Kore barış süreci: Japonya ve Rusya’nın rolü

Rusya, Kuzey Kore’yi bölgesel ve küresel olarak kendi politik statüsü için denge noktası olarak görüyor. İki Kore’nin birleşmesini savunuyor, ancak kendi politik önceliklerine halel gelmeden bunun yapılmasını savunuyor. Japonya ise müttefiklik ilişkisi olduğu halde Güney Kore’nin kendisine yaklaşımının farkında. O nedenle perde gerisinde durarak ABD ve Rusya üzerinden süreci izliyor.

Mühdan Sağlam msaglam@gazeteduvar.com.tr

8 Haziran Cuma itibariyle küresel gündemin en yoğun haftalarından birisi yaşandı. Bir yanda Kanada’da gerçekleşen G7 Zirvesi’ne yüksek tansiyon damga vurdu. Mızrak çuvala sığmayınca ABD-G5 karşıtlığı (Japonya olaylara karışmayıp, gelişmeleri izlemekle yetindi) fotoğraf karelerine yansıdı. Batı yakasında bunlar yaşanırken, Doğu'da aynı gün Putin’in Çin ziyareti gerçekleşti. Çin’den dostluk nişanını alan Putin, ardından Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi’ne katıldı. G7’den farklı olarak 9-10 Haziran’da gerçekleşen ŞİÖ Zirvesi’nde olay çıkmadı. Doğu'daki zirveden akıllarda kalansa bir kare değil. Bir videoydu. Putin ve Xi’nin Çin’e özel bir krep türünü iştahla yemesi ve Çin mantısına şekil vermesi... ŞİÖ üyeleri, Batı’da yaşananı duymuş olacak ki nispet yaparcasına sürekli gülmekten de imtina etmediler.

Trump, G7’nin sonuç bildirgesini imzalamayınca asık yüzlerle zirve bitti. G7 sonrası hızla yola koyulan ABD Başkanı soluğu Singapur’da aldı. Ondan yaklaşık bir saat önce de Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un Singapur’a varmıştı. Her iki lider ve küresel gündem 12 Haziran’da yapılacak Trump-Kim görüşmesi için nefeslerini tutmuş durumda. Singapur Başbakanı'nın "Biz bu zirve için 15-20 milyon dolar harcama yaptık, sokaktan mı topluyoruz bu parayı, barışın artık" minvalindeki çıkışı ve görüşmenin detaylarını çarşamba günü geniş biçimde kaleme alacağız. Bu yazıdaysa, Kore süreci denince akıllara gelen ancak son hamlelerde biraz geride kalan Rusya ve Japonya’nın konumuna mercek tutacağız.

İÇİM ÜRPERİYOR YA UNUTULURSAM: RUSYA

Rusya Federasyonu, 1991’de yıkılan SSCB’nin ardılı olarak hayat bulmuş bir devlet. Rusya, ardıllığı sadece SSCB’nin dağ gibi olan dış borcunu kapatmakla değil, ondan tarihi ilişkileri devralmakla da sürdürüyor. Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya, Latin Amerika’dan Asya Pasifik’e SSCB bir süper güç olarak önemli ilişkiler kurmuştu. Elbette, Rusya’yı SSCB sanmak gafletine düşmeyelim. Bununla beraber Putin döneminde Rus dış politikasına hakim olan pragmatizmde bu tarihsel bağların önemine de sırt çevirmeyelim. Yani gerektiğinde tarihsel bağları Rusya’nın önceliklerine göre seferber etmek ve bunu küresel siyasette Rusya’ya alan açmak için kullanma. Rusya’nın Suriye politikası bu duruma önemli bir örnek. Ancak örnekler sadece Suriye ile sınırlı değil. Asya Pasifik’te Kuzey Kore bu anlamda öne çıkıyor. SSCB’nin Kore Savaşı’nda Kuzey Kore’ye olan desteği savaş sonunda da sürdü. Rusya kurulduğundaysa Çin Kuzey Kore’yle en yakın ilişkilere sahip aktördü. Ancak Rusya da görmezden gelinebilecek bir merkez değil. Daha önce iki adada barışı sağlamak için kurulan altılı mekanizmada (Kuzey Kore, Güney Kore, ABD, Çin, Rusya ve Japonya) yer alması şu an perde arkasında kalan Rusya’nın önemini açık ediyordu.

RUSYA KUZEY KORE İLİŞKİLERİ NEDEN ÖNEMLİ?

Çin kadar açıktan hedef konusu olmadığı için fazla gündem olmasa da Rusya ve Kuzey Kore ilişkileri önemli unsurlara sahip. SSCB mirasının yanında 1990’larda Rusya Kuzey Kore ilişkileri devam etti.. Moskova ile Pekin, Pyongyang’a petrol, pirinç, tıbbı malzeme ve Kuzey Kore’nin kömürünün Japonya ve Güney Kore’ye satışına lojistik destek sundu. Nitekim Çin ve SSCB’nin Kuzey Kore’ye verdiği yaklaşık 10 milyar dolarlık borcun hiç gündeme gelmemesi de bu anlamda dikkat çekici.

Putin döneminde Rusya’nın dış politikasını yeniden küresel bir güç olarak konumlandırma gayreti neticesinde Kuzey Kore yine önemli duraklardan birisi olarak ön plana çıktı. Kuzey Kore’ye finansal akışta Rusya yine sivrilen merkezlerden birisi. Örneğin Rusya’da çalışan yaklaşık 100 bin Koreli ülkelerine yolladıkları paralarla ülkenin finansal akışına katkı sunuyor. Nitekim Trump Ocak 2018’de Reuters’a verdiği mülakatta Rusya’yı da Çin gibi Kuzey Kore’ye yardım etmekle ve karmaşık bir yolla yaptırımları delmekle suçlamıştı. Peki Rusya Kuzey Kore’de ne istiyor?

Çin gibi Rusya da Kuzey Kore’yi Japonya ve Güney Kore ile arasında tampon bölge olarak görüyor. Rusya, Kuzey Kore ile sınır komşusu. Bu, Kuzey Kore’yi güvenlik açısından önemli kılıyor. Dahası küresel dengeler uyarınca Pekin ve Moskova yine Washington’un Güney Kore’deki askeri yığınağından ve tatbikatlarından rahatsız.

Rusya, Ukrayna krizi ve sonrasında gelen ekonomik yaptırımlar sonrasında Doğu Politikası adıyla Asya Pasifik’te varlığını güçlendirmeye çabalıyor. Bu çerçevede Rusya’nın Asya Pasifik’teki topraklarının önem kazanması, Doğu Sibirya kaynaklarına yapılan vurgu ve Doğu Rusya’ya yatırım çekmek için yapılan ekonomik forumlar bu anlamda göze çarpan başlıklar. Dahası ASEAN ve APEC üstünden bölgede etkili olma, Hindistan’ın ŞİÖ üyeliği, Rusya’nın Asya Pasifik stratejisindeki kritik hamleler olarak ele alınabilir. Yani Rusya’nın yeni Asya Pasifik politikası Kuzey Kore’nin önemini pekiştiriyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un geçen hafta Kuzey Kore’ye yaptığı ziyaret ve buradan Eylül 2018’de Kim-Putin zirvesinin yapılması kararının çıkması atlanmaması gereken bir gelişme. Ayrıca, Putin’in Çin ziyaretinde koordineli bir Kore barış süreci stratejisi oluşturulmaya çalışıldığı gelen kulis bilgilerinden. Yani, Rusya Singapur’da masada olmayacaksa da alanı terk edecek gibi değil. Unutmamak gerekir ki Suriye savaşında Rusya belli bir süre perde arkasında kalmış ardından masada yerini garantiye alacak şekilde sert hamlelerle Suriye’de görünmüştü. Kuzey Kore de tıpkı Suriye gibi Rusya açısından ideolojik bağdan ziyade bölgesel ve küresel politikaları uyarınca hamlede bulunacağı bir merkez.

RÜZGAR EKEN FIRTINA BİÇER: JAPONYA

Kore barış süreci’nin diğer önemli bir muhatabı Japonya. Japonya ile Güney Kore ABD’nin bölgedeki en önemli müttefikleri. ABD zaman zaman iki müttefikinin yakınlaşması için çaba sarf ediyor. Ancak tarihsel gerçekler iki ülke arasına set çekmiş durumda. Peki neden olmuyor? Bunun cevabı yine tarihte gizli.

1910-1945 yılları Koreliler için Japonya’nın Kore’yi işgali, hızlı asimilasyonu, Japonya’daki köle düzenine dayalı çalışma kamplarında geçen ömür, savaş suçları, kıyım ve zulüm demek. Japonya’nın yaklaşık 35 yıl boyunca Kore’ye yaptıkları Güney Kore sinemasında da karşılık buluyor. Bunlardan en bilineni 2016 yapımı ve 89. Oscar Ödül Töreni'nde en iyi yabancı film dalında Güney Kore’yi temsil eden Karanlık Görev (The Age of Shadow). Filmde Japonya’nın Kore’yi işgali, koloni haline getirmesi, köleleştirme ve asimilasyon zemininde ülkesinin bir daha bağımsız olamayacağını düşünen bir polis şefinin sürüklenişi anlatılıyor.

Güney Kore üzerine araştırma yapan pek çok uzman Güney’de Kuzey’dekinden daha yoğun bir Japonya nefreti olduğunu ifade ediyor. Hatta Japonya’nın işgali nedeniyle Kore’nin bölündüğüne toplumsal inanç yüksek. Nitekim Japonya bu tepkiyi dindirmek için 2010’da Güney Kore’den işgal ve zulümleri için özür dilemişti.

Japonya, 1945’ten beri ABD güvenlik şemsiyesinden faydalanıyor. Ülke içinde ABD vesayetinden kurtulalım sesleri baskınsa da bu Kore barış sürecinde gündemde değil. ABD her iki Kore’nin de Japonya’ya tepkisinin farkında. O nedenle Trump, Japonya Başbakanı Şinzō Abe’yi sık sık telefonda bilgilendiriyor. G7’de de konu üstüne görüştüler. Abe’nin geçen hafta gerçekleşen Rusya ziyaretinde Putin’in de benzer bir bilgilendirmede bulunduğu sır değil.

Özetle Rusya, Kuzey Kore’yi bölgesel ve küresel olarak kendi politik statüsü için bir denge noktası olarak görüyor. İki Kore’nin birleşmesini savunuyor, ancak kendi politik önceliklerine halel gelmeden bunun yapılmasını savunuyor. Trump-Putin görüşmesinde bunların gündeme geleceğini söylemek mümkün. Çin ile benzer öncelikleri olduğu için şimdilik Kore barış sürecini Çin ve Kuzey Kore üstünden yürütüyor. Japonya ise müttefiklik ilişkisi olduğu halde Güney Kore’nin kendisine yaklaşımının farkında. O nedenle perde gerisinde durarak ABD ve Rusya üzerinden süreci izliyor. Zaten güvenlik politikası ABD ile paralel olan Tokyo’yu ABD de yeteri kadar iyi temsil edecektir. Bu süreçte daha görünür olmak kendi imajına ve Kore halklarının tepkisine neden olacaktır.

Tüm yazılarını göster