Xavi Hernandez bir futbol maçında takımların ne yapmaya çalıştıklarını ve nasıl bir maç olacağını anlamak için ilk 15 dakikayı seyretmenin yeterli olduğunu söyler. Bazı maçlar ise daha başlamadan kendini belli eder. Kopenhag-Galatasaray maçı da öyle bir maçtı.
Kopenhag teknik direktörü Jacop Neestrup da maçtan bir gün önceki basın toplantısında yaptığı açıklamalarda Galatasaray’a karşı nasıl bir futbol oynayacaklarını açık etmekte bir beis görmemişti. “Bizim taktiksel olarak kuvvetli olmamız lâzım. Defansif ve yakın oynamak zorundayız. Çok alan bırakırsak bizim için tehlikeli olur. Kendi planımız var. Bu planı uygulamayı hedefliyoruz,” diyen Neestrup, Galatasaray’a karşı beklendiği gibi reaktif bir planla sahaya çıkacaklarını maçtan önce duyurmuştu.
Dolayısıyla Galatasaray’ı zor bir maçın beklediği barizdi, zira sarı-kırmızıların en zorlandığı takımlar, derinde bekleyen ve sıkı kapanan rakiplerdi. Galatasaray her ne kadar teknik kalitesi yüksek bir kadroya sahip olsa da oynadığı futbolun niteliği bununla pek örtüşmüyor. Bunun da temel olarak iki nedeninin olduğu söylenebilir. Birincisi; Okan Buruk’un topa sahip olmakla pek ilgilenmeyen direkt hücum anlayışı. İkincisi ise bu yaz takımın teknik kalitesini artırmak için kadroya dâhil edilen hiçbir oyuncunun fiziksel durumunun Şampiyonlar Ligi seviyesi için yeterli olmaması.
Ama her hâlükârda Kopenhag’a karşı toplu oyununu olabildiğince geliştirmek zorundaydı Galatasaray, ilk 11’ini ve başlangıç planını da buna göre kurgulamalıydı. Okan Buruk’un kurgusu ise tıpkı İstanbul’daki Kopenhag maçında ve son Manchester United karşılaşmasında olduğu gibi dün gece de iyi sonuç vermedi.
İKİ AYRI GALATASARAY
Galatasaray’ın bu sezonki Şampiyonlar Ligi macerasını sarı-kırmızılıların favori olduğu ya da kazanması gereken maçlar ve favori olmadığı ya da kazanmasının beklenmediği maçlar olarak ikiye ayırmak mümkün. Old Trafford deplasmanında ya da Bayern Münih karşısında favori değilken, kazanması beklenmiyorken gayet iyi oynadı Galatasaray. Ama kendisinden daha zayıf görülen iki Kuzey Avrupa takımı Molde ve Kopenhag’ın karşısında hiçbir oyun üstünlüğü kuramadı.
3-2 kazanılan Manchester United maçında ve Bayern karşısında Okan Buruk’un beklenmedik iki tercihi öne çıkmıştı; Lucas Torreira’nın yanında ikinci tutucu orta saha rolünde Kaan Ayhan’ın, önlerinde de ikinci forvet rolünde direkt hücum planını daha da keskinleştiren Kerem Aktürkoğlu’nun oynatılması. Bu merkez üçlüyle Galatasaray teknik kalitesinden, dolayısıyla toplu oyunundan taviz veriyordu belki; ama aynı şekilde fizik kalitesini ve topsuz oyununu yükseltiyordu. Nitekim her ne kadar iki Bayern maçından da sonuç alınamasa da Old Trafford’daki galibiyetin de Bayern karşısındaki güçlü oyunun da temelinde bu tercih yatıyordu.
İstanbul’daki United maçındaysa Okan Buruk kendi yaptığını yıkmıştı. Davinson Sanchez’in yokluğunda Victor Nelsson yerine Kaan Ayhan’ı stoperde kullanan Buruk, orta sahada Torreira’nın yanında Tanguy Ndombele’yi, forvet arkasında da Kerem Aktürkoğlu yerine Dries Mertens’i tercih etmişti. Başka bir deyişle teknik kaliteyi artırmış ve United’ın karşısına favori takım edasında çıkmıştı. Ama Buruk’un bu tercihi iyi sonuç vermemiş, özellikle takım savunmasında ciddi sorunlar yaşayan sarı-kırmızılılar, bir puanı United kalecisi Andre Onana’nın hataları neticesinde kurtarabilmişti.
YANLIŞ RAKİP YANLIŞ PLAN
Dün geceyse yeniden eski başlangıç planına döndü Okan Buruk. Davinson’un savunma hattına geri dönmesinin ardından merkezi yeniden Kaan, Torreira ve Kerem Aktürkoğlu’ndan oluşturdu. İki kanadıysa Tete ve Wilfried Zaha’ya teslim etti. Yani bir kez daha teknik kaliteden ödün verip topsuz oyunu daha iyi oynayabilecek bir ilk 11’e geri döndü. Fakat bir üst tur için mutlaka kazanılması gereken bir maçta, önceliği alan vermemek olan bir rakibe karşı bunun ne kadar doğru bir tercih olduğu şüpheliydi.
Nitekim maçın başlamasıyla şüpheler daha da arttı. Galatasaray’a karşı beklenildiği ve Neestrup’un da maç öncesinde açıkladığı gibi net bir karşılama takımı hüviyetiyle oynayan Kopenhag, bir hayli sıkı bir 4-3-3 düzeniyle sarı-kırmızılıları karşılarken, böylece merkezi tamamen kapattı ve zaten bu bölgede bariz bir yaratıcılık eksiği olan Galatasaray’ı kanatlardan yüklenmeye zorladı. Sarı-kırmızılıların tek şansı, Tete ve Zaha’yı rakip beklerle bire birde bırakmaktı, ama bunu başaramayınca, Galatasaray gelişigüzel ortalar ve uzun toplarla ceza sahasına top şişirmekten medet ummak zorunda kaldı. Başka bir deyişle Kopenhag’ın tam da istediği gibi hücum etti ve ev sahibi ekibin savunması Galatasaray’ın bu çok tahmin edilebilir hücumlarını kolayca savuşturdu.
Okan Buruk bu duruma karşı Mertens ve Ziyech ile hem merkeze hem de kenara birer yaratıcı koyabilir ve takımın teknik kapasitesini artırabilirdi. Nitekim bunu da yaptı, ama çok geç kaldı ve Kopenhag’ın golü geldi. Ayrıca Mertens’i Kaan’ın yerine oyuna alınca o dakikaya kadar merkezde yaratıcılık sorunu yaşayan Galatasaray, bu defa sayısal olarak eksildi. Bu da sarı-kırmızılıların hücumda ortalara bağımlılığını daha da artırdı.
Kalan dakikalarda oyuna Sergio Oliveira, Barış Alper Yılmaz ve Cedric Bakambu’yu da alan Okan Buruk, tabiri caizse elindeki bütün hücumcuları sahaya boca etti. Ama Kopenhag’ın savunma örgütlülüğünü orta sahadan tamamen vazgeçerek aşmaları mümkün değildi. Öyle de oldu. Yapılan 48 orta, bu sezon bir Şampiyonlar Ligi maçında ulaşılan en yüksek sayıydı ve bu aynı zamanda Galatasaray’ın çaresizliğinin sayısıydı.
Nihayetinde, grubun diğer maçında, Manchester United’ın evinde Bayern Münih’e tek golle mağlup olmasının ardından Galatasaray grubu United’ın üstünde, Kopenhag’ın altında, üçüncü sırada tamamladı ve yoluna Avrupa Ligi’nde devam etmeye hak kazandı. Sarı-kırmızılılar için kötü bir Şampiyonlar Ligi sezonu elbette değildi. Ama bunca harcanan paranın ve yapılan şöhretli transferlerin, sonuç olarak çok daha mütevazı bir bütçeye sahip olan Kopenhag’ı geçmeye yetmediği de bir gerçek. Hem Galatasaray’ın hem de ülke futbolunun yıllardır görmezden gelinen bu gerçekle yüzleşmesi ve artık bir ders çıkarması gerekiyor.