“Hemmuleyekan barez”: “Saygıdeğer konuklar” gibi çevirilebilir belki. Türkiye’nin atadığı ilk başkonsolos sıfatıyla 3 yıl 3 ay bulunduğum Erbil’de öğrendiğim Sorani Kürtçesi nezaket hitaplarından biriydi bu. Başkonsolos olunca malum açılışlarda, törenlerde temsil görevi gereği ön sırada bir yerde oturuyorsunuz. İster istemez dinleye dinleye, kimse öğretmese de bir şeyler öğreniyorsunuz.
Bu deneyimlerin pek çoğunda yanında oturduğum Irak Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani, kulağıma eğilir “anlıyorsun değil mi” diye sorardı. Zira, görev gereği ve temsilde hata olmasın, saygısızlık yapmayayım düşüncesiyle konuşmaları anlamasam da dikkatle dinlerdim. Her defasında Kak Neçirvan’ın muzip bakışlarına muhatap olma pahasına gülerek anlamadığımı belirtmek zorunda kalırdım.
Hani “eşşeği bağlasan bir şeyler öğrenir” deriz ya, benimki öyle. Eşeklik bende kalsın, herkesi tenzih ederim, biz neden hiç bir şey öğrenmemekte ısrarlıyız ? Irak Kürdistan Bölgesi’yle (IKB) arayı düzelttik. Kerkük dahil ve başta, IKB petrolleri Ceyhan’dan küresel pazarlara arz edilir oldu. Duyduğum kadarıyla, ısrarla önerip, takip edip, o dönem sonuç alamadığım Habur’da mevcut iki eski köprünün ortasına üç geliş, üç gidiş geniş köprü inşaatı artık tamamlanmış.
IKB, 25 Eylül’de Bağımsızlık Referandumu yapacak. Referandum yapması formalite icabı. Sonuç belli: IKB o tarihte yani hemen yarın denebilir, bağımsızlığını ilan edecek. Bağımsızlık ilan etmek için referanduma da gerek yok, Kosova örneği ortada. İş tanınmada. Bağdat karşı, Tahran karşı, Vaşington karşı, Ankara karşı. Moskova "aranızda anlaşın" diyor. Tel Aviv tek destek açıklayan başkent.
Kak Neçirvan, “IKB’nin bağımsızlığı için küresel bir gücün rızası ve iki komşu devletten en az birinin desteği gerekir” derdi. Yine o, “IKB bağımsızlık ilanı için, kötü zaman, daha kötü zaman ve en kötü zaman seçenekleri var” diyor. Vaşington’dan zamanlama hatası uyarısı geliyordu, buna cevaben muhtemelen.
Bana sorarsanız, söz konusu referandumun ertelenmesi olası değil. Bunu yapmak kişisel olarak Mesut Barzani’nin inşa ettiği tüm hayat kurgusunun da, belki KDP’nin de topyekun sonu olur. IKB içinde bağımsızlığa karşı bir topluluk çıkması da olanaksız. Goran "ertelensin" demiş, bizim medya büyüterek verse de, solda sıfır değerinde. KDP ve KYB, aralarındaki Stratejik Uzlaşı’nın yeniden yürürlükte olduğunu açıkladı.
İsrail, IKB’nin bağımsızlığını tanır mı, bilemem. Başka tanıyan ülke çıkar mı onu da bilemem. Bildiğim Irak Kürtlerinin artık bağımsızlıktan geri adım atmayacakları. Biz bu bağımsızlığı tanımayarak Bağdat’la arayı mı düzelteceğiz? Bağdat, bize “Başika’dan çıkın” dedi. Oysa Başika, IKB denetimindeki alanda. ETKB Albayrak “bedeli ağır olur” demiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları da başkanlık seçiminde MHP’yi terkide tutmaya yönelik izlenimi veriyor.
Söylemimizle, eylemimiz arasındaki makas, Ortadoğu’ya dair başka pek çok diğer konuda olduğu gibi, burada da açılır mı? Esip, gürleyip ticarete ve petrol alışverişine devam eder miyiz? Başkanlık seçimine dek vanayı kapatır, ham petrol akışını keser, doğal gaz başta enerji projelerini askıya alır, Habur’u boğar mıyız ? Kestirmek güç, “ben aslını biliyorum” diyeni bulmak da. Zira tüm bunlara tek kişi karar verecek.
Üstelik, yalnızca Kürtler ve Ortadoğu bağlamında değil, genede dış politikamızda epeydir uzgörülü, sağduyulu, dolayısıyla sözü dinlenir, muteber bir aktör olmaktan çıktık. Diplomaside muhatabınızı rasyonel bir aktör olarak görmüyorsanız, iş yapamazsınız. Bu acıklı durumun bir avantaj olduğunu sananlar var. Ne yapacağı belli olmayan, hangi gece nereye ansızın gelivereceği bilinmeyen bir Türkiye imgesiyle göneniyor onlar. Hazin.
Geçtiğimiz günlerde, Ankara Irak Özel Temsilcisi’yken yardımcısı, Bağdat’ta Büyükelçi iken Erbil’de başkonsolos olduğum eski amirim Murat Özçelik de Diken’de çıkan yazısında katılımcı demokrasi ihtiyacına dikkat çekti. Ben kaç kere yazdım bilmiyorum: hukuk devleti temelinde laiklik-çoğulculuk-katılımcılık (dilerseniz idare reformu ya da ademimerkeziyetçilik). Bu denli yalın.
Ortadoğu siyasetinde de, içeride de, huzurun, ilerlemenin yolu Kürtlerle kalıcı barıştan geçiyor. Haydi bu defa başka türlü ifade edeyim: Suriye ile karşısı PYD denetimindeki tüm sınır kapılarını açın. Yaralı getirmek, akraba ziyareti, gıda, ilaç, inşaat malzemesi ticareti serbest olsun. IKB ile de gerek petrol sahalarına yönelik faaliyete hız verin, gerek doğal gaz anlaşmasını uygulamaya geçin. Başkaca, sadece oturduğunuz yerde size yapılacak ziyaretlere izin verin, gelenlerin sırtlarını sıvazlayıp, iyi ağırlayıp gönderin. Bu kadar.
Ama hayır olmayacak. Ana muhalefet lideri hapse tıkılmakla tehdit ediliyor. Olur mu? Neden olmasın, Berberoğlu girdi, Kılıçdaroğlu neden alınmasın? Demirtaş, yargıç yüzü görebildi mi? Aynı (olmayan) suçtan yargılanan 11 Cumhuriyet’çiden yedisi salındı da Kadri Gürsel ve üç arkadaşı neden bırakılmadı? Konya’da büyük rezalet var, adeta katliamın kıyısından dönülmüş, “Nuriye Semih Yaşasın” yazan bir pankart yüzünden 17 Beşiktaş taraftarı hakkında yakalama kararı, biri tutuklandı. Murat Çelikkan, bir günlük dayanışmaya, bir buçuk yıl hapis.
Söylediklerimin olmasının, oldurulmasının tek yolu var, şimdilerde yeniden 2019’da zamanında yapılacağı izlenimi verilen ama bana sorarsanız çok daha erken yapılacak baskın başkanlık seçimini kazanmak. Ülkemizi düzlüğe çıkarmak için hepimizin elimizdeki, eteğimizdeki taşları döküp, bu hedefe odaklanması lazım. Yapabiliriz, yapmalıyız, cüret edeceğiz, başaracağız.