Komutanı 'kendini odaya kilitle' dedi, 'darbecilik'ten kurtuldu
15 Temmuz’da komutanının emriyle kendisini odaya kilitledi, zorunlu askerlikte zorla darbeci olmaktan kurtuldu... Darbe girişiminde sabaha kadar bir odada yalnız başına kalan asker yaşadıklarını Duvar’a anlattı.
Beril Köseoğlu bkoseoglu@gazeteduvar.com.tr
“Oğlum olay ne bilmiyorum. Odada kal, kendini de içeri kilitle. Anladığım kadarıyla durum ciddi. Kimsenin seni bir yere götürmesine izin verme, telefon bekle.”
DUVAR - Olaylar, 15 Temmuz gecesi Ankara Mamak’taki 28. Mekanize Piyade Tugayı’nda geçiyor. ‘Kahramanımız’, terhisine üç gün kala darbeci olmaktan bu ‘emir’le kurtulan bir er*. Pasifist, Kürt ve ateist. Daha fazla erteleyemedi, askere 27 yaşında gitti…
BİR RADYO, BİR AKILSIZ TELEFON
O geceyi sadece eski bir radyo ve ‘akılsız’ bir telefonla, bölük komutanının odasında geçirdi. Kapı çoğunlukla kilitliydi. Dışarıya gün ağarınca çıktı. Kimin kime ne için emir verdiği anlaşılamayan bir kaosta, birçoğu ‘tatbikat’a veya ‘Genelkurmay’ı savunmaya’ gittiğini zanneden askerler tank ve zırhlı araçlara bindirilmişti. Birçoğu dönmemişti…
TABUR KOMUTANI O SAATTE ORADA
28. Mekanize Piyade Tugayı esasında sıradan bir Cuma akşamı geçiriyordu. Zorunlu askerliğini yapan bir erin gözüyle nöbetler, izinler, her şey normaldi. “Ama sonradan düşününce, belki de tek değişiklik tabur komutanının o saatte hâlâ orada olmasıydı...”
ARAMA VAR SANDILAR, TELEFONSUZ KALDILAR
‘Sıradan cuma’ saat 9 gibi sirenlerin çalmasıyla son buldu. “Herkes üzerini giysin” emri geldi. Eve dönmesine üç gün kaldığı için ‘terhis öncesi muayene’ olmuş ve kamuflajını teslim etmişti; şortuyla yakalandı. Fakat silahını, hücüm yeleğini, kompozit başlığını alan tabur içtima alanında toplanıyordu. Bu anlar, çok sayıda ailenin o gece o çocuklardan hiçbir şekilde haber alamamasına da yol açacaktı. Çünkü, “İçeride akıllı telefon yasak. Çocuklar arama var sandığı için ellerinden alınmasın diye telefonlarını giyinirken dolaplara sakladı.”
‘ABİ NE OLUYOR’ DEYİP DURAN ‘ÇOCUK’
Hâlâ içtima alanındayken, F-16’lar alçak uçuşa başladı. Bu sırada, “Zorunlu askerliğine sadece beş gün önce başlamış bir çocuk, ‘Abi ne oldu, her zaman oluyor mu bu? Her zaman oluyor mu?’ diye korku içinde soruyordu. Yüzü hâlâ gözümün önünden gitmiyor.”
KOMUTANLAR EVLERİNDEN ÇAĞIRILDI
‘İşin renginin gerçekten değiştiği an’, tabur komutanının emriyle bütün komutanların evden çağırılması oldu: “Hepimiz ciddi bir şey olduğunu o zaman anladık. Bölük komutanının habercisi olarak odayı açmak için içeri gittim. Ortam çok gergindi. Gelmesini beklerken ışıkları kapalı tuttum.” Kapı aralığından gördüğü manzaraysa şöyleydi:
TABUR KOMUTANI ‘CİNNET’ HALİNDE
“Tabur Komutanı Ertuğrul Terzi adeta cinnet geçiriyordu. ‘Bölük komutanları nerede?’ diye bağırıyordu. [Cephaneliği kast ederek] Gerekirse kapıyı kırın’ diyordu. Sonradan öğrendik ki, göreve başlayınca cephanelikleri kontrol ettirmiş. Tankları tamir ettirmiş.”
‘GENELKURMAY’A SALDIRI VARMIŞ’
Odasına nihayet ‘intikal eden’ bölük komutanının verdiği ilk tepki, “Ne oluyor lan?” olmuş. Eldeki yanıtsa şundan ibaret: “Tatbikat var söylentisi dolaşıyor komutanım ama kimse bir şey demedi.” Bölük komutanı ertesi gece nöbet günü olduğundan “Gece burada yatayım bari” diyor ve dışarı çıkıyor. Fakat yüzü düşmüş halde geri geliyor.
‘KENDİNİ İÇERİ KİLİTLE’
Bu sırada binadaki ‘cinnet’ sürüyor, herkes bir yerlere koşturuyor, bağrış çağrış hâkim. Ve odada ikisinden başka kimse yok. İşte o vurucu cümle de o anlarda geliyor: “Oğlum olay ne bilmiyorum. Odada kal, kendini de içeri kilitle. Anladığım kadarıyla durum ciddi. Kimsenin seni bir yere götürmesine izin verme, telefon bekle.”
BİR KİLOMETRELİK ZIRHLI ARAÇ KUYRUĞU
Er, kendisini odaya kilitlemeden ‘akılsız’ telefonunun şarj aletini alıp ‘en azından şorttan kurtulmak için’ dışarı çıktığında, aralarında tankların da bulunduğu neredeyse bir kilometrelik bir zırhlı araç kuyruğu görmüş:
HÂLÂ TATBİKAT SANANLAR VAR
“Sonradan öğrendik ki, içeriden 20 dakikada 80 tane zırhlı araç çıkmış. Askerlerin bir kısmı tatbikata, bir kısmı Genelkurmay’ı kurtarmaya gittiğini sanıyor. Bazısı askerliğinin ilk kez işe yaradığını zannediyor. Kimse ne için nereye gittiğini bilmiyor.”
DARBE BİLDİRİSİNİ TELEFONDAN DİNLEMİŞ
Şarj aletini alıyor, sabaha kadar küçük bir eski radyo ve ‘akılsız’ telefonuyla kalacağı odaya dönüyor. İstanbul’daki ailesiyle ve bazı arkadaşlarıyla haberleşiyor sürekli, evde tek başına kalan kız kardeşine durumun ciddiyetini anlatmaya çalışıyor. Radyo sadece bir haber kanalını çekiyor. Darbecilerin TRT’de zorla okuttuğu bildiriyi de, İstanbul’dan bir arkadaşı dinletiyor ‘akılsız’ telefonundan:
‘ÖMÜR BOYU HAPİS KALACAĞIM’
“İşte o anda oturdum ağlamaya başladım. Yıllarca asker olarak kaldım, bizi hiç terhis etmeyecekler, burada hapsoldum sandım. Hayatım bitti; gitmemek için her şeyi yaptığım yerde, ömür boyu hapis kalacağım, dedim.”
‘O KADAR ÇARESİZDİM Kİ’
Sonra biraz toparlanıyor. Doğrusu, toparlanmak zorunda kalıyor. Çünkü tabur sarsılıyor, çünkü Meclis bombalanıyor. Odanın camları çatlıyor: “O kadar çaresizdim ki, dışarı çıkayım mı, ne yapayım bilmiyordum. Kafamı kapıdan uzattığımda, içeride kalan komutanların ‘Biz y..r..ğı yedik” dediklerini duyuyordum.”
‘ARAÇ OLSAYDI HEPİMİZİ ÇIKARACAKLARDI’
Bu sırada, araçlara sığmayınca içeride kalan diğerleri garaja götürülmüş durumda: “Dışarı çıkarılanlar darbeye destek verenler olarak kaldı, araç olsaydı hepimizi çıkaracaklardı.” Neyse ki, darbenin püskürtüldüğü haberi geliyor artık ve garajdaki askerler de yukarı çıkıyor. Güneş doğduğunda taburda geriye kalanların ruh hali şu:
‘YAZIYLA ANLATAMAZSIN’
“Ölüm sessizliği vardı. Yazıyla anlatamazsın. Filmi çekilse, öyle bir sahne koysan belki… Oturduk, kaç yıl daha buradayız, kaç yıl daha ağaç dikeceğiz diyor, boş boş birbirimize bakıyorduk. ‘Habersiz çıktılar, halk bize niye saldırıyor’ diyenler vardı. Kimse ne olduğunu tam bilmiyordu hâlâ.”
8’DE İÇTİMA
Ama 8’de içtima var. Hazırlanmaları lazım; bazısı su bile içmemiş, herkes aç. Kantinin kapalı olduğunu fark edince, ‘kantinci’nin de dışarı çıktığı/çıkarıldığı anlaşılıyor. İçtimada bir uzman çavuş, “Şu an ne olduğunu bilmiyorum. Komutanlardan veya çıkan askerlerden haber alamıyoruz. Siz de çıkmayın” diyor. Saat 9’daysa, iki gün sonra Ankara’da kaçmaya çalışırken yakalanacak olan ‘Ünsal Binbaşı’ herkesi toplayıp ‘psikolojisi bozuk bir halde’ neler yaşandığını anlatıyor....
‘BİRDEN VATAN HAİNİ İLAN EDİLİNCE DÜNYA BAŞLARINA YIKILDI'
Darbe girişimine kasten katılmadığı tespit edilen erler peyderpey serbest bırakılıyor. Peki zorunlu askerliklerini yaptıkları sırada tatbikat veya Genelkurmay’a saldırı yalanıyla kandırılıp ‘darbeci’ konumuna düşünce nasıl hissettiler?
‘İLK DEFA ASKERLİKLERİ İŞE YARIYOR SANDILAR’
Duvar’a konuşan 27 yaşındaki er, 15 Temmuz girişiminin ilk dakikalarına, yani ‘çocukların’ Genelkurmay’a yönelik saldırıyı püskürtmeye gittiklerini sandığı anlara dair şunları anlattı: “Bazıları askerliklerinin ilk defa işe yaradığını düşündü. Komutanların çağrısı üzerine araçlara görev aşkıyla atlayanlar vardı. Kim bilir sonra başlarına ne geldi…”
‘VATANI KORUYACAKLARINI ZANNEDERKEN…’
Hava aydınlanıp işin aslı ortaya çıktığındaysa, geceyi 28. Mekanize Piyade Tugayı’nda, darbeye ‘yanlışlıkla’ katılmadan geçiren erlerin durumu da farklı değildi. Hissiyat şöyleydi: “O çocukların hali çok kötüydü. Ağaç dikmek yerine ilk defa ‘vatanı koruyacağız’ sanıyorlardı. Ama zannettikleri gibi savaş çıkmamıştı. O psikolojideyken birden vatan haini ilan edilmek onlara çok ağır geldi. Bazılarının hayatları başlarına yıkıldı.”
‘KOMUTANLAR DEPRESYONDAYDI’
Tugayın önünde protesto gösterileri düzenleniyordu; içeride kalan komutanlar kendi aralarında “Biz nasıl dışarı çıkacağız, nasıl eve gideceğiz?” diye ‘depresyon’ halindeydi. Darbeye karışmadığı tespit edilen ve ‘şafak vakti’ nihayet geldiği için terhis edilen erler ise dışarıdaki halkın olası tepkisinden korunmaları için çocuklar ailelerine sabah 6-7 gibi teslim ediliyordu.
‘HALK BİZE NİYE SALDIRIYOR?’
İşte o erlerden biri de, “Gidenler habersiz çıktı. Halk bize niye saldırıyor? Daha yeni askeriz diye izin günlerinde ucuza döner satıyorlardı hemen dışarıda. O çocuklar dışarıda hiçbir şeye destek vermedi, biz değil miydik vatana millete hizmet eden” diyordu.
* İsmi bizde saklı çünkü kullanmadığı izinleri sayesinde fiilen terhis olsa da, resmen hâlâ asker statüsünde.