Kömür müzesi güneş enerjisiyle aydınlanıyor
ABD'de kömüre adanmış müze güneş enerjisiyle çalışıyor... Dünya karbon emisyonlarını 2040'a kadar sıfırlamalı... Uzay çöpleri ne olacak? Hepsi Yeşil Gündem'de
DUVAR - ABD'de devlet başkanı Donald Trump'ın kömür üreticilerini gözeterek Obama'nın iklim değişikliği planını çöpe atmasının hemen ardından Kentucky eyaletinde faaliyet göstern Kömür Müzesi enerji ihtiyacını güneşten karşılamaya karar verdi. Daily Mail gazetesinin haberine göre Müze yönetimi, kararının tesisin eyalette en çok enerji haracayan mekanlardan biri olduğu için böyle bir tasarruf tedbiri aldıklarını söylüyor.
1917 yılında ABD Çelik'in alt kuruluşu olan US Coal & Coke dünyanın en büyük kömür maden komplekslerinden birini kurdu. tesis 1970'lerin sonlarına kadar faaliyet gösterdi. 1990'lı yılllarda başlayan restorasyon faaliyetlerinin ardından müze 1994 yılında açıldı.
Benham'ın eski belediye başkanı 85 yaşındaki Wanda Humphrey madenlerin aktif olduğu dönemde kasaba nüfusu 3 bine kadar ulaşmış. 1990'larda artık kimse madenlerde çalışmak istemediği için nüfus binlere kadar düşmüş. Benham'da bugün yaklaşık 500 kişi yaşıyor. Müze hem eyalet için bir gelir kanağı yaratabilmesi için hem de yerel halkı kömürden doğalgaza geçiş konusunda bilinçlendirebilmek için açılmış.
Dünya karbon emisyonlarını 2040'a kadar sıfırlamalı
Yeni bir bilgisayar modellemesi vasıtasıyla yapılan bir bilimsel araştırmaya göre insanoğlu, dünyanın bu yüzyılın sonunda 1,5 dereceden daha fazla ısınmasını istemiyorsa 2040 yılına kadar karbom emisyonlarını tamamen sıfırlamalı.
Doğa İletişimleri isimli dergide yayınlanan bilimsel makaleye göre Viyana'da bulunan Uluslararası Uygulamalı Sistemler Analizi Enstitüsünde görev yapan ve makaledeki araştırmayı yürüten bilim adamlarından biri olan Michael Obersteiner, Felix adı verilmiş olan modellemenin karbon döngüsünün tamamını sistematik görünmünü ortaya koyuyor. Felix, sadece çevresel değil ekonomik ve toplumsal değişkenleri de ortaya koyabiliyor.
Bu modellemeye göre 2100 yılında dünya sıcaklığının sadece 1,5 derece kadar artma hedefinin tutturulması için insan eliyle üretilen karbon emisyonları. 2040 yılına kadar sıfırlanmalı.
Bu çıkarım yirmi yıl içinde kömürün terkedilmesi anlamına gelmiyor. Araştırmada en ideal karbon yutaklarından biri olan ormanlar, karbon tutucu teknolojiler gibi değişkenler de hesaba katılıyor.
Fosil yakıtlarının kullanımınında düşüşten önce bir zirve anının yaşanması gerekiyor. Makaleye göre ilk on sene içinde zirve noktasına ulaşılmalı.
Rapora karbonun tamamen sıfırlanması karbon tutan teknolojilerin ve biyoyakıt kullanımının bir arada kullanımına bağlı. Bu şekilde biyoyakıtların ürettiği devasa boyutlardaki karbonun karbon tutucu teknolojiler tarafından yüksek miktarda emilmesi öngörülüyor.
Uzaydaki molozlar tehlike arz ediyor
İnsan yapımı milyonlarca parça çöp Dünya’nın yörüngesinde dolaşıyor. Yeşilist'ten Görkem Gömeç'in haberine göre Bazıları küçük bazıları ise teleskop ile görülecek kadar büyük olan bu çöpler uzay araçları ve uydular için büyük bir risk teşkil ediyor.
Çöplerin yarattığı risk giderek artıyor, zira uzaya gönderilen uyduların ve araçların sayısı da artıyor. 23 binden fazla uzay çöpü Birleşik Devletler Uzay Gözetim Ağı tarafından takip ediliyor.
Buna karşın çoğu uzay çöpünün boyutu 10 cm’nin altında ve bu takip edilmeyecek kadar küçük. Öte yandan boyutu sadece bir ataş kadar olan bir nesnenin bile uzay araçlarına ve uydularına verdiği zarar büyük olabiliyor.
Çarpışmalar çok nadir olmakta, ama uydulara zarar verebilecek nesnelerin yarısı sadece iki olaydan dolayı ortaya çıkmış: Birincisi 2007’de Çin uydularını balistik füze yardımı ile yok etmesi, ikincisi ise 2009 yılında ABD bazlı bir şirketin iletişim uydusunun, çalışmayan bir Rus hava durumu uydusu ile çarpışması.
2015 yılında ise bu enkazlardan ortaya çıkan nesneler, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki ekibin Soyuz Kapsülü’ne tahliye edilmesini gerektirmiş. Olayda kimse zarar görmedi ama bu uzay molozları Dünya’nın yörüngesinde yüzlerce hatta binlerce yıl kalabilir. Bu molozların adım adım daha küçük parçalara ayrılması ise sayılarını ve tehlikelerini daha da artırıyor.
Uzaya şu ana kadar 7 bin adet uydu gönderildi ama bunun sadece 1,500’ü çalışmakta. Gelecek on yılda ise bu rakamın 18 bine çıkması buna ek olarak küresel internet ağı yaratmak için gönderilecek uyduların bir araya gelmesi ile oluşacak mega uyduların uzaya gönderilmesi planlanıyor.Bu durum riskin boyutunu bir kat daha artırıyor ve uzaydaki parçacıkların takibini zorlaştırıyor. Neyse ki, biliminsanları uzaydaki çöpümüzü temizlemek için bazı yöntemler geliştirmeye başladı.
Şimdilik bir uzay süpürgemiz olmasa da bazı prototipler dikkat çekiyor. Özellikle Avrupa Uzay Teşkilatı tarafından geliştirilen e.DeOrbit projesi dikkat çekmekte. 2014 yılında başlanılan proje bir ağ ile yörüngedeki uzay molozlarını toplayıp, Dünya’nın atmosferine doğru inişe geçerek, sürtünme ile bu maddeleri yakmayı planlıyor. Proje için 2023 yılı hedef gösteriliyor.
JAPONYA ÇÖPLERİ YAKMAYI PLANLIYOR
Japonya Uzay Teşkilatı tarafından geliştirilen proje ise uzay çöplerini 700 metrelik elektrodinamik ip ile atmosfere çekerek yakmayı planlıyor. Kurulan sistemde bulunan 20 kilogramlık ağırlığın bir nevi tahterevalli gibi çalışarak bu nesneleri yörüngeden çıkarması bekleniyor.
Her ne kadar bu projeler gerçekleştirilmiş olsa da ekonomik problemler uzayda da devam etmekte. Dünya’da da olduğu gibi kurumlar kirliliğin sosyal etkilerine değil, ekonomik kısmına odaklanmakta. Bununla beraber hiç bir kurum tam sorumluluk kabul etmemekte, çünkü uzay sınırların dışında kabul ediliyor.
Her ne kadar 1959 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kurulan “Uzayın Barışçıl Kullanımı Komitesi” 85 üyeye sahip olsa da bu ülkelerin toplu bir şekilde karar vermesi diğer her konuda olduğu gibi zor bir mücadele.
Bununla beraber uzaya uydu veya araç gönderen ülkelerin ve şirketlerin sayısı ve bu sorunun önemi de her geçen gün artıyor. Zira, uydu teknolojisi modern yaşam için oldukça gerekli; iletişimden, GPS ile yol bulmaya hatta internetten film indirmeye kadar her şey uydulara bağlı. Uydular aynı zamanda ulusal güvenlik için de büyük bir önem taşıyor. O yüzden hiçbir şey yapmamak artık bir seçenek olarak kabul edilmiyor.