27 Nisan’da Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile Güney Kore lideri
Moon Jae-in görüşmesi sonrasında gözler Kore Yarım Adası'ndaki
sürece çevrildi. Nitekim zirve öncesinde halihazırda ABD Dışişleri
Bakanlığı koltuğunda oturan Mike Pompeo Kuzey Kore’ye gitmiş ve Kim
başta olmak üzere bir dizi yetkiliyle görüşmüştü. Nihayetinde Güney
Kore-Kuzey Kore Zirvesi sonrasında ABD Başkanı Donald Trump ile
Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un'un 12 Haziran’da Singapur’da
görüşeceği kamuoyuna ilan edildi. Ancak geçtiğimiz hafta Donald
Trump’ın Kim Jong-un’a yazdığı mektupla zirvenin ertelendiği
söylendi. Kuzey Kore’nin yapıcı tutumuyla zirvenin yeniden gündeme
geldiği ve her iki tarafta da hummalı bir hazırlığın sürdüğü
uluslararası medyada sık sık karşılık buluyor. Bu hafta yüzümüzü
Kore Yarımadası’na dönerek ABD’nin neden Kuzey Kore ile yumuşama
politikasına geçtiğine, Güney Kore’nin beklentilerine, Kuzey
Kore’nin olası projeksiyonuna ve zirvedeki gündeme bakacağız.
KORE YARIMADASI'NDA BARIŞ RÜZGARLARI
Soğuk Savaş dünyanın coğrafi ve siyasi olarak iki kampa
bölünmesine dayanıyor ve sayıları bile bir sembol haline
getiriyordu. Örneğin 38. İlk anda bakılınca “38 mi ne özelliği var
ki, baştan atsak sondan eklesek kırk yapmıyor”
diyebilirsiniz. Deyin zaten, Bahçeli’nin bile buradan kırk
çıkarması mümkün değil. Bu arada Bahçeli’nin ekonomi tahsili
gördüğünü de atlamayalım. Bahçeli mevzusu, ekonomi tahsili
görenlerin ekonomik felaketteki bir rolü bir yana 38’e dönelim.
37’den büyük 39’dan küçük sayı (matematiğimin iyi olduğunu söylemiş
miydim?) Soğuk Savaş’ta bir dönüm noktasının ve sınırın özeti.
Tabii 38 deyince anlaşılmıyor. Yanına bir de enlem koymak lazım,
yani dünyamızı yatay biçimde kesen paralel çizgiler (coğrafyam da
fena değildir doğrusu).
Tarih 1950’yi gösterdiğinde bir yanında SSCB bir yanında ABD’nin
olacak şekilde üç yıla yayılan çatışmalar neticesinde Kore
Yarımadası Kuzey ve Güney olmak üzere 38 enlemi sınır kabul ederek
ikiye bölündü. Aradan yıllar geçti, ancak iki Kore’nin ayrıldığı
sürüyor.
Soğuk Savaş boyunca SSCB odaklı şekilde bölgeye konuşlanan ABD,
Çin’in artan kapasitesini sınırlamak için her su birikintisine bir
savaş gemisi, her üsse olabildiğinde uçak yığmaktan erinmedi.
ABD’nin bu stratejisi küresel kamuoyuna Japonya ve Güney Kore başta
olmak üzere müttefiklerine sahip çıkmak olarak sunuldu,
sunuluyor.
2017 yazında Kuzey Kore’nin balistik füzelerini büyük bir şovla
teste tabi tutması, Washington’da tehdide neden oldu. ABD’nin
yangına körükle giden bu çıkışına Kuzey Kore liderinin alttan
almayan tavrı eklenip vuracağı koordinatı vermesiyle Japonya,
Avusturalya, Güney Kore, Filipinler gibi ABD müttefikleri, “Kuzey
Kore sana uzak olabilir ancak bize yakın” diyerek itidal çağrısında
bulundu.
Oysa Mayıs 2017’de Güney Kore’deki seçimle barış yanlısı Moon
Jae-In başkanlık koltuğuna oturmuştu. 2018 Kış Olimpiyatları'nda
iki ülkenin Kore adına yarışması ilk ciddi temastı. Nihayetinde
ABD’nin dışişleri bakanının Kuzey Kore’de Kim ile görüşmesi süreci
hızlandırdı. 27 Nisan 2018’deyse tüm dünyanın umutla izleyeceği bir
video gündeme düştü. Videoda Moon ve Kim el eleydi ve ilk defa
doğrudan görüşeceklerdi. Sert rüzgarların estiği Kore’de bu tarihi
ana nasıl gelinmişti?
EN BARIŞ SEVER KİM?
Süreç boyunca kendisine en büyük payeyi çıkaran ABD. Hatta
Trump, "Gördüğünüz gibi baskı ve çevreleme politikası, yaptırım
atılımı sonuç verdi" diyerek barış sürecindeki aktör olarak ABD’yi
işaret ediyordu. Nobel alma ihtimalini ise “Tabii ben alacağım,
zaten Obama’ya bile verildi” gibi veciz şekilde ortaya koydu.
Trump’ın zarafeti bir yana ABD halihazırda Asya Pasifik’te bir
sıcak çatışmaya hazır değil. Bünyesinde Kuzey Kore birimi kurulan
CIA'in önceliğinin siber saldırı olduğunu belirtmesi, ardından
diplomatik atılıma öncelik verilmesi, Kuzey Kore’den çekinmesi ya
da "barış olsun ada mutlu olsun" temennisinden ileri gelmiyor.
Öncelikle askeri olarak varlığı dikkat çekse de ABD Asya Pasifik’te
istediği kadar güçlü değil.
Müttefikleri Japonya, Avusturalya, Güney Kore, Filipinler,
Singapur gibi ülkeler de Kuzey Kore’nin kendilerini vurmasıyla
ABD’yi vurması arasında büyük bir fark olduğunu farkında. Dahası
Çin’in bölgede gittikçe artan görünürlüğü, ekonomik ve stratejik
projeleri Çin ile yakınlaşmayı hızlandırıyor. ABD son Ulusal
Güvenlik Stratejisi’nde Çin’i kendisine rakip değil, meydan okuyan
olarak görüyor, bu nedenle bölge ülkelerinin yanında konuşlanması
ve Çin ile bağlarının zayıflatılması şart. Dahası Kuzey Kore’nin
Çin ile olan yakın ilişkisi ve bunun bir diplomatik manevraya
dönüşmesi ABD’nin soruna çözüm bulmasını hızlandırıyor. Nitekim
barış görüşmelerinin ABD-Güney Kore ve Kuzey Kore arasındaki
zirvelere yayılması Japonya, Rusya ve Çin’in sonradan
bilgilendirilmesi bu argümanı destekliyor.
Barış sürecinin asıl mimarıysa 9 Mayıs’ta yönetime gelen Güney
Kore lideri Moon. Moon, Kore Savaşı sırasından Kuzey Kore’de
yaşayan bir ailenin çocuğu. Kökeni Kuzey’e dayanıyor. 1953’te
Güney’e geçen ailesi, zor koşullarda Moon’u büyütmüş. Moon’un
dikkat çeken bir diğer özelliği insan hakları avukatı olması. Sol
eğilimleriyle bilinen Moon'un seçim sürecinde en önemli vaadi Kuzey
ile barıştı. Zaten olimpiyatlara birlikte katılma fikri de Moon’dan
gelmişti.
Kim ve Moon 27 Mayıs’ta yeniden bir araya geldi ve barış
sürecinde kararlı olduklarını ABD’ye ilettiler. Moon, Kuzey Kore’ye
dönük bir saldırının Seul’un yok olmasına neden olabileceğini
biliyor. Dahası iki ülke halkının da savaştan yorulduğunu ve neden
masaya oturmadıklarını merak ettiğini de. Diğer müttefikler gibi
Seul de ülkesine düşen bir füzenin Washington’daki yankısından emin
değil. Ayrıca Güney Kore, ABD ile Çin arasındaki büyük gerilimin
ihracatında ilk sırada olduğu Çin’i kaybetmesine mâl olmasını
istemiyor. İşte bu ekonomik, stratejik ve tarihsel bağlar en çok
Moon’un ve onu geri çevirmeyen Kim’in katkısıyla barış ihtimalini
güçlendirdi.
Çin açısından duruma bakacak olursak, Çin için Kuzey Kore’yi
önemli hale getiren iki neden ekonomi ve jeopolitik. Ekonomi
alanında Çin Kuzey Kore’nin ikmal limanı adeta. Kuzey Kore’nin
ticaretinin yüzde 90'ı Çin ile. Çin geçen yaz BM Güvenlik
Konseyi’nde Kuzey Kore yaptırımlarının kabulünde “evet” oyu
kullanmıştı. Bunun nedeni, ABD’nin Kuzey Kore nedeniyle Çin’i
küresel kamuoyunda hedef göstermesi, Pyongyang’ın nükleer
programının ABD’nin bölgeye daha fazla yayılmasına zemin yaratması.
İşte küresel imajını korumak ve ABD’nin bölgedeki varlığını
sınırlandırabilmek için Çin barış sürecini destekliyor.
12 HAZİRAN’DA NELER OLACAK?
Trump’ın zirve olacak olmayacak gelgitini bir yana bırakırsak
ABD’nin Singapur Büyükelçisi Sung Kim liderliğindeki heyet Kuzey
Kore ile beraber zirvenin hazırlıklarına devam ediyor. Dahası bugün
Kuzey Kore adına Kim Yong Chol gibi Kim Jong-un'un sağ kolu olan
bir heyet BM izniyle ABD’de olacak. Ancak zirveden çözüm çıkması
için erken. ABD Kuzey Kore’nin tek taraflı olarak nükleer ve
balistik faaliyet programını sonlandırmasını talep ediyor. Kuzey
Kore’yse ABD’nin Güney Kore ile yaptığı tatbikatları azaltmasını ve
Güney’deki askeri varlığını sonlandırmasını. Pyongyang, Güney
Kore’deki ABD askeri varlığı konusunda esnek olsa da ABD’nin
halihazırda imzalanan İran Nükleer Anlaşması’ndan çekilmesi
hamlesini dikkatle izlemiş ve şüpheleri artmıştı. Trump, iktidarı
son bulduktan sonra İran’a benzer bir son istemiyor. Özetle
taraflar arasında müzakere süreci tek zirveyle çözülecek gibi
değil. Büyük ihtimalle zirvede sonraki görüşmelerin
takvimlendirilmesi yapılacak. İran nükleer müzakerelerinin
neredeyse beş yıl sürdüğü dikkate alındığında Kore Yarımadası'nın
barış için sabırlı olması, ABD ve Çin’in adımlarını düşünerek
atması gerekecek.