış, etrafını çevrelemiş duygusal bir hale içinde de olsa basit bir gerçeklikten oluşuyor. Yani hem devlet hem de gerilla, barışı aslında sevdiği ve istediği için değil, buna zorunlu olduğu için müzakere ediyor. Barış, halk için çok güçlü, haklı ve harika bir talepken, savaşan politik aktörler için zorunlu bir masa başında toplanma durumu. Yani tabii ki devlet ‘teröristleri’ imha etmek, gerilla da ‘devrim’ yapmak isteyecektir ama yenişemedikleri için ‘barış’ imzalanır. Yani pehlivana seslenirler "Kolunu al kolunu" diye, pehlivan "Alabilsem canını alacağım işte, alamıyorum" der…
Yeni seçilen Kolombiya Devlet Başkanı sağcı aday Ivan Duque yaklaşık 10 milyonu aşan bir oy sayısıyla bu seçimi kazandı. Buna karşın diğer aday, ‘sol’un, sosyal demokratların, çevrecilerin de birleştiği ortak adayı eski Bogota Belediye Başkanı Gustavı Petro ise 8 milyonu aşkın oy aldı. Yaklaşık aralarındaki fark yüzde 12 civarında iken dikkat çekecek bir başka taraf, - yine çoğu zaman Kolombiya’da olduğu gibi- seçmen sayısının sadece yüzde 54’nün oy kullanmasıydı. Yani katılım yüzde 52 ile sınırlı kaldı ve kullanılan oylar arasında ‘beyaz oy’, yani ‘boş oy’ kullananları da eklerseniz neredeyse seçmenin yüzde 50'si oy kullanmamış durumda. (Bu beyaz oyları geçersiz oylar ile bir tutmamak gerekiyor çünkü seçimin ilk aşamasında yüzde 9'dan fazla oy alan diğer iki aday seçimde beyaz oy-boş oy kullanma çağrısı yaptı. 338 bin beyaz oy-boş oy kullanıldı) Bunların üstüne uzun süredir gerilla bölgesinde yaşayan, her türlü çabaya rağmen henüz resmi olarak var olamayanları da ve kısmi de olsa silahlı mücadelenin sürdüğü ateşkes ilan edilmeyen bölgeleri de eklerseniz, barış anlaşmasına rağmen ülkenin "Nasıl olsa hiç bir şey değişmeyecek" diyenlerinin sayısı yüzde 50’ye çok yakın. Yani sevdiğim bir anlatım biçimiyle ‘Savaş sadece insanları değil umudu da öldürdüğünden’ sandık en fazla bu kadar ilgi çekebildi.
Şimdi bu durum üzerinden ‘barış’ın duygusal dış kabını sıyırıp yeni başkan Ivan Duque bu barış anlaşmasını bozacak mıdır ona bakalım;
Birincisi hukuksal olarak bozamaz çünkü bu barış anlaşması sadece iki tarafın değil, doğrudan imzasını koymuş dört ülke arasında imzalanmış bir uluslararası anlaşmadır. Ayrıca Birleşmiş Milletler teşkilatı da bu anlaşmanın bir tarafıdır. Yani Uribe ve onun adayı Duque’nin bu anlaşmaya uymayacağı konuşmaları, mesela "Ben Lozan’ı kabul etmiyorum" gibi hukuksal olarak boş konuşmalardır.
Tabii ki mesela anlaşma kurallarına hiç uymayarak anlaşmayı kadük hale getirebilir ama zaten bir yanıyla zaten pek yürümediğinden pek buna ihtiyaç duyacağını da sanmıyorum. Neden böyle yaparak uluslararası kamuoyunu karşısına alacaktır ki? Zaten seçim sonrası açıklamalarında hem Ivan Duque hem ilk başkan yardımcısı ilan edilen, muhafazakar eski bakan Marta Lucia Ramirez yaptıkları açıklamada ‘düşmanlıkları beslemeyeceklerini’, ‘silahların çalıştığı eski günlere’ dönmek istemediklerini açıkladılar. Başkan yardımcısı olarak gelen Ramirez ile paramiliterlerin hükümranlığının da devam edeceği ve muhtemel hiç tasfiye edilmeyecekleri bir dönem başlayacaktır ama ‘Barış anlaşması’ kısmen uyulmasa da olduğu yerde kalacaktır.
Duque’nin kampanya sırasında verdiği sözler, savaş kurbanlarının acılarının azaltılması vaadi, devletin de doğrudan devreye girerek ailelere doğrudan ödeyeceği tazminatlarla sınırlı kalacak ve bu gerekçelerle yasal parti, FARC’ın sınırlı mali olanakları daha da kısıtlanmaya çalışılacaktır.
Öte yandan barış anlaşmasının gerilla tarafından kabul edilmesinin en önemli nedeni, FARC’ın kurulmasından beri ana talebi olan toprak reformunun anlaşmada kabulüydü. Bu toprak reformu ile şu ana kadar, toprakların sadece küçük bir kısmı dağıtıldı. Zaten devlet arazilerinin ve el değmemiş doğal alanların çoğunluğunu oluşturduğu bu iki milyon hektar toprak, artık başta paramiliterlerin belirlediği devlete yakın olanlara ve baştan aşağı rüşvet ve yolsuzluklarla dolu olarak paylaştırılacak. Yani anlaşma bu şekilde uygulanmış olacak! Böylece baştan beri anlaşmanın biraz umudunu taşıdığım tek tarafı olan ‘toprağın demokratikleşmesi’nin yaratabileceği örgütlenmenin yerine, özellikle önceden gerillanın etkinliği altındaki topraklar, iktidar yanlısı bir toplumsal kesimin yaratılması için bir aparat olarak kullanılacak. Ayrıca dağıtılmış topraklar için istediğiniz hukuksal önlemleri alsanız bile, yeniden tek elde, büyük toprak sahiplerinin, oligarşinin elinde toplanması engellenemeyeceğinden, bu toprakların çok yakında ulus ötesi tarım tekellerine, taze ve yeni topraklar halinde sunulacağı da kesin.
-Müzakerenin başında Havana’dan son FARC kongresine kadar FARC liderleriyle yaptığımız görüşmelerde, benim ‘Gerilla Barışı’ kitabından, El Salvador ve Guatemala’daki barış sürecine ve sonrasına ilişkin, şu anda Kolombiya’da yaşanılanlara benzer o kadar çok kaygımı iletmiş ve sorular sormuştum ki birgün FARC genel sekreteri; "Metin biz dersimizi iyi çalıştık" diye sitem etmişti.-
-Özellikle anlaşmaya göre, silah bırakma sürecinin altı ay gibi çok kısa bir zaman içinde tamamlanacak olması beni oldukça şaşırtmıştı-
El Salvador’da eski gerilla örgütü URNG ile bir eski gerilla komutanı anlatıyordu: "Bizim hiçbir zaman Sovyetler Birliği ile doğrudan bir ilişkimiz olmadı. İdeolojik olarak da, bağımsız Marksist bir çizgimiz vardı ama Berlin Duvarı çöktüğünde, bu duvar bizim üzerimize de çöktü. Yani ister sevin ister sevmeyin Berlin Duvarı'nın çökmesi sizi etkiler. Çünkü bu bir olgudur."
Barış olgular üzerine inşa ediliyor ve bir gerilla örgütü 50 yıldan fazla savaşmış ve bugün yorgun halkın, -kendisine destek veren halkın- mutlak barış talebi ile barış anlaşmasına oturmuşsa, bu bir olgudur, ister sevin ya da sevmeyin bu olguyu kabul edersiniz.
Seçimin kaybedilmesinin nedenlerinden biri de Venezuela’nın durumunun domino etkisi. Bu yüzden sol koalisyonun adayı, kendisi de eski M-19 gerilla örgütünün de bir üyesi olan Gustavo Petro, seçimi kaybettikten sonra "Bizi insanları öldüreceğimiz, ateist olduğumuz ve ülkenin Venezuela’ya benzeyeceği yalanlarıyla yendiler" diye açıklama yapıyordu. Burada ilginç olan, FARC’ın barış görüşmelerine başlamasının ana nedenlerinden biri olan, silahsız bir mücadele ile iktidara gelebileceğini gösteren, umutlandıran ‘Bolivarcı devrim’, bugün barış anlaşmasından sonra seçimin kaybedilmesinin de bir nedeni durumunda. Yani ‘Bolivarcı devrimi’ ister sevin ya da sevmeyin yine bir olgu olarak burada karşınızda…
Ve barışı inşa etmek bu olgular dışında başka bir gerçeklikte mümkün değil. Yani ister sevin ya da sevmeyin ya barışı bu olgular üzerine inşa edeceksiniz ya da internetten büyük laflar söyleyip, seyredeceksiniz…